Yurt arkadaşları son günlerde yemek vakitleri yaklaştıkça Mert’in yanlarından ayrılmasına bir anlam veremiyorlardı. Makine Mühendisliği son sınıf öğrencisi delikanlı, ne yapıyor ne ediyor arkadaşlarının yanından ayrılıyordu. Bir süre sonra, Mert’in sınıf arkadaşı Ekrem, arkadaşlarına, Mert’in parasının olmayabileceğini ve bu yüzden de yemek vakitlerinde Onun apar topar yanlarından ayrılıyor olabileceğini söylemişti. Mert’in, yurtta aynı odada kaldığı arkadaşları İhsan ve Ercan, Ekrem’in bu can yakıcı tahminini duyduklarında kendilerini anlatılmaz bir biçimde kötü hissetmişlerdi. Ercan, bu durumu Mert ile konuşmaları gerektiğini söylemişti. Lakin, Ekrem, bu konunun çok hassas olduğunu; bu yüzden de Onunla bu konuyla ilgili konuşmanın çok büyük bir hata olabileceğini söylemişti. Her ne kadar arkadaşları iyi niyetle kendisiyle konuşmak isteseler de, Mert’i kaybetme tehlikesi gün gibi aşikardı. Delikanlı o kadar gururluydu ki; samimi arkadaşlarından bile gelmiş olsa, bir yardım teklifini asla kabul etmeyecekti. Üç delikanlı çaresizce akşam yemeklerini yemek için yurt yemekhanesinin yolunu tutmuşlardı ve her birinin yüzüne kavuran bir keder çöreklenmişti…

Mert, herkes yemeğini yedikten sonra, yurt yemekhanesine gitmişti. Yurtta öğlen yemekleri ve akşam yemekleri paralıydı. Delikanlı, cebinde kalan az miktardaki parayla beş gün idare etmek zorundaydı. Mert’in babası İlyas Bey, birkaç gün içinde, daha önce kaldırdıkları buğday hasadından gelecek parasını alacak ve üniversite okuduğu için gurur duyduğu oğluna en kısa zamanda harçlığını gönderecekti.. Mert, yemek sırasına girmişti; önündeki uzun boylu şişman delikanlı, tabldotunu çeşitli ve enfes kokan yemeklerle donatmıştı. Mert’in gözü o esnada, bu birbirinden lezzetli yemeklere takılmıştı. Ancak, kısa süre içinde kendini toplamış ve yemeklere imrenerek baktığını hiç kimseciklere belli etmemişti. Mert, önündeki delikanlı hesabı ödedikten sonra, kendisine ne istediğini soran aşçıbaşına, mercimek çorbası istediğini söylemişti. Mercimek çorbasını delikanlının tabldotuna koyan, iri kıyım aşçıbaşı pek lazımmış gibi Mert’e: “ başka” diye soruvermişti. Bu soru üzerine delikanlı: “bu kadar” diye cevap vermişti. Şimdiye kadar aynı durumda olan pek çok öğrenci görmüş olan aşçıbaşı, delikanlının parası olmadığını çoktan anlamıştı. Mert ise, bu meraklı adamın gereksiz bakışlarıyla göz göze gelmemek için çabuk çabuk hesabı ödemiş ve oradan uzaklaşmıştı…

Onurlu delikanlı bol bol ekmek yiyor ve çorbasını bitirmemeye çalışıyordu; yarım ekmeği bir çırpıda yemiş; ondan sonra da, çorbasının kalan kısmını afiyetle içmişti. Mert’in, ertesi gün çok önemli bir finali vardı. Delikanlı neredeyse dört gündür bu zor sınava hazırlanmaktaydı. Arkadaşlarının çoğu, sınavları umursamazlarken ve gezip tozarlarken, çiftçi babasının bin bir zorlukla kendisini gurbette okuttuğunun bilincinde olan Mert, arkadaşlarının tüm tekliflerine rağmen gece yarılarına kadar şehir merkezinde takılmıyor, çalışıyor, çalışıyor ve çok çalışıyordu…

Delikanlı, yemekhane ile kaldığı bloğun arasındaki mesafeyi adeta uçarak katetmiş; odasına çıkarak, kitaplarını ve çalışma kağıtlarını alarak, bloğun çalışma salonuna inmişti. Kendisinden başka dört kişi daha vardı; final haftası olmasına rağmen öğrencilerin büyük çoğunluğu günlerini gün etmekle meşguldüler. Keyifleri tıkırındaydı. Aileleri para gönderiyor ve bu sorumluluk sahibi (!) gençlerse, gelen paranın tadını çıkartmakla meşguldüler. Mert’in sınıf arkadaşı Ekrem de bunlardan biriydi…

Saatler ilerlemiş ve çalışma salonu kısmen dolmuştu. Mert, uzun süredir bu sınava hazırlandığı için hiç endişe duymuyordu fakat gene de çalışmaya devam ediyordu. Öyle de yapmalıydı, zira ertesi günkü Analitik Geometri dersinden geçen yıl koca sınıftan sadece üç kişi geçebilmişti…

Vakit gece yarısına yaklaşmaktaydı. Delikanlı, karnının acıktığını fark etmişti. Aklına bu saatlerde yemekhanede çıkan et döner geldi. Yarım ekmek arası döner olsa şimdi nasıl da yerdi.. Ardından Mert az kalan parasını hatırlayıvermişti. Lakin, bir şeyler de yemek zorundaydı. Ağırbaşlı delikanlı, birinci kattaki 104 numaralı odasına çıkarak dolabından yetecek kadar para almıştı. Mert, 6.bloğun kapısından dışarıya çıktığında, bardaktan boşanırcasına yağan yağmurla karşılaşmıştı; bunun üzerine bir koşu odasına çıkarak yağmurluğunu almıştı…

Yemekhaneden gelen enfes döner kokuları kelimelerle anlatılır gibi değildi. Kurt gibi acıkmış olan delikanlı, mis gibi kokuları ciğerlerine çekmekteydi. Ardından da, kantinden, içerisinde bir parça peynir ve birkaç tane de zeytin bulunan önceden hazırlanmış küçük poşetlerden almıştı. Arkadaşları, yakında döner yemeye gelebilirlerdi; o sebeple elini çabuk tutmalıydı. Onlarla karşılaşmak; o an isteyeceği en son şey olmalıydı. Mert, ekmekle ve bir parçacık zeytin- peynirle karnını doyurmuştu ya da kendini buna inandırmak istiyordu…

Ertesi günkü Analitik Geometri sınavından Mert 95 puan almıştı; en yüksek notu da o almıştı…

İlyas Bey, iki gün sonra buğday parasını almıştı,

Mangal gibi bir yüreğe sahip olan delikanlının babasının ilk işi, oğluna para göndermek olmuştu,

Her zaman gönderdiği paranın iki katını göndermişti,

Kendilerine bir somun ekmek ve bir tas çorba yeterdi de artardı bile,

Oğulları uzaklarda aç kalmasın, zorluk çekmesin yeterdi Onlara,

Anasının ve babasının böyle düşündüğünü çok iyi bilen ışıltılı delikanlı, Onlara olabildiğince az yük olabilmek için bu parayı gene idareli kullanacaktı,

O, kazandığı her kuruşu analarının ak sütü kadar helal olan bir köylü ana- babanın çocuğuydu,

Yeri gelir karnı doyar, yeri gelir yarı aç kalkardı,

Aç ta kalırdı,

Ne çıkardı ki,

Mert, o akşam yemekhanede, çok sevdiği: “ İzmir Köfte” ‘yi ve ardından da baklava yemişti…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.