-Buldum, buldum, kızımın yerini buldum!

-Dur dur, ne dediğini anlamıyorum, sakin ol!

-Kızımın yerini buldum diyorum arkadaşım, nesini anlamıyorsun? Babasının aylardır benden kaçırıp sakladığı kızımın yerini buldum!

-Aaaaaa! Gerçekten mi? Neredeymiş?

-Burada, burnumuzun dibinde. Askerlik arkadaşı vardı bizimkinin. Bizim ilçeye taşındığını duymuştum da, nerede olduğunu tam olarak bilmiyordum. Yeni öğrendim, sahil tarafındaki çiftlik evlerinden birinde oturuyormuş. Bizimkiler de oradaymış. Bak, tuttuğum dedektif fotoğraflarını çekmiş.

-Sen dedektif mi tuttun?

-Kızımı bulmak için ordu bile kurarım!

-Senden korkulur. Hemen gidip polise haber verelim. Kızının velayeti sende olduğuna göre, çocuğunu almana kimse engel olamaz.

-Ah arkadaşım, ben iki senedir ne yollara başvurdum. Karşımda Allah'tan korkmayan, kanun nizam tanımayan bir adam var. Polisle de kapısına dayandım ama o bir şekilde kızımı tekrar kaçırmayı başardı.

-Eee ne yapacaksın peki?

-Gidip kızımı kaçıracağım.

-Kızını bilmem ama aklını kaçırmış olduğun kesin. Kolay mı öyle birinin evine gidip çocuk kaçırmak. Senin çocuğun olsa bile...

-Başka çarem kalmadı.

Kadın, çantasındaki silahı çıkartıp masanın üzerine koydu.

-Delirdin mi sen? Bu nedir? Nasıl aldın bunu? Yasal mı? Başın derde girecek. Üstelik silah kullanmayı da bilmiyorsun!

-Dur, sakinleş. Eşim için koruma kararı aldırdığımda edinmiştim. Yasal. Üstüme kayıtlı. Uzun süredir de atış talimleri yapıyoruz bizim dedektifle.

-Sen hakikaten çıldırmışsın. Silahlar, çocuk kaçırmalar... Sana ne oldu böyle. Kaç yıllık arkadaşınım ama seni tanıyamıyorum.

-Tüm evliliği boyunca şiddete maruz kalmış bir kadınım. İki senedir evladını göremeyen bir kadınım.

Kadının gözleri doldu. Arkadaşı gelip ona sarıldı. Zor bir evliliğin, bedeni ve ruhu yaralanmış bir mağdurunu, bir enkazını kucakladı.

-Tek bir şartla gitmene izin veririm. Ben de seninle geleceğim. Seni asla yalnız göndermem.

-Olmaz öyle şey! Çok tehlikeli bir iş bu. Ben seni ateşe atamam.

-İtiraz hakkınız yok hanımefendi. Biz yıllarca birbirimize yoldaşlık etmişiz. Asıl bugün birbirimize ihtiyacımız var.

İki kadın, gözlerini karartıp bir yola çıkıyorlardı. Bir annenin evladı için göze alamayacağı bir şey yoktu ve vefalı bir arkadaşın da, söz konusu dostluk olduğunda, o gözü kara anneden farkı yoktu.

Havanın kararmasını beklediler. Gidecekleri yer, yarım saatlik bir mesafedeydi. Tanınmamak için kendi arabalarını almadılar. Yoldan bir taksi çevirdiler. Taksi şoförü, otuzlu yaşlarda bir adamdı. Sürekli aynadan kendilerini süzen bu adamı, kadınlar pek güvenilir bulmadılar. Fakat bir yola çıkmışlardı artık. Sahil yoluna indiklerinde etraf iyice tenhalaştı. Havada kararmıştı. Sakin bir yerde, taksi şoförü arabayı kenara çekti.

-Eğlenelim mi biraz bayanlar?

Adam, sırıta sırıta kadınlara bakıyor, diğer eliyle de koltuğunu altındaki alkol şişelerini çıkarıyordu.

-Ne diyorsun sen be? Ahlaksız herif! Sür şu arabayı, bizi sahile bırak.

-Şiiiişt, sizin gibi güzel bayanlara, böyle konuşmak hiç yakışıyor mu?

Yapacağı iş yüzünden zaten yeterince gergin olan kadın, iyice sinirlendi. Çantasından silahı çıkardı, adamın kafasına doğrulttu.

-Rahat dur! Canını seviyorsan, nefes bile almazsın!

Adam, o kadar şaşırmış ve korkmuştu ki, öylece kalakaldı. İki kadın, adamı arabadan indirdiler. Ellerini ve ayaklarını bağlayıp ağzını da bantladıktan sonra bagaja attılar.

Direksiyona geçen kadın, kahkalarla gülüyordu.

-Kime niye, kime kısmet?

Diğer kadın daha da gerginleşmişti.

-Olay tam bir polisiyeye dönüştü. Korkmaya başladım.

-Korkma arkadaşım, birazdan kızımı alıp buradan ayrılacağız.

Taksi sahile indiğinde bir insan kalabalığı ile karşılaştılar. İnsanlar, güzel bir yaz akşamını sahilde geçirmek için çay bahçelerine, kafelere inmişti. Kadın, arabayı park etmek için yer ararken bir şey fark etti.

-Kızıııım! Kızııım!

-Hani nerede?

-Sahilde babasıyla oturuyor. Onu buradan almak daha kolay.

-Sen inme. Beni tanımazlar. O tarafa gidip kızı çağırmanın bir yolunu bulayım.

-Yapabilir misin?

-Yapmak zorundayım arkadaşım. Sen görünme yeter.

Kadın sahile indi. Denize taş atan çocukların yanına gitti. Onlarla konuşmaya başladı.

-Size çok güzel bir oyun öğreteceğim. Fakat bir kişi eksik. Bak şurada bir kız var. Onu da çağırın, hep beraber oynayalım.

Çocuklar, coşkuyla gidip küçük kızı çağırdılar. Baba, itiraz eder gibi olduya da, küçük kızının ısrarına dayanamadı. Çocuklar, küçük kızı peşlerine takıp sahile geldiler. Kadın, çocukluğundan kalma bütün oyunları öğretti, epey de oynadı onlarla. Dikkat çekmek istemiyordu. O sırada yoldan geçen bir satıcıyı durdurup bütün çocuklara pamuk helva aldı. Çocuklar, neşeyle oynuyor zıplıyor ve pamuk helvalarını yiyorlardı. Tam o sırada kadın, küçük kızın kulağına eğildi ve fısıldadı:

-Annene gitmek ister misin?

Küçük kızın gözleri parladı. Kafasını salladı.

-Seni annene götüreceğim. Fakat çok dikkatli olmalıyız. Biliyorsun, baban seni annene göstermiyor.

Çocuk başını eğdi. Her şeyin farkındaydı. Kim bilir annesini de ne kadar özlemişti?

-Annen çay bahçesinin arkasında, bir taksinin içinde seni bekliyor. Babanlara belli etmeden oraya gidebilir misin?

Küçük kız, yine başını salladı. Tuvalete doğru yürümeye başladı. Kadın, özellikle arkasından gitmedi. Küçük kız, babasının görüş alanından çıktıktan sonra, hemen çay bahçesinin arkasına geçti. Taksiyi gördü. Koşarak gitti ve taksiye bindi. Çocuğun gitmiş olabileceğine kanaat getiren kadın da, hızlı adımlarla çay bahçesinden çıktı. Arka tarafa gitti ve taksiye bindi. Takside, iki kadın ve bir kız çocuğu, birbirlerine bakıp durdular.

-Başardık, başardık, sür çabuk!

Anne, hâlâ şoktaydı. Kızına bakıyordu. Arkadaşı onu omuzlarından sarstı.

-Biraz daha bakışırsanız, yakalanacağız!

Anne, telaşla gaza bastı. Hızla yola çıkıp sahilden uzaklaştılar. İki kadın, sürekli aynı şeyi söylüyordu.

-Başardık, inanamıyorum, başardık!

Küçük kız, sadece annesini seyrediyordu. Sonunda fısıldar gibi:

-Anne, senin öldüğünü söylemişti babam...

Kadın, ani bir fren yaptı. Yıkılmıştı. Bir insan nasıl bu kadar gaddar olabilirdi. Bir çocuğa, bunu nasıl yaşatabilirdi. Kadın bunları düşünürken arkadan bir korna sesi duyuldu. Baba, olayı erken fark etmiş ve peşlerine takılmıştı.

-Şimdi ne yapacağız? Şimdi ne yapacağız?

Kadın, paniğe kapılan arkadaşını sakinleştirmeye çalıştı.

-Korkma, atlatırız onları.

Kadın hemen gaza bastı. İki araba birbirinin ardı sıra yolda ilerliyordu. Adam yaklaşıyor gibi oluyor, kadın derhâl hızlanıyordu. Merkeze geldiklerinde bu kovalama, daha tehlikeli bir hâl aldı. Sonunda da, iki aracın arkasına bir polis arabası takıldı. Kısa süreli bir takipten sonra, polis iki aracı da durdurdu.

Adam, arabasından inip koşarak taksinin yanına geldi. Kadın, tüm kapıları kilitleyip polisin gelmesini bekledi. Bu arada adam, camları yumrukluyor, küfürler savuruyordu. Taksinin yanına gelen polis, saldırgan davranışlarından dolayı adamı tutukladı. Polis, çocuk kaçırılma olayını duyunca kadınları da tutukladI ve herkesi karakola götürdü. Araçları da, karakolun bahçesine çektirdi. Komiserin karşısına getirilen tutuklular, hep bir ağızdan konuşmaya başlayınca komiser herkesi susturdu. O sırada fısıltı halinde bir ses duyuldu:

-Polis amca, ben anlatabilir miyim?

Odadaki tüm gözler, küçük kıza çevrildi.

-Anlat bakalım küçük kız.

-Polis amca, bu adam benim babam, bu kadın da annem. Galiba bu abla da annemin arkadaşı. Babam, bana annemin öldüğü söyledi. Fakat annem ölmemiş. Bu gece gelip beni aldı. Babam da ona çok kızdı.

Karakol sessizleşti. Küçücük bir çocuğa yaşatılan koca bir dram, ancak böyle özetlenebilirdi.

-Velayeti ben de komiser bey. Çantamda tüm evraklar. Bu adam iki senedir kzımı benden kaçırıyor.

-Sen de gidip ondan kaçırdın. Bu ülkenin polisi, jandarması ne iş yapıyor acaba? Herkes kendi sorununu kendi çözmeye kalkarsa, bu ülke neye döner?

-Ben davacıyım komiser bey. Bu kadın, zorla kızımı kaçırdı.

-Neyin davacısı? Bu kadın dediğin kişi, o çocuğun annesi. Üstelik devlet velayeti de anneye vermiş. Hem suçlu hem güçlü.

Arkada sesizce duran diğer kadına döndü komiser.

-Sen necisin?

-Ben arkadaşıma yardıma geldim. Onu yalnız bırakmak istemedim.

-Bozacıyla şıracı yani. Tövbe estağfurullah. Gerçek suçlularla mı uğraşalım, sizinle mi?

Bu sırada içeriye bir polis memuru girdi.

-Komiserim bagajda bir adam var.

-Hoppala, o da nereden çıktı?

-Bagajdan komiserim.

-Zevzeklik etme! Git getir adamı.

Taksi şoförü de içeri alındı.

-Şikâyetçiyim komiserim. Bu kadınlar beni darp etti.

-O da bize sarkıntılık etti komiserim.

-Taksici ben seni nereden tanıyorum? Dur dur, geçen ay seni sarkıntılık şikâyetiyle nezarete almamış mıydık? O taksi işini de korsan yapıyorsun değil mi? Yoka seni hangi taksi durağı işe alır?

Komiser, karşısında duran bu insanlara tek tek baktı. Bu olayın tek masumu o küçücük kızdı. Kim bilir, bu gece yaşadığı travmayı atlatması ne kadar zaman alacaktı? Düşündü. Kim suçluydu? Bu olayda kim iyi, kim kötü, kim çirkindi?..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.