"Evet" demiş olabilirsiniz lakin evet demekle de çok şeyin değişmeyeceğini zaman içerisinde görürsünüz.
Yalnız “memleketim” deyince her şey değişir…
Değişim süreci başlarken; “memleketim” deyince de Nazım ‘ı anmazsak; samimiyetsizlikle birlikte ayıp da etmiş oluruz…
Nazım Hikmet; 1902 yılında Selanik ’de dünyaya gelmiştir. Bir süre Galatasaray Lisesi'nde okuduktan sonra yükseköğrenimine Heybeliada Bahriye Mektebi 'nde başlamış, burada okurken hastalanıp, öğrenimine ve askerliğine son vermiştir. 
Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu 'ya geçmiş, bir süre Bolu'da öğretmenlik yapmıştır. Daha sonra da Rusya 'ya giderek sosyoloji ve ekonomi öğrenimi yapmıştır.
1931-1936 yılları arasında çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı. 1938 yılında Harp Okulu'nda komünizm propagandası yapmak suçundan tutuklanmıştır. 28 yıl dört ay hapse mahkûm edilmiş, 1950 yılında çıkan aftan yararlanarak hapisten çıkmıştır. Kaçak olarak Türkiye'yi terk etmiş ve Rusya 'ya gitmiştir.

15 Ağustos 1951'de Türk vatandaşlığından çıkarılmıştır. Bundan sonraki yılları Sofya, Varşova ve Moskova'da geçmiştir. Nazım Hikmet, 1963 yılında Moskova'da ölmüştür.
Hayatı boyunca üretmiş olduğu eserleri hemen hemen bütün dünya dillerine çevrilmiştir Nazım Hikmet ‘in… Hani “Hikmet ‘inden sual olunmaz” diye bir söz var ya Nazım içinde kullanılabilir geliyor bana… Kıyamet kopacak, o mana da yazmadım baştan belirteyim ben…
Nazım çok dost, çok adam geliyor bana… Şiirleri sevilmeyecek gibi değil, her dizesinde anlamları yüklü ifadeleri ardı ardına sıralanıp gidiyor, insanı da ardına alarak…
“Güneşi İçenlerin Türküsü”nde;

“Bu bir türkü:- 
toprak çanaklarda 
güneşi içenlerin türküsü! 
Bu bir örgü:- 
alev bir saç örgüsü! 
Kıvranıyor; 
kanlı; kızıl bir meş'ale gibi yanıyor 
esmer alınlarında 
bakır ayakları çıplak kahramanların! 
Ben de gördüm o kahramanları, 
ben de sardım o örgüyü, 
ben de onlarla 
güneşe giden 
köprüden 
geçtim! 
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi. 
Ben de söyledim o türküyü! 

Yüreğimiz topraktan aldı hızını; 
altın yeleli aslanların ağzını 
yırtarak 
gerindik! 


Sıçradık; 
şimşekli rüzgâra bindik!. 
Kayalardan 
kayalarla kopan kartallar 
çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını. 
Alev bilekli süvariler kamçılıyor 
şaha kalkan atlarını! 

Akın var 
güneşe akın! 
Güneşi zaptedeceğiz 
güneşin zaptı yakın! 

Düşmesin bizimle yola: 
evinde ağlayanların 
gözyaşlarını 
boynunda ağır bir 
zincir 
gibi taşıyanlar! 
Bıraksın peşimizi 
kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar! 

İşte: 
şu güneşten 
düşen 
ateşte 
milyonlarla kırmızı yürek yanıyor! 

Sen de çıkar 
göğsünün kafesinden yüreğini; 
şu güneşten 
düşen 
ateşe fırlat; 
yüreğini yüreklerimizin yanına at! 

Akın var 
güneşe akın! 
Güneşi zaptedeceğiz 
güneşin zaptı yakın! 

Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk! 
Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız, 
toprak kokuyor bakır sakallarımız! 
Neş'emiz sıcak! 
Kan kadar sıcak, 
delikanlıların rüyalarında yanan 
" o an" 
kadar sıcak! 
Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak, 
ölülerimizin başlarına basarak 
yükseliyoruz 
güneşe doğru! 

Ölenler 
dövüşerek öldüler; 
güneşe gömüldüler. 
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya! 

Akın var 
güneşe akın! 
Güneşi zaaaptedeceğiz 
güneşin zaptı yakın! 

Üzümleri kandamlalı kırmızı bağlar tütüyor! 
Kalın tuğla bacalar 

kıvranarak 
ötüyor! 
Haykırdı en önde giden, 
emreden! 
Bu ses! 
Bu sesin kuvveti, 
bu kuvvet 
yaralı aç kurtların gözlerine perde 
vuran, 
onları oldukları yerde 
durduran 
kuvvet! 
Emret ki ölelim 
emret! 
Güneşi içiyoruz sesinde! 
Coşuyoruz, 
coşuyor!.. 
Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde 
mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor! 

Akın var 
güneşe akın! 
Güneşi zaaaaptedeceğiz 
güneşin zaptı yakın! 

Toprak bakır 
gök bakır. 
Haykır güneşi içenlerin türküsünü, 
Hay-kır 
Haykıralım!”
derken bizi alıp ardında her yerlerde gezdirip, özümüze getirip oturtuyor.

Çok zaman ve çok sayfa ayırmalı Nazım‘a… Nazım bir köşe yazısına sığamamaktan ziyade ansiklopedileri bile doldurabilecek bir şahsiyet…
Kısa bağlamak zorundayım…
Memleket meselesi muhabbetindeyim, bu hafta üçüncü haftam…

Nazım ile memleket meselesi; tam zamanı ve tam da yeri… Büyük Usta diyor ki “Memleketimi Seviyorum” şiirinde;


“Memleketimi seviyorum : 
Çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım. 
Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı 
memleketimin şarkıları ve tütünü gibi. 

Memleketim : 
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya, 
kurşun kubbeler ve fabrika bacaları 
benim o kendi kendinden bile gizleyerek 
sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir. 

Memleketim. 
Memleketim ne kadar geniş : 
dolaşmakla bitmez, tükenmez gibi geliyor insana. 
Edirne, İzmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum. 
Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum 
ve güneye 
pamuk işleyenlere gitmek için 
Toroslardan bir kerre olsun geçemedim diye 
utanıyorum. 

Memleketim : 
develer, tren, Ford arabaları ve hasta eşekler, 
kavak 
söğüt 
ve kırmızı toprak. 

Memleketim. 
Çam ormanlarını, en tatlı suları ve dağ başı göllerini seven 
alabalık 
ve onun yarım kiloluğu 
pulsuz, gümüş derisinde kızıltılarla 
Bolu'nun Abant gölünde yüzer. 
Memleketim : 
Ankara ovasında keçiler : 

kumral, ipekli, uzun kürklerin pırıldaması. 
Yağlı, ağır fındığı Giresun'un. 
Al yanakları mis gibi kokan Amasya elması, 
zeytin 
incir 
kavun 
ve renk renk 
salkım salkım üzümler 
ve sonra karasaban 
ve sonra karasığır 
ve sonra: ileri, güzel, iyi 
her şeyi 
hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır, 
çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım 
yarı aç, yarı tok 
yarı esir...”
derken adeta söylenecek söz bırakmıyor.


Eyvallah Nazım;
Biliyorum sen kimseye eyvallah etmedin…
Seni ne süründürdüler be Nazım, bu ülkeyi seviyorsun diye; vah vah…
Hiç kesintiye uğratmadan seni süründüren bütün zihniyetlere “HAYIR” demeyi sürdürmenin vaktidir şimdi…

Günü kurtaranlara inat;
Ben vasiyetini yerine getirme anlamında, seni Anadolu'da bir köy mezarlığına gömene değin “HAYIR” diyeceğim. . 
Gözün arkada kalmasın Usta…
 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.