Kadehini doldurduktan sonra iki adım geri çekilmişti yaşlı ve huysuz ihtiyar garson.. Pencereden sızan rüzgarı kıran perde sağa sola savrulurken, gecenin hakim olduğu sokaklar; beklenen yağmurun yükünü, adeta kaldırılması zor bir sırrı omzunda hissediyormuş gibi hissediyor ve ağır ağır tenhalaşıyordu.
Bu şehir hep böyle kasvetli sonbaharları yaşar;
"son bahar" derken ağır ve daha dikkatli bir vurguyla çıkmıştı sesi; zira baharın sonu ve sonun da baharıydı artık. Kendi kendine konuştuğunun farkında bile değildi, ihtiyar garsonun kararsız adımları bu girdaptan çıkmasına neden olmuştu. Son günlerde ağır basan bu gidip gelmeler, yıpranan yıllarını içsel hesaplara çekiyordu. Arada bir dalmaları ve böylesine düşünceli hali kabus gibi üzerine çöküyordu Yahya Eloğlu 'nun..
.
Saçlarında ağaran sonbahar, gün görmüş yılların eseriydi. Derin yüz çizgileri sanki kargaşalı bir kentin tüm yaşantısını yansıtıyor, gözlerindeki tatlı bakışlardan da eser kalmamıştı. Nefretle kınından çıkmış kılıç gibiydi bakışları, merhametiyle bilinen bu adamın yaşadıklarına haklılık katıyordu.
Her gece uğradığı bu rutubet kokan meyhane ikinci evi sayılırdı. Ona hizmet veren şu huysuz ihtiyar garson, belki de Onun tek dostuydu.
"Bir kızıl goncaya benzer dudağın" eseri gecenin karanlığında yayılan bir çığlığı bastırıyor, notaya dökülerek belirsiz duyguların ortasına cesur bir savaşcı edasıyla yerleşiyordu.
Efkar, gittikçe meyhaneye hakim oluyor; Anason yayılan nefeslerden derin yaralar almış yaşamların hikayeleri, loş ışıkları saran zifirin halkalarından geçerek, ter kokusuyla birleşiyor ve gecenin ahengini oluşturuyordu.
"Her şarkı bir yaşanmışlıktır" dedi ihtiyar garson..
Biraz önce bıyıklarını kemirmekle didişen Yahya, bu sözlere kayıtsız kalmıştı, "Bugün herkes başka güzel" diyerek söylene söylene masanın küllüğünü değiştirdi. Kendisiyle konuşmak o kadar yormuş olmalıydı ki; garsonun bu çıkışını da umursamadı ve döndü yine kendi içine !
Sokak lambası odanın bir bölümünü aydınlatıyor, duvarlara belirgin gölgeler oluşturuyordu. Sessizliğin ve acının sarmaladığı keder ortamı iyiden iyiye sarmıştı.
ah sevdiğim..
I
kızgınım ve kırgınım
dile kolay zamanı üzerimize kaç kez giydik
çıkardık
ne zor günler yaşadık birbirimizi anladık
.
ah sevdiğim ah !
üzgünüm
alışılabildik bir şey değildi yalnızlık
biliyorum
bu son terk edilişim olmayacak,
veda ediyorsun
kendince bazı sözlerle teselli de veriyorsun
susuyorum
dün susmuştum
bugün de susuyorum
.
tık tık bir ses sanki sesin !
kapı aralığından sızıyorsun
açıyorum gözümü,
yatağa sinmiş kokun
anlıyorum buradasın
yanı başımdasın,
sehpaya devrilmişsin elimi atıyorum
bir iki damlasın yerlerde
parmak ucuyla alıyorum
dudaklarımdasın
Ve anlıyorum şarap gibisin
.
tik tak gözümü açıyorum
sessizlik senin yokluğuna tanık
dokunuyorum, senin gibi yumuşacık
aynaya bakıyorum o gülüşün,
buradasın yanı başımda
dudakların tenime değiyor
anlıyorum sıcaklığını
gözlerimi kapıyorum
kapkara gece üzerimizi örtüyor sanki.
bir an sayıklıyor gözlerimi açıyorum
kapı aralığında sıkışıyoruz
utanıyorsun
yanakların kızarıyor
derin derin nefes alıyorsun,
anlıyorum ki sen de beni seviyorsun !
.
tık tık gözlerimi açıyorum
yüzün avuçlarımda
dudaklarınla oynuyorum
öyle masum narin bakıyorsun
doymuyorum sana
anlıyorum, yokluğun ki yokluğun!
III
bir şehrin göbeğindeyim
atmışım kendimi ulu orta yerlere
özdemir asaf seviyordun ya
onun gibi sigara yakıyorum.
söz verdin geleceksin
ondan bekliyorum
sen sigarayı sevmiyordun
aklıma düşüyor
atıyorum ıslak kaldırıma,
anlıyorum yağmur yağmış
anlıyorum aklım başımda, terk edilmişim
sonra susuyorum!
kirli sakalıma düşen ak
ak kaşık gibi aklanıyorsun beyazımda
sonra bir hiç oluyorum
sen ben gibisin
ben sen gibiyim
sen şarap gibisin
ben de ayyaş gibi..
.
tak tak gözümü açıyorum
komşunun kara kedisi sırıtıyor karşımda
anlıyorum terk edilmişim
gün aydınlık oluyor.
susuyorum!
.
Gürül gürül akan bir nehrin kıyısında kalan su birikintisi gibi kalakalmıştım öylece; zaman geçip gidiyor ve ben ardındaki korkunç gerçekle yüzleşiyorum. Gece boyu pencereyi döven yağmur ve Onun yayılan öfkeli sesi..
Damarlarıma akan alkol de neler yaşadığıma dair hiç bir fikir vermiyordu.
Kalabalık bir kavganın içinden sıyrılmayı başarmış sesi, kararlı ve hayranlık uyandıran utangaçlığıyla, kendini gizlemeye çalışırken yakanmıştı bana.. Öptükçe güzelleşen, güneş gördükçe açan bir mevsimin çiçeği gibi narin ve ince geliyordu. Hüzün ve isyan dolu bakışlarını, biraz da kentin ortasında kaybolmuş bir çocuğun çaresizliğiyle bana çevirdi.
- gece çok kötü haldeydin, seni evimin kapısında buldum ve içeri aldım.
...