İnsan, iki ayağının üstünde yürüyen, elleri ile tutan, diri olup gören, işiten, ses çıkartan, ihtiyaçlığını karşılayarak yaşamsallığını bir şekilde devam ettiren ve istekleri olan canlıdır dersek insanı noksanlaştırmış oluruz. Evet, insan diye zikrettiğimiz canlıda tüm bunlar mevcuttur lakin insan, sadece bu değildir. İnsan, kendisini bilmeyen canlı mahlûk olmasının çok üstünde bir değerdir. Cenab-ı Allah, İsra suresi 70. Ayeti kerimesinde,

Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık

buyurarak bu gerçeğe dikkat çekmektedir. İşte, insanın diğer yaratılanlardan üstün oluşu yine yaratılışından gelmektedir ki bu hakikat Tin suresi 4. Ayeti kerimede,

Biz, gerçekten insanı en güzele ulaşabilecek özellikte yarattık

denilerek beyan edilir. En güzele ulaşabilecek özellikte yaratılan insan, yaratılışından gelen üstünlük taşır da üstünlük, Cenab-ı Allah’ın yarattığı başka hiçbir şey için zikretmediği ve yapmadığı bir kutsiyetle gerçekleşmektedir ve Hicr suresi 29. Ayeti kerimede,

Artık onu dizayn edip, içine ruhumdan üflediğim zaman, hemen ona secde ederek yere kapanın!

denilerek anlatılmaktadır. İnsan, Cenab-ı Allah’ın Kendi ruhundan ruhladığı tek yaratılmışlıktır ve özelliği, en güzel olarak ifade edilen Rabbine dünyada yaşarken ulaşabilenlerden kılar da, insan İslam olmasıyla kendi insanlığını kendisinde zahire getirdiğinde güzele ulaşma sonucu güzelleşebilir. Dağın gölgesinden çıkanın aydınlığa ulaşması sonucu aydınlanması gibidir. İnsan, diğer tüm yaratılmışlığın sahip olduğu özelliklere de sahipken, onların sahip olmadığı özelliklere de sahip olmasıyla, özelliklerinin getirisi olan sorumluluk taşır. Bu sorumluluk nedir? diye sorulacak olursa; sorumluluğun ne olduğunu, sahibi olduğu özellikler göstermektedir.

Dünyada yaşayan canlı olmak, dünyalıkları istemek, dünyalıkları görmek, dünyalıkları işitmek, dünyalıkları konuşmak, dünyalıkları sevmek, kudretiyle dünyada işlevsel olabilmek, barınmak, yiyip içmek ve neslini devam ettirmek gibi sorumluluklar ortak özelliklerdir. Mahlûk dediğimiz tüm canlılarda da bunlar mevcuttur lakin onlar, yaratan Rabbin ruhuyla ruhlanmadığından dolayı, en güzel olan Rabbe ulaşabilme üstünlüğü taşımayanlardır.

O zaman insan dünyada mahlûklar gibi yaşasın diye yaratılmamıştır.

İnsan, dünyada yaşarken Rabbine ulaşsın diye yaratılan ve bunu yapabilecek ruhu bulunan kutsî değerdir. İnsan, canlılığıyla Rabbini bilebilecek, iradesiyle Rabbine ulaşmayı dileyebilecek, görmesiyle Rabbini görebilecek, işitmesiyle Rabbini işitebilecek, kelamıyla Rabbini zikredip muhabbet edebilecek, sevmesiyle Rabbini sevebilecek, düşünmesiyle Rabbini düşünebilecek özelliğini yine dünyalıklar dediğimiz, Rabbini Rabbinin tecellileriyle tevhit ederek, mahlûkla aynı dünyada yaşarken aynı şeye bakarken Rabbiyle muhatap olabilecek olandır. İşte insan, bu gerçeğe yani dünyada Allah’tan başka ilah olmadığı idrakiyle şehadet imanına erebilecek donanıma sahip oluşuyla bu donanımı tevhit üzerine kullanarak şehadete erendir

Bizi biz yapan değerlerimizi eşyaya kayıtlayarak noksanlaştırmak sonucu zayii etmek, kendi insanlığımıza zulümdür. Maddeden yana olan taleplerimizin sınırı olmayışı, taşıdığımız irademizin sınırsızlığından gelir lakin bizler bu sınırsızlığı, sınırsız olan Rabbimizden yana ona kul olmak için değil de bize hizmet etsin diye yaratılan sınırlı eşyanın hizmetine girerek, eşyaya kul olmaktan yana kullanmaktayız. Oysa insanın dışında yaratılan her şey insana ait özelliklere sahip olmayışıyla yani varlık sahnesinin baş aktörü insan oluşuyla tümü insana, insanın yaratılış gayesine ulaşması adına hizmet içindir. Buna, eşya insan için, insan ise Rabbi için yaratılmıştır diyebiliriz. İnsanın kendisine hizmet etsin diye yaratılan eşyanın hizmetkârı oluşu kendisine zulmedişidir. Cenab-ı Allah bizlere, bizlerin insanlığımızı Kendisinde değil de eşyada kullanarak insanlığımıza zulmedişimizi göstermek için, Ahzab suresi 72. Ayeti kerimede,

Şüphe yok ki biz arz ettik emaneti göklere ve yeryüzüne ve dağlara, derken onlar emaneti yüklenmekten çekindiler, ondan korktular ve onu yükledik insana; şüphe yok ki çok zalim oldu, çok bilgisiz bir hâle geldi

diyerek seslenmektedir. Emanet olan, insanlık diye zikredilen Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet edebileceğimiz özelliklerimizin, insan dışındakilerce kabul edilmemesi, onların bu gaye için bu özelliklerde yaratılmadığındandır. İnsanın emaneti kabul edişi, bu gaye yani insan olması için yaratılışındandır lakin insan, insanlığını eşyada kullanınca kendisine zalim ve kendisine cahil olmaktadır. İnsan, görmesiyle, işitmesiyle, sevmesiyle, zikriyle, fikretmesiyle, bilişiyle kendisinde ve tüm âlemde şehadete ermeden, şehadetsiz yaşıyorsa cehaleti ve zulmü devam ediyordur

İnsan için görme, eşyayı görsün diye değildir,

İnsan için sevme, eşyayı sevsin diye değildir,

İnsan için işitme, eşyayı işitsin diye değildir,

İnsan için kelam, eşyayı zikretsin diye değildir,

İnsan için irade, eşyayı talep etsin diye değildir,

İnsan için bilme, eşyayı bilsin diye değildir,

İnsan, dünyada yaşamın içerisinde, her eşyada, her zerrede Rabbinin tecellisiyle muhatap olduğu bilinciyle Allah’tan başka ilah olmadığı şehadetinde bulunandır, İslam olandır. Bakara suresi 31. Ayeti kerimede,

Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin” dedi

denilerek bu gerçeklik beyan edilir. Varlıkların isimlerinin öğrenilmesi her varlığın suretinin siretini, her esmanın müsemmasını öğrenip varlıkta, siretiyle ve müsemmasıyla muhatap olmaktır yani varlıkta yaratan Rabbi bilip, Rabbe sevgi ve muhabbettir.

İnsan, yemek için yaşayan değil yaşamak için yiyendir. Eşyaya hizmet eden değil eşyadan istifade edendir. Zulmanî sıfatlardan arınıp rahmaniyetle güzelleşendir. Yaşamı, eşyayı, oluşumları, kendisini ve Rabbini sorgulayıp, sorgulama sonucu gerçeği keşfederek iman sahibi olandır. Birey kendisini, benlikten, egodan, kibirden, enaniyetten, önceliğini kendi dünyevî isteklerinin yerine getirilmesinden arındırmadan, Allah’tan başka ilah olmadığına şahit olamadan, henüz insanlığına ulaşamamıştır çünkü insanlık hazır bulunan değil hak edilmesi gereken kutsî değerdir. İnsan, bizim cehaletimizle içinde bulunduğumuz halimizi insanlık diye tanımlayışımız sonucu karşımıza çıkan nakıslık değil, Cenab-ı Allah’ın “İnsan” diye zikrettiği tanıma dahil olandır.

ozkan.gunal@emekyayinevi.com

http://www.emekyayinevi.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.