Akşam yemekleri yenmiş; dostlar Mahfel’de toplanmış, iki lafın beli kırılmaya başlanmıştır. Gün içinde yaşanan sevinçler, mutluluklar, hüzünler ve sıkıntılar paylaşılmaktadır. Çaylar gelir; dünyanın hiçbir yerinde içemeyeceğiniz lezzetteki o çaylar.. Hiç kuşku yok ki ‘’tavşan kanı çay’’ tabiri Setbaşı’nın incisi, Mahfel’den çıkmış olmalıdır. İlk yudumlar alınır önce ve yaşamanın verdiği haz ruhları kanatlandırmaktadır. Mevsimlerden ‘’Sarı Yaz’’ dır.. En acemi sarıdan en usta kırmızıya binlerce ‘’oyuncu’’ yaprak, ele avuca sığmayan çocuklar gibi Mahfel’i usta bir ressam gibi gönüllerince boyamaktadırlar.. Yaramaz yapraklar, çocukluktan beri arkadaş olan dostların ve laf lafı açtıkça birbirlerine takılmaya başlayan güzel insanların başlarının üzerlerine saklanmaya çalışmaktadırlar.. Tanrı misafiri bir rüzgar, anlatılmaz güzellikteki muhabbetlere konuk olur; Kar kristalleri gibi ağaçlardan düşmekte olan ve Mahfel’in ışıklarında, oldukları renklerden çok daha görkemli görülen yapraklar kıvrak danslarına başlamışlardır.. Çaylar tazelenir..

Bıçakla kesilir gibi kesilir sohbetler. Gözler caddeye yakın masaya çevrilir. Kimse gördüklerine inanamaz; Osmangazi, canından çok sevdiği oğlu Orhangazi’yle çay keyfi yapmak için gelmişlerdir Mahfel’e.. Kaftanları göz alıcıdır. Başlarla selamlar verilir. Bu arada tarihi bir ana şahitlik etmekte olan Saka’lar, sevinçten çıldırmış gibidirler ve gece boyunca bitmeyecek; alıp götüren konserlerini icra etmeye başlamışlardır. Masalarda sohbetler kaldığı yerden devam etmektedir. Hayli yaşlanmış olduğu görülen Osmangazi, oğluna o davudi sesiyle öğütler vermektedir. Onların çayları da daha bir özeldir haliyle.. Şakacı, koyu sarı bir yaprak Osmangazi’nin omuzuna konar ve muzip bakışları eşliğinde baba-oğulun muhabbetlerini dinlemeye koyulur…

Caddeden birbirine takılan iki dostun gürültücü; bir o kadar da neşeli sohbetleri duyulur. Gözler, caddeye çevrilir yeniden.. Mahfel’in konukları yine bir inanılmazı yaşamaktadırlar. Karagöz ve Hacivat, Çekirge’den Setbaşı’na kadar birbirlerine takılarak gelmişler ve akşam yürüyüşüne çıkmış olan yediden yetmişe bütün Bursalılar’ı kelimenin tam anlamıyla gülmekten kırıp geçirmişlerdir. Yanlarından geçtikleri çocukların başlarını okşamayı da ihmal etmeyen, bu evrenin en komik ve en temiz kalpli iki adamı Mahfel’e adım atmışlardır. O an, Orhangazi’yle göz göze gelmişlerdir. İçlerini bir burukluk kaplamış ve Orhangazi’ye, ’’Padişahım, biz kimseye bir şey yapmamıştık ki; boşu boşuna boynumuzu vurdurtmuştun’’ dercesine mahzun bir ifadeyeyle bakmaktadırlar. Peşisıra Orhangazi’nin pişmanlığı ve sızlayan yüreğinin resmi yüzüne yansımıştır.. Selamlar verilir.. Hayranlık ve sevgi dolu bakışlarıyla çaycı çırağının ince bellide getirmiş olduğu dumanı üstündeki çayları yudumlamaya başlayan iki gönül dostunun keyfi yerine gelmiştir. Huylu huyundan vazgeçer mi hiç; bu kez Mahfel’deki gönül dostlarını kırıp geçirmektedirler. Kahkaha sesleri, artık bir ses ve renk cümbüşüne dönmüş olan Mahfel’in büyüsü altında mutluluktan çıldıran sakaların seslerini bastırmaktadırlar.. Dünyanın her tarafında yaşayan Bursalılar, kendilerine en yakın sevgi kelebeklerinin kanatlarına takılmışlar ve soluğu Mahfel’de almışlardır. Ve akşam yürüyüşüne çıkan Bursalılar’la birleşip Mahfel’in önüne demir atmışlardır.. Şen kahkahalar kainatın en uzak köşelerinden işitilmektedir artık…

Kahkahalar bir anda kesilmiş; Bursa zifiri karanlığa gömülmüştür. Ardından hayal diyarlarındaki, hiç bilinmeyen renklerle bezenmiş bir hayal perdesi kurulmuştur Mahfel’de..

Rüzgarın canı acımaya başlamış; zira biraz sonra yaşanacak dramı duyumsamıştır…

Tüm sevenlerinin şaşkın ve büyülenmiş bakışları altında, herkesin alışık olduğu hallerininin aksine, üzerlerinde bir durgunluk olduğu görülen, Karagöz ve Hacivat, hayal perdesinin ardına geçmişler ve artık gölge olmuşlardır. Hayal perdesinin, kendi kalpleri kadar parıltılı olan muhteşem ışıkları, bütün Bursa’yı hıncahınç dolduran sevenlerinin yüzlerine yansımaktadır..

İki üstad, hayal perdesi ardında oyunlarına başlamışlardır; ancak bu kez, onları çubuklarıyla ve sevgisiyle oynatan gölge oyunu ustaları yoktur; kendileridir oyuncular.. Dramdır oynadıkları, yok yere alınan başlarının alınışını oynamaktadırlar. Kendi ölümlerini kendileri sahneye koymaktadırlar.. O esnada, hayatı boyunca yaptığı tek hatanın dayanılmaz vicdan azabını yaşayan Orhangazi’nin hayal perdesine bakamadığı görülmektedir…

Mahfel susmuştur…

Dostlar susmuştur…

Rüzgar ve sakalar çoktan susmuşlardır...

Bursa ağlamaktadır…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.