Çirkinleşen zaman koca yaşlı dünyayı çok yormuştu. Ne soğuk denizlerin çırpınarak ayaklarına kapanışı ne de martıların, serçelerin velveleyle uçuşlarını görmüyordu. Binbir ihtişamla çakan şimşeklerin peşinden sürüklenip ağlayan bulutların karşısında, inadına parlayan güneş ve gökkuşağının yedi rengi bile her gece gömüldüğü karanlığa galip gelemiyordu. Bağrına kazma ile vurulan topraklar ağu ile yoğrulmuş tohumları fışkırtırken yeryüzüne her biseyin tadı tuzu çoktann kaçmıştı. Zehirli atıklara gark olan dere, deniz, akarsu kıyılarına vurmuş, ağzı dili olmayan balıklar “pata pata” diye çırpınıp can verirken, gözlerinde ki donuk bakışlar bir hayli canını yakıyordu.

Pislik içindeydi; her mevsim ayrı ayrı bezenip giydiği, yeşilin, sarının, mavinin her tonunda kuşandığı elbiseleri. Nehirlerinin gün be gün eksilen suları arındıramıyordu artık, çıldıran insanlığın kokuşan ruhunu. Her yerde kan vardı. Kadının kınalı, ürkek elleri değmiyordu çiçeklere eskisi gibi. Avuçlarında solup giden kınaların deseninde çiçekler kadını, kadın çiçeklerin kokusunu unutmuştu. Çocuklar ne sokaklara çıkıyordu, ne de uçurtmaların peşinden koşuyordu artık. Rüzgâr uçurtmalara, uçurtmalar çocuklara, gökyüzü hepsine küsmüştü. Bülbüller çoktan terk etmişti eskisi gibi kokmayan güllerin dalını. Hem dikenleri de çok acıtıyordu artık, bülbül güle küstü, gül dikenine..

Heryerde maskeli balo resitali, gerçek yüzlerini gizleyen mahlukat insanoğlu.. Mantar gibi çoğalan fast foodlarda tüketilen yiyecekler gibi bir çırpıda tüketilen kalbe zarar sevgiler.

Acılar acılar acılar.

Bi dolu hayal kırıklıkları..

Güvendiğiniz dağlara vakitsiz yağan karlar ve dünyadan daha hızlı dönen fırıldaklar..

Kuşların kanatlarını kırıp kafeslere hapsedenler.

Hayvanlara, çocuklara tecavüz edenler.

Kendisinden başkasına yaşam hakkı, alanı tanımayan bencil yaratıklar.

Sonra da “hey gidi koca dünya gam yükümüsün, söyle söyle fani dünya dert küpü müsün?” diye cümle mahlukatın yükünü çeken şu garip dünyaya veryansın edip dururuz.

Şimdi durup düşünelim bakalım dünya mı yalan insanlar mı?

Çivisi çıkan dünya mı?

Yoksa insanlar mı zıvanadan çıktı ?..

Bütün bu olanlara rağmen onca kirliliğin içinde temiz kalanlara, dünyayı sevip saygı duyanlara selam olsun.

“Kirlenmek güzeldir" diye bir deterjan reklamı vardı.. Evet kirlenen esvaplarınız olsun; elinize, yüzünüze çamur, toz, toprak bulaşsın. Masum mahlukatın kanı bulaşmasın. Mazlumun ahı, acısı üzerinize sinmesin.. Yedi kat cehennem ateşi temizleyemez onca günahın kirini..

YAZININ DiBİ: Sessiz bir ağıt dökülüyor salkım söğüdün dallarından. Akıyor suya karışıyor, su yanıyor. Yıllarca her şeyi tutuşturup yakarken; kendi ebedi yanan ateşin ne çektiğini su yandığında anlıyor. Ürkek ürkek konuyor kalkıyor kuşlar dallarına, sessizce incitmeden. Dördü çeyrek geçer zamanlarında yelkovan. Eski bir köstekli saatte takılıp kalmış zaman. Zaman saate esir, saat söğüdün salkım dallarına. Söğüt dallarını okşayan ellere.. Vefasız ellere...

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.