Portekiz Savaş Gemisi, Brezilya sahillerine ulaştığında sabahın ilk saatleriydi. Sömürgeciler, kendilerine ve ateşli silahlarına o kadar çok güveniyorlardı ki, tek gemiyle gelmeyi yeterli görmüşlerdi. Daha önce hiç yelkenlerle donanmış devasa bir gemi görmemiş olan misafirperver Brezilyalı yerliler, karaya demirleyen gemiye doğru merakla ve dostça yaklaşmaktaydılar. Güneş ise tüm heybetiyle adada kendini hissettirmeye başlamıştı. Hepsi silahlı Portekiz askerleri, yaylarından fırlayan oklar gibi, birbirlerinin ardından gemiden aşağıya atlıyorlardı. Sayıları 200 kadardı. O esnada, gemi komutanı Francesco Silva’ nın gökgürültüsünü andıran bağırışı, tüm sahile okyanus dalgaları gibi yayılmaktaydı:

-Yakalayın şu şempanzeleri ve hemen zincirleyin !...

Portekizli askerler, yerlileri korkutmak için havaya ateş açmışlardı. Daha önce ateşli silah görmeyen yerliler korkudan ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Erkekler. askerlere karşı direnmeye başlamışlardı. Bunun üzerine, askerler yerlilere ateş açmışlardı. Açılan bu ilk ateş sonrasında, on beşten fazla yerli kanlar içinde yere düşmüşlerdi. Kadınlar ve çocuklar şoktan ve korkudan oldukları yerlere çakılıp kalmışlardı. Diğer yerli erkekler vücutlarını ,kadınlara, çocuklara ve yaşlılara siper ederek, onları korumaya çalıştıysalar da buna muvaffak olamadılar zira Emperyalizm ’in temsilcisi bu onursuz askerlerden bir kısmı.erkekleri kamçılarken; diğer askerler ise mukavemet gösterenleri gözlerini kırpmadan kurşunluyorlardı…

Bir saat içinde 400’den fazla yerli zincirlenmişti…

Portekiz askerleri kaptanlarının emriyle, gemideki yiyecekleri ve Rom fıçılarını aşağıya indirdiler. Hepsinin keyfi yerindeydi. İşkembelerini lezzetli yiyeceklerle doldurduktan sonra hep birlikte zafer şarkıları söylemeye başladılar.Pek çoğunun sesi karga seslerini aratır nitelikteydı. Boyunlarından ve ellerinden zincirlenen yerliler ise zorlukla nefes almaktaydılar. Yüreksiz Portekiz askerleri, korkularından yaşlı ve çocukları da zincire vurmuşlardı. Ne çocuklara ne de yaşlılara bir lokma veriyorlardı. Vakit akşamüstüne ulaşmıştı…

Cibilliyetsiz gemi komutanı Francesco Silva’nın mide bulandıran aşağılık sesi, öfkeli rüzgarın sesine karışıyordu:

-Biz, Asil Portekizliler (!) bu maymunların efendileriyiz artık. Bundan sonra, hayatları bize uşaklık etmekle geçecek. Ardımızdan gelecek diğer gemilerimiz, Brezilya’ daki egemenliğimizi daimi kılacaklar. Tanrı Portekiz’i korusun !...

Karaktersiz Portekiz askerleri, gemiden indirdikleri fıçı fıçı romları Hindistan cevizi ve Palmiye ağaçlarının altındaki gölgeye sürüklediler. Yerlilerin korkudan kocaman olmuş gözlerinin önünde, bir fıçıyı açıp ziftlenmeye başladılar. Zaten pislik olan ve alkolün etkisiyle daha da iğrençleşen askerler, yerli kadınlara kötü gözle bakmaya başlamışlardı; askerlerden bir kaçı, gözlerine kestirdikleri genç yerli kadınların ellerindeki ve boyunlarındaki zincirleri çözerek; Onları adanın içlerine doğru sürüklüyorlardı. Başlarına ne geleceğini anlayan kadınlar, boğazlarını yırtarcasına bağırıyorlar, şahsiyetsiz Portekiz askerlerinden aman diliyorlardı. Kadınların tüm direnmelerine rağmen, gözü dönmüş askerler, çoğu anne olan zavallı kadınları adanın derinliklerine götürdüler. Bir süre sonra kadınların sesi kesildi…

Aşağılık Portekizliler, bir yandan pantolonlarını iliklemeye çalışıyor; bir yandan da pis pis sırıtarak, hayatlarını kararttıkları çaresiz ve utanç içindeki kadınları adeta bir hayvanı sürüklercesine diğer kölelerin yanına sürüklüyorlardı ve tekrar Onları zincirliyorlardı…Kadınlar, erkeklerinin ve çocuklarının yüzlerine bakamıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Yerli erkekler ise, bütün güçleriyle yumruklarını sıkmaktan başka bir şey yapamıyorlardı. Bazıları ise, hiçbir şey yapamıyor olmanın verdiği dayanılmaz acıyla gözlerinden gelen yaşlara engel olamıyorlardı…

Sıra diğer askerlerdeydi; ağızlarından salyalar akan yaratıklar gibi, iğrenç kahkahalar atarak yerli kadınların yanlarına yaklaştı yirmi kadar Portekizli. Ahlaksızdılar; şerefsizdiler; erkeklerinin yanında yerli kadınlardan makas alıyor, oralarını buralarını sıkıştıryorlardı. Yirmi kadar yerli kadının zincirlerini çözdüler. Kendini gökyüzünün hakimi zanneden Güneş ise bu manzara karşısında, bu zavallı insanlara yardım edemediğini görünce, aslında hiçbir şeyin hakimi olamadığını anlamıştı. Kendinden utanıyordu…

Portekizlilerin ruhlarından daha karanlık olmayan karanlık, yavaş yavaş adayı esir alıyordu. Bu kez kadınlar, daha büyük bir güçle direniyor; askerlerin ayaklarına, bacaklarına, kollarına, nerelerine gelirse tekmeler savuruyorlardı.Can havliyle atılan bu tekmelerin bazıları hedeflerini buluyor ve korkak Portekiz askerlerinin canlarını yakmaya muvaffak oluyorlardı. Ama sonuçta kadındılar ve bir yere kadar direnebileceklerdi…

Tam kadınların seslerinin kesildiği anda, birkaç dakikadır gizlendikleri yerden yüreksiz Portekizlileri izleyen ve saldırmaya hazırlanmış olan; Portekizliler gelmeden önce, avlanmak için adanın içlerine giden çok sayıdaki genç yerli erkek, annelerinin ve kadınlarının yerlerde sürüklendiklerini görmüşler ve bunun üzerine oldukları yerlerden fişek gibi fırlayarak Portekizli cibilliyetsizleri gafil avlamışlardı. Portekizliler, bu arada silahlarına uzanmaya çalıştılarsa da, pek çoğu vücutlarının değişik yerlerine saplanan yerli oklarının ve bir kısmı da birbiri ardına yerlilerden yedikleri yumruk ve tekmelerin etkisiyle, kendi işkembeleri gibi yere serilmişlerdi. Artık sıra yerlilerdeydi. Yerlilerin liderinin emriyle, daha önce zincirlenen tüm yerlilerin zincirleri çözüldü ve güçleri sadece çaresizlere yeten Portekizli erkek bozuntuları, onların yerlilere yaptığı gibi, boğazlarından ve ellerinden zincirlenmişlerdi…

Tüm yerli kadınlar, Emperyalist paçavraların yüzlerine ağız dolusu tükürmekteydiler…

Çok değil daha o sabah, artık Onların efendileri olduklarını söyledikleri yerlilerden gurursuzca aman dileniyorlardı…

Emperyalizm onursuzluğun diğer adıydı…

Ciğeri sökülmüştü…

Kadınlar çocuklarına sarılırlarken, mutlulukla gökyüzünde ışıldayan ay da, onursuz emperyalist askerlerin suratlarına tükürmekten büyük zevk alıyordu…

Portekizli askerler ise, tam da kendilerinden beklendiği gibi, “Yarabbi şükür” demekteydiler…

Onlara yakışan da bundan başka bir şey olamazdı…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Fulya 6 yıl önce

Yurekten tebrikler

Misafir Avatar
Melih Uludağ 6 yıl önce @Fulya

Çok teşekkür ediyorum efendim.

Beğenmedim! (0)