Namaz, İslam’ın şartlarından birisi olup İslam olmak için yapılması zorunlu olan ibadettir. Namazın, İslam yani tevhit eri olmak için yapılması zorunlu bir ibadet olması kısmında hiçbir sıkıntı yoktur. Hiç kimse, namaz ibadeti yerine getirilmeden de tevhit eri olunur diyemez çünkü olunamaz. Lakin dikkat edilmesi gereken en önemli konu, namaz isminin doğru ama tanımının doğru olup olmadığıdır. İsim doğru ama tanım doğru değilse o zaman namaz ismiyle olması gereken doğru üzerine olamayız. Bu sebeple, kişilerin kendilerine göre yapmış olduğu tanımlara bakıp hangisinin tanımı doğru demek yerine Cenab-ı Allah’ın namazı nasıl tanımladığına bakmak gerekir.

Namaz Kur’an’î bir kavram değildir. Namaz, Farsça bir kavram olup, büyük saygı ile eğilmek, kulluk ve ibadet anlamındadır. Namaz, Kur’an’da “Salat” ile ifade edilir ve “Salat” kelimesi Türkçeye “Namaz” olarak çevrilmiştir. Cenab-ı Allah, Bakara suresi 110 ayeti kerimede,

Ve salatı gereği üzerine yerine getirin, zekâtı verin. Nefisleriniz için hayır olarak ne takdim ettiniz ise onu Allah’ın katında bulursunuz. Muhakkak ki Allah, amellerinizi en iyi görendir

buyurmaktadır. Bakara suresi 277 ayeti kerimede de,

İnananlara, iyi işler yapanlara, salatı gereği üzerine yerine getirine ve zekât verenlere gelince, Onların ecirleri Rableri katındadır, onlara ne korku vardır, ne hüzün

denilmektedir. Enfal suresi 3 ayeti kerimede,

Onlar salatı gereği üzerine yerine getirip, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayan kimselerdir

buyrulmaktadır. Bu ayetler ışığında baktığımızda Salat hemen arkasından, zekât ve Allah’ın lütfettiklerini yine Allah için paylaşmak emriyle birlikte zikredilmektedir. Bu sebeple namaza, Allah’ın tanımladığı ve işaret ettiği gibi bakınca, bireysel olarak bireysellik için benlik ve egoyla yapılan ve sadece belirlenmiş şekilleri taklit etmekle yerine getirilmiş olan ibadet olmaktan çok daha fazlası olduğunu görmekteyiz. Namaz öyle bir ibadettir ki, gereği gibi yani Allah’ın tanımladığı gibi yapılınca kişinin benliğini, kibrini, gururunu, egosunu kısaca ikilik dediğimiz şirk olan varlığını hükümsüz kılan ibadettir. Enam suresi 162 ayeti kerimede,

De ki, “Şüphe yok, salatım da, ibadetlerim de, diriliğim de, ölümüm de âlemlerin Rabbi olan Allah içindir

denilerek bu gerçek beyan edilmektedir. Ayet bize salatın yani namazın Allah için yapılması gerektiğini vurgulamaktadır. Namazın altısı dışında ve altısı içinde on iki şartı vardır. Kişiler bu şartları özünden uzak olarak sadece şeklî boyutuyla ele alarak yaptıklarında, şirki ortadan kaldıracak olan ibadet, maalesef benlik ve kibir aracı olarak yapılan şekiller bütünlüğü olarak kalmaktadır.

Üstünde su yazan ama içinde zehir olan suyu içinler hayat bulmak yerine, canlarından olurlar.

Tevhidi şekil boyutuna hapseden anlayış, ibadetin sadece şeklinde kaldığından o şekli yerine getiren olarak kendisini görür de şekli egosu için kullanan haline dönüşür. Kişi, kıldığı namazla benlik giyinir, egosunu besler kibrini kabartır. İşte bu hal namazı Allah için değil nefsaniyet için kılmak olduğundan, nefis duvarından geçip Allah’a ulaşamaz. Gaye İslam olmak olduğundan ve İslam olmak Allah’tan başka ilah olmadığına kendimizde şehadetle gerçekleştiğinden, Namaz, Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet edilen ibadet gerçeğinde kılınmalıdır. Namazın, dışındaki şartlar bizi namaza hazırladığından bu şartlar bizi Allah’tan başka ilah olmadığını görecek idraki oluşturmaya hazır hale getirmelidir. Bu şartlar,

Hadesten Taharet, İç temizliktir ki öncelikle düşünce âlemimizi benlikten temizleyip namazı kendimiz için nefsimizi cilalamak adına değil Allah’a ulaşmak adına kılmak düşüncesinde olmalıyız.

Necasetten Taharet, Dış temizlik olup namazı bizi namaz kılarken görsünler de meth etsinler diye değil Allah için kılmaktır.

Setrü'l Avret, Ayıp yerlerin örtülmesidir ki insanın ayıbı kendisinden görünen kibri, gururu terk ederek namaz kılmasıdır.

İstikbâli Kıble, Kâbe’ye dönmek olup, Kâbe Allah’ın mekânı olduğundan namaz, Allah için olmalıdır.

Vakit, bulunduğumuz namazda nefsimiz için değil Allah için Allah’tan başka ilah olmadığına şahit olmak için kılınmalıdır.

Niyet, Niyetimiz kılacağımız namazda varlık giyinmek için değil Allah’ta fena bulmak için olmalıdır.

Namazın içindeki şartlar ise namazı kılmak olup bunlar, İftitah Tekbiri-Kıyam-Kıraat-Rükû-Sücut-Kade-i Ahire olarak belirtilmiştir.

İftitah Tekbiri, namaza başlarken, "Allah’u Ekber" demektir. Namaz kılanın nefsini zikretmeyi terk ederek Allah’ın birliğini her zerrede zikretmeye başlamasıdır.

Kıyam, ayakta durmak demektir ki namaz kılan, kıyamda Allah’tan başka ilah olmadığını yani kıyamda işleriyle kendisini ilan edenin Allah olduğunu görmelidir.

Kıraat, Kur’an okumak demektir ki namaz kılanın Allah’tan başka ilah olmadığını kendisine zikretmesidir.

Rükû, namaz kılan rükûda Allah’tan başka ilah olmadığını yani rükûda olanın, sıfatlarıyla kendisini ilan edenin Allah olduğunu görmelidir.

Sücut, namaz kılan secdede Allah’tan başka ilah olmadığını yani secdede olanın, vücudunda kendisini ilan edenin Allah olduğunu görmelidir.

Kade-i Ahire, son rekâtta, tehıyyât okuyacak kadar oturmaktır. Burada tehıyyât okumak, işlerinde, sıfatlarında ve vücutunda Allah’ı zikreden kişinin, kendi varlığında Allah’tan başka ilah olmadığına şahit olarak Allah’la muhabbet etmesidir. Tehıyyât varlığın bütünlüğünün Allah’ı zikretmesi olan Allah’ın kendisini zikredişinin ispatına ermektir.

İşte namaz, Allah için kılınınca bizi kendimizde ve âlemde Allah’tan başka ilah olmadığına şahit kılan ibadet olup içinde kibir, gurur, benlik, ego gibi şirkin temeli ve dayanağı olan şekille kayıtlı ve sınırlı bir ibadet değildir. Namazı, özünden yani tevhitten uzak sırf şekil haline dönüştürüp, kendi egosuyla beslediği benliği için kılanlar namaz kılarken bile Allah’a küfürdedirler. İçinde kılanın benliğinin olduğu namaz İslam üzerine tevhitcesine kılınan namaz olmayıp kişiyi Allah’a kul yapmaktan çok uzak, isyankâr yapmaya yakın araç olur. Doktorluğu beyaz önlük giymek olarak sadece şekil boyutuyla ele alanlar, doktor olmadıkları halde beyaz önlük giyerek “Ben doktorum, bakın üzerimde beyaz önlük var!” diyen sahtekârlardır. Bu tip sahtekârlar bu işi hastaları iyileştirmek için değil benliklerini beslemek için yaparlar. Bu sebeple bunlara tâbî hastalar iyileşmek yerine daha kötü olurlar, hatta ölürler. Doktorluk sadece beyaz önlük giymek olmadığı gibi namaz da sadece belirlenmiş şekilleri yapmak değildir. Bu şekilleri yaparak namaz kıldığını zannedenler Peygamber efendimizden önceki cahiliye devrinde de çoktu ve hatta onlar peygamber efendimize, “Bizim namazımız var, biz namaz kılıyoruz neden sana tâbî olalım. Biz atalarımızdan gördüğümüz üzerine kalacağız” dediler de tevhitten uzak şirk içinde yaşamayı sürdürüp kul değil isyankâr olarak bulundular.

ozkan.gunal@emekyayinevi.com

http://www.emekyayinevi.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Ayşe M. 6 yıl önce

Teşekkür ederim. bilmeyenler için, bilhassa gençler için çok ne ve faydalı bilgiler.

Avatar
Seyhan Demir 6 yıl önce

Namaz dinin direğidir

Avatar
A. Ertürk 6 yıl önce

Şu sabah saatlerinde Allah (cc) herşeyi gönlünüze göre versin inşaAllah.