10 yaşlarındaki çocuk, annesiyle komşuları arasında geçen konuşmaları duyduğunda kulaklarına inanamamıştı. Duydukları, kendisinin ve mahalledeki herkesin ilerideki sokağın başında oturan orta yaşlı kadından neden bu kadar çok korktuklarını açıklıyordu: “ Dün akşam hava kararırken görmüş kardeşim. Bir araba onun kapısının önünde durmuş. Hali vakti yerinde iki kadın inmiş arabadan. Usulca girmişler içeri. Kim bilir yapacağı büyülerle daha kaç kişinin hayatını karartacak. Allahım vermiyor ki cezasını ucubenin.. “ Kıvırcık saçlı çocuk soluk soluğa dışarı fırladı. Doğruca mahallede cilli oynayan arkadaşlarının yanına koştu. Onun bu halini gören arkadaşları oyunu keserek merakla ona baktılar. İçlerinden birisi telaşeli bir şekilde ona ne olduğunu sordu. O da olanı biteni bir çırpıda anlattı. Çocukların göz bebekleri yuvalarından fırlayacakmış gibi oldu. Birbirlerinin yüzlerine anlamlı anlamlı bakarak başlarını salladılar. Zira ne zaman annelerine bu garip kadın hakkında bir soru sorsalar, her seferinde anneleri ya onları duymazdan geliyor ya da böyle bir soru sordukları için kendilerine kızıyorlardı…

Dört arkadaşın okulu büyük bir şanssızlık eseri, devasa bir bahçesi olan ve tek başına yaşayan bu kadının evinin az ötesindeydi. Bu yüzden de okula giderken de mecburen bu evin önünden geçiyorlardı. Kapı her zaman açık olurdu. Çocuklar evin önünden geçerlerken korkudan daha fazla merakla başlarını eve çevirirlerdi. Hemen hemen her zaman da enine boyuna bu kadının kendilerine baktığını görürlerdi. Bu bakış çocukların yüreklerine sözcüklerle anlatılmaz bir korku verirdi. “ Hakkımda ne düşündüğünüzü biliyorum.. “ anlamına gelirdi. Tuhaf kadının kendilerini adeta çeken mıknatıslı bakışlarından kurtulmak için gayret gösterirlerdi. Gösterirlerdi göstermesine lakin çoğu zaman buna muvaffak olamazlardı. Koşa koşa okullarına kaçarlardı. Pek çok çocuk okula istemeye istemeye giderdi. Ama bu çocuklar için durum farklıydı. Kendilerini ürküten bu kadının lanetli yüz ifadesinden kurtuldukları an hemencecik soluğu okulda alırlardı. Derslerin de bitmesini hiç istemezlerdi. Okul çıkışı mevsim İlkbaharsa, havanın geç kararıyor olmasının avantajını kullanarak kadını görmemek için yollarını uzatır ve arka mahalleden evlerine gelirlerdi. Kış ise okul dönüşü bazen evinden garip sesler gelen kadının evinin önünden birbirlerinin ellerini sıkı sıkıya tutarak, gözlerini kapatarak veya başka taraflara bakarak geçerlerdi. Küçük kalpler ne çare ki haftanın beş günü bu durumu yaşamak zorundaydılar…

Şubat tatili yeni bitmişti. Çocuklar şubat tatilinin bitmesinden daha çok, yine o uğursuz evin önünden geçmek zorunda kalacakları için üzgündüler. Öyle ki Pazar gecesi hiçbirinin gözüne gecenin ilerleyen saatlerine kadar uyku girmemişti. Sabah buluştular. Çaresizce birbirlerinin gözlerine baktılar. Gözbebeklerinde tarifsiz bir ürperti ve korku vardı. İri yüzlü olan diğerlerine korkmuyormuş gibi yaparak eliyle haydi gidelim işareti yaptı. Kurulmuş bir çalar saatin kurma vidasının hızla boşanması gibi oldukları yerden fırladılar. Mahalle çeşmesinden sağa döndüler. Tekinsiz kadının evi az ötedeydi. Hiç durmadan koşmaya devam ettiler. Lakin gördükleri karşısında yüreklerine su serpildi. Zira evin kapısı kapalıydı. İçleri huzurla doldu. Rahatladılar. Çok rahatladılar. Koşmayı bıraktılar. Ağır adımlarla okula doğru ilerlediler…

Son iki ders beden eğitimiydi. Uzun çeneli öğretmenleri, hava güzel olduğu için onları bahçeye çıkardı. İkinci derste de öğrencilerin futbol maçı yapmalarına izin verdi. Okul çıkışı çocuklar okulun bahçesinde buluştular. Hepsi aynı şeyi düşünüyorlardı. Kadının kapısı okula gelirken kapalıydı. Kötü bir kadın olsaydı ve kendilerini korkutmak isteseydi kapıyı kapatmazdı. Kapattığına göre rahat olabilirlerdi. Böyle düşünmelerine rağmen yüreklerinde küçücük de olsa bir korku yok değildi. Her şeye rağmen öncekilerden çok daha fazla kendilerine güvenerek evlerine doğru yürümeye başladılar. Oradan buradan konuşuyorlar, rahat olmaya çalışıyorlardı. Hava iyice kararmıştı. Sokak lambalarının fersiz ışığı altında elektrik direkleri her geçen an gölgeleri daha da büyüyen heyulalara dönüşüyorlardı. Bir poyraz çıktı. Sağlam bir poyraz. İnsanının iliklerine işleyen türden.. Rüzgarın pervasızca çıkardığı sesler, çevredeki sokak köpeklerinin ulumalarına karışıyordu. Çocuklar kulaklarına vuran poyrazdan kurtulmak için parkalarının şapkalarını çabuk çabuk başlarına örttüler. Lakin poyraz gene de bir yolunu buluyor ve çocukları üşütmeye devam ediyordu. Sokakta kimsecikler yoktu. Korktular. Akıllarına yeniden kadın geldi. Duydukları korku hızlı hızlı nefes alıp vermelerine yol açıyordu. Pek lazımmış gibi ince bir yağmur başladı. Patavatsız bir yağmur.. Kadının evinin önündeydiler. Şükürler olsun ki kapı kapalıydı. Çocuklar tam kapının önünden geçerlerken, kadının karaya yakın tahta kapısının sürgüsü arkadan yürekleri hoplatan bir şekilde gacırdadı. Çocuklar oldukları yerde kaldılar. Zerre kadar hareket edemiyorlardı. Adeta bir güç onların yürümelerine, oradan uzaklaşmalarına engel oluyordu. Hepsi de aynı şeyi hissediyorlardı. Kalp atışları neredeyse dışarıdan duyulacaktı. Kapı açıldı. Kadın tam karşılarındaydı. Üzerinde kapkara bir entari vardı. Entari kadından daha da korkunç görünüyordu. Çocuklar birbirlerine sarıldılar ve şeytani bir bakışla kendilerine bakmakta olan kadının hükümranlığı altına girdiler. O an kıvırcık saçlı olanın gözü dehşetle kendilerine bakmakta olan uzun yüzlü kadının ellerine, sonrasında parmaklarına takıldı. Upuzundular. Buna bir anlam veremedi.. Bir köpek yerlerde yiyecek arayarak yanlarından geçti. Havlamaya başladı. Hiç durmadı. Köpek çocukların nasıl bir belayla karşı karşıya olduklarını anlamış olmalıydı. Uzun süre bağırdı durdu. Kadın, tükenmiş bir şekilde kendilerine bakmakta olan çocuklara sempatik görünmeye çalıştı. Onlara sobanın kuzinesinde kestane pişirdiğini söyleyerek içeri gelmelerini istedi. Toparlak yüzlü olanı konuşmaya, cevap vermeye çalıştı. Lakin sesi çıkmadı. Kıvırcık saçlı olan tüm cesaretini toplayarak annelerinin evde onları beklediğini ve eve gitmeleri gerektiğini söyledi. Kadın kızdı. Çok kızdı. Yüzünde az önceki sahte tebessümden zerre kadar iz kalmadı. Yüzünü ağartarak: “ Girin içeri.. “ diye bağırdı. Çocuklar kaçmaya çalıştılar. Lakin buna muvaffak olamadılar. Bacaklarını hissetmiyorlardı. Girdiler. Konu komşunun dediği gibi kadının devasa bir bahçesi vardı. Pek çok meyve ağacı vardı. Ağaçların poyrazda zangır zangır sallanan dalları avlunun az ötesinden gelen ve adeta bir ölü gözünü andıran gaz lambasının altında iskelet yığınlarını andırıyorlardı. Bir kedi önlerinden fırlayarak avlunun ötesindeki küçük odaya geçti. Efe efe bağırdı. Kadının kedisiydi. Kapkaraydı. Belki de kapkaradan da öteydi. Döndü. Kadının yanına geldi. İçlerinde en cesur olanı; kıvırcık saçlısı bütün gücüyle bağırdı. Sonra geniş yüzlü olanı ona katıldı. Diğer ikisinin ise korkudan sesleri kesilmişti. Öylece kaldılar. Kadın kızdı. Onları sürükleye sürükleye içeri götürdü. Gaz lambasının ışığı azdı. Çok azdı. Çocuklar önce karanlıkta hiçbir şey göremediler. Sonra yavaş yavaş gözleri alıştı. Kadın doğru söylüyordu. Tabutu andıran bir masanın üzerindeki bakır bir kapta kuzineden alınmış kestaneler vardı. Üzerlerinden duman çıkıyordu. Çıkıyordu çıkmasına ama koku kestane kokuları değildi. İğrençti. Çocuklar bu kokunun ne olduğunu anlayamadılar. Az ötedeki yuvarlak masanın üzerinde bir kitap vardı. Kitabın yanında uzun uzun mumlar ve sime benzeyen parlak malzemeler vardı. Sim gaz lambasının ışığı altında daha bir parlak oluyor ve yüreklere korku salıyordu. Kadın, en az kadın kadar kötü olduğu su götürmeyen ve karanlıkta adeta yaşıyormuş gibi duran kalın ağaç gövdelerine şöyle bir baktıktan sonra çocukları gaz lambasının ışığı altında zorlukla seçilen üzeri lekelerle dolu sedire oturtturdu. Kadın onlara çıldırmış bir vaziyette: “ Neden bana okula giderken öyle tuhaf tuhaf, deliymişim gibi bakıyorsunuz. Sizin bu bakışlarınıza dayanamıyorum. İşte gördünüz gününüzü. Hiç kimse sizin burada olduğunuzu görmedi. Hep burada kalacaksınız.. “ Kıvırcık saçlı olan korkudan bayılan arkadaşına bir tokat attı. Çocuk kendine geldi. Lakin kendine gelmeseydi daha iyiydi. Zira birkaç saniye sonra küçük odadaki vitrinin aynasına; kadının para karşılığı yuva yıkan büyülerinden muzdarip kurbanlarının tarifsiz acılar çeken yüzleri yansımaya başladı. Her biri büyücü kadına nefretle bakıyorlardı. Anlatılır gibi değildi. Kısa bir süre sonra bu ifadeler ortaya çıktıkları gibi aniden kayboldular. Bu arada ne yazık ki çocukların az önceki bağırışlarını kimse duymamıştı…

Kıvırcık olan diğerlerine aynı anda bildikleri bütün duaları okumalarını söyledi. Çocuklar bütün güçlerini toplayarak dua okumaya başladılar. Gözlerinin içi ümitle dolmaya başladı. Çocukların gözlerinin içi ümitle dolarken şeytandan bir farkı kalmayan kadın dehşet içinde acı çekerek haykırıyordu. Çocuklara hemen duayı kesmelerini emretti. Çocuklar, o an yüzündeki bütün organları yer değiştiren zalim kadının emirden yalvarışa dönen sözlerine kulak asmadılar. Duaları tekrar tekrar okudular. Kadın yerde debelenmeye başladı. O an yaşananlar sözcüklerle anlatılır gibi değildi. Lakin çocuklar her geçen saniye kendilerini daha güçlü hissediyorlardı. Birden iğrenç evin iğrenç perdeleri alev aldı. Kadın yerde bağırmaya devam ediyordu. Çocuklar hızla avludan geçip tahta sokak kapısına ulaştılar. Birlikte bütün güçleriyle sürgüyü açtılar. Evlerine koştular.

O akşam uğursuz kadının evinde çıkan yangında, kadın feci bir şekilde yanarak öldü. İtfaiye geldiğinde kadının evi tamamen yanmıştı. Lakin o an yangın bıçakla kesilmiş gibi bitmişti…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.