İkisi de kavruktu. Biri 10 yaşlarında bir kız. Diğeri de yedi yaşlarında bir oğlan. Zayıflıktan kocamış bir kadın gibi kamburu çıkan ve ağır aksak yürüyen kız, yanındaki yüzü kaşık kadar kalmış çocuğun elinden bir anne şefkatiyle tutuyordu. Çocuğun ağzından arada bir “aba” sözcüğü..

Alışveriş merkezinin üst katında yemek yiyen, çay içen, sohbet edenler çocuklar yanlarından geçerken gayri ihtiyari onlara bakıyorlardı. Kimisi yavrucaklara acıyarak bakarken, kimisi de onların karınlarının aç olabileceği gerçeğini yüreklerinde hiç duyumsamıyor ve onlara aşağılayıcı bakışlarla bakıyordu. Çocuklar kendilerine böyle bakıldığında utanıyor, hemen başlarını öne eğiyorlardı. Açtılar, hem de çok açtılar. Az ilerideki masada dört kişilik bir aile vardı. Çocukların yaşı, bu zavallıların yaşına yakındı. Adam sinirliydi. Arada sırada karısına bağırıyordu. Çocukları da böyle anlarda korkudan oldukları yere siniyorlar, mutsuz bir şekilde yemeklerini yiyorlardı. Kız, adamın sinirli olduğunu fark etti. Fark etti fark etmesine lakin açlıktan bitap düşmüşlerdi. Bütün cesaretini topladı. Yanındaki yavrunun gözlerinin içine şefkat ve sevgiyle baktı. Beraberce bu ailenin yanına yaklaştılar. Kemikleri sayılan kız, adamın karısının yüzüne çaresizce baktı. Ona, kendisinin ve kardeşinin karınlarının çok aç olduğunu söyledi. 30 yaşlarındaki kısa boylu kadının yüreği acıdı. Çocukların para kazanmak için numara yapmadıklarını gözlerinden şıp diye anladı. Kadın, insanların ne kadar usta yalancı olurlarsa olsunlar, gözlerin asla yalan söylemeyeceklerinin ayırdındaydı. Zaten çocukların üflesen uçacak vücutları da onların gerçekten çok aç olduklarını doğrular nitelikteydi. Kadıncağız çocuklara doğru eğildi. Başlarını okşadı. O böyle yaparken bir güreşçiyi andıran sakallı kocası çocuklara birer pisliğe bakar gibi bakıyordu. Onların çocukları ise, yaşıtları olan bu yavruların durumlarına çok üzülmüşlerdi. Kadıncağız çantasını açıp cüzdanını çıkardı. Biraz para çıkartıyordu ki; kocasının bağırışıyla duraladı. Adamın bakışlarında anlatılmaz bir gaddarlık vardı. Önce karısını azarladı: “Bırak şunları. Baksana suratlarına kaçın kurası bunlar; koy cüzdanını yerine..” Kadın kocasından çok korkuyordu. Yüreği sızlasa da onun dediğini yapmak zorunda kaldı. Hızını alamayan adam, bu kez çocuklara döndü. Gözlerini ağarta ağarta onları azarladı: “Utanmıyor musunuz, insanlardan para istemeye, onları kandırmaya. Defolun buradan, yoksa ikinizin de bacaklarını kırarım…” Kızın gözleri adamın gözleriyle çakıştı. 10 yaşında bir çocuk olmasına rağmen, insanların iyi ya da kötü olduklarını çok iyi biliyordu. Bu adamın da kötü bir adam olduğundan emindi. Kötü bir adam olmasaydı, karınları aç olan iki küçük yavrunun karınlarını doyurmaya neden bu kadar karşı çıksındı. Gururlu bir çocuktu. Kendisine nefretle bakan adamın gözlerinin içine baktı. Kızamamıştı. Sadece ona acımıştı…

Kız, korkudan ağlayan kardeşini elinden sıkı sıkı tutarak oradan uzaklaştırdı. Adamın bu sert çıkışı iki masa yanda oturan bir çifti derinden etkilemişti. Kötü kötü adama baktılar. O da kendisine bakıldığını fark etti. Lakin hiç bir şey olmamış gibi karısına döndü, kızgın kızgın ona bir şeyler söyledi. Az ötedeki dönercinin kenarına sinen yavruların o hali, 20 yaşlarındaki genç kızın ve karşısındaki esmer delikanlının içlerine dert olmuştu. Uzun, örgülü saçlı genç kız, masadan kalktı. Çocukların yanına geldi. Küçücük yüzlerini okşadı. Kız ağlamaya başladı. Onurunun kırılması ona çok dokunmuştu. Oğlan hala korkuyor, sağa sola ürkek bakışlarla bakıyordu. Genç kız, vücut dilinden çocukların birer dilenci olmadıklarını hemen anladı. Cebinden bir miktar para çıkardı. Kız çocuğuna verdi. Eğildi. Onların yanaklarından sevgiyle öptü. Kız, karşısındaki genç kıza minnetle baktı. Oğlanın da korkusu geçti. O da genç kıza böcek böcek baktı. Genç kız, yavaşça ayrılıp masasına döndü…

Kız elindeki paraya baktı. Genç kız onlara epey bir para vermişti. Karınlarını tıka basa doyurabilirlerdi artık. En son dün kursaklarından birkaç lokma geçmişti. İkisinin de göz bebekleri mutlulukla ışıldadı. Heyecanları kelimelerle anlatılır gibi değildi. Keyfini çıkara çıkara dönercilerin, pizzacıların önlerinden seyirttiler. Sonunda döner yemeye karar verdiler. Dönercinin önünde durdular. Birer buçuk döner istediklerini söyledi kız. Kasiyer, çocukların paralarının olmadığını düşündü. Onları eliyle kovdu. Kız, insanların ne kadar acımasız olduğunu da biliyordu. Onuru gene incinmişti. Lakin bu kez paraları vardı. Nefret dolu bakışlarla kasiyere baktı. Ve ona sert bir şekilde cebinden çıkardığı parayı gösterdi. Bu gösterme aslında hiç kuşkusuz: “gördün mü, paramız var” demenin bir başka şekliydi. Kasiyer şaşırdı. Çünkü para, iyi bir paraydı. Utanır gibi oldu. Bakışlarını küçük kızın bakışlarından kaçırdı. Kız ise bakışlarını onun gözlerine dikmiş, hiç ayırmıyordu. Çocukların siparişleri hazırlandı. Tepsilerin içindeki yiyecekler o kadar çoktu ki, kız tepsiyi eline aldığında yüzü hemen hemen hiç görünmüyordu. Çocuk önce kardeşinin tepsisini az ötedeki boş masanın üzerine bıraktı. Sonra kendi tepsisini masaya getirdi. Oturdular. Gözleri ışıl ışıldı. Karınları çok aç olmasına rağmen hemen yemeye başlayamadılar. Oğlanın ağzı sulandı. Yutkundu. Kız da öyle. Daha fazla dayanamadılar. Önlerindeki dönerleri hızlı hızlı yemeye başladılar. Bir yandan yiyor, arada da ayranlarını yudumluyorlardı. İki çocuğun da ağızlarının yanı ayran oldu. Umursamadılar. Yemeye devam ettiler. Kısa bir süre içinde yemeklerini mideye indirdiler. Oğlanın gözü dönercideki baklava tabaklarına takıldı. Ablasına minicik parmağıyla orayı gösterdi. Kız, pek çok yetişkinden olgun bir tavırla kardeşine baktı. Olur anlamında başını salladı. Rengi iyice kaçmış yırtık pantolonunun cebinden kalan paralarını çıkarttı. Bu kez kasiyer, çocuğa sert sert bakmadı, bakamadı. Çocuk iki tatlı tabağı istediğini söyledi. Kasiyer utana utana iki tatlı tabağı getirdi. İçlerinde üçer tane baklava vardı. Kasiyer, az ötede durmakta olan baklava tepsisinden üçer baklava daha alıp, onları çocukların tabaklarına ilave etti. Kız son paralarını kasiyere uzattı. Kasiyer bir baba şefkatiyle: “koy paranı cebine, bunlar da benden..” dedi. Küçük kız adamın az önceki davranışından dolayı çoktan pişman olduğunu anladı ve teşekkür etti. Baklavalarını da güzelce yediler. Karınları doymuştu. Fersiz bakışların yerini analı-babalı çocukların ışıltılı bakışları aldı…

Kendilerine para veren genç kız ve delikanlı hala masalarında oturmaktaydılar. Küçük kız kardeşinin elinden tutarak birlikte onların yanlarına gittiler. Genç kız, küçük kıza ve çocuğa bir anne edasıyla, “Doydunuz mu ?..” diye sordu,

Oğlan kafasını salladı, “Sağol aba, dünden beri bir şey yememiştik” dedi.

Delikanlı duygulandı, başını yana çevirdi,

Genç kızın boğazına bir şeyler düğümlendi, gözleri sulandı, hiçbir şeyler diyemedi.

Ne çok şeyler demek isterdi oysa,

Sulanan gözlerden deryalar boşanmaya başladı,

Oğlan, genç kıza doğru gitti ve ona sarıldı,

Başını onun göğsüne koydu, öylece kaldı.

Genç kızın annesi olmasını diledi tüm kalbince,

Alsa, götürseydi, beraber yaşasaydılardı uyumadan önce,

Başucunda ona masallar anlatsaydı,

Tam uyurken, anne kokan bedeniyle sarılsaydı,

Koklasaydı,

Öpseydi,

“Oğlum” deseydi…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.