İmanın şartlarından “Peygamberlere iman” boyutu, imanın ispatıdır. İlk peygamber Hz Âdem As’dan, son peygamber, peygamberimiz Hz Muhammed efendimize kadar olan cümle peygamberler Allah’ın tecellisi olan Hak peygamberlerdir ve cümlesi Hz Muhammed efendimizin tebliğ ettiği tevhit olan İslam peygamberidir. Ümmetlerinin sonradan başka isimlerle isimlendirmiş olmalarından kaynaklı isim farklılıkları bu gerçeği değiştiremez. Hz Âdem ilk İslam peygamberi, Hz İbrahim tevhit babası olup Halilullah’tır. Hz Musa her ne kadar sonradan Musevilik ismiyle zikredilse de İslam peygamberi ve tebliği İslam olandır, Hz İsa’da tebliği İslam olduğu halde İsevilik ismiyle isimlendirilmiş olsa da “Ben, benden sonra gelecek Allah’ın davetçisine davet edenim” diyerek aslen İslam peygamberi olduğunu beyan etmektedir. Nisa suresi 165 ayeti kerimde Cenab-ı Allah,

Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdik ki, peygamberlerden sonra insanların Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir

buyurarak bu gerçeği anlatmaktadır. Bütün peygamberleri gönderen Allah’tır ve Allah kendi tevhitliğini peygamberlerinden tebliğ etmiştir. Tevhit ise bir olduğundan her tebliğ farklı farklı değil birdir. Allah, melek, kitap, peygamber gibi kavramlar imanî değerin içinden çıkan kavramlar olup yaratılışı inanç esasıyla mayalanmış olan insan, kendi öz değerinden gelen istek sebebiyle inanma hissini taşır ve hissiyatını yaşama içgüdüsüyle tanımlamalar yaparak tatmin duygusuna ulaşır. Bu o kadar yaşamın içinde insanî bir değerdir ki hiçbir şeye inanmamak dahi aslında inanmama inancını yaşamaktır. Bizler, kendimizde bulunan ve öğretilerle şekillenen bilgilerle kendimize göre yaptığımız tanımlamalar doğrultusunda, gerçekten uzak hatta gerçeğe zıt olan sistemin içinde Allah’ı ve Allah’a ait kutsî değerleri yanlış bilip yanlışa inanmış halde yaşarken buluruz kendimizi. İşte Peygambere iman, bize göre değil peygamberin bildirdiğine göre doğru bilmeyle, doğru inanç ve iman için önceliklidir. Peygambere imanı olmayanın Allah’a, meleklere, kitaplara imanı olması mümkün değildir çünkü tüm bu değerleri bildiren peygamberdir. Peygambere imanı olmayıp kendince Allah’a imanı olanın imanı, Allah’çasına değil kendicesine olan Allah’a uzak hatta zıt imandır ve zıtlık küfürdür. Onlar, iman ediyoruz zannederek küfür üzerine yaşayanlardır ki bunu Cenab-ı Resulullah efendimizin tebliğinde görmekteyiz.

Cenab-ı Resulullah efendimiz İslam’ı tebliğ ettiği dönemdeki insanların Allah inancı ve inançları gereği namazları, oruçları, hacları vardı! Onlar, peygamber efendimize, “Bizim Allah’a inancımız, ahirete, cennete, cehenneme inancımız var. Bizim namazımız, orucumuz, haccımız var. Biz bunları atalarımızdan öğrendik ve uyguluyoruz. Oysa sen bize “Sizin imanınız şirk” diyorsun” dediler. Zuhruf suresi 24 ayeti kerimde,

Peygamber, onlara, dedi ki “Ben, atalarınızdan bulduğunuz dinden daha doğru bir dinle gelsem de gene atalarınızın yoluna mı gideceksiniz?” Dediler ki “Şüphe yok ki biz, sizin gönderildiğiniz şeyleri zaten inkâr etmedeyiz”

denilerek bu hakikat beyan edilmektedir. Maide suresi 104 ayeti kerimde ise,

Onlara, gelin Allah'ın indirdiğine ve Peygambere dendi mi “Bize yeter atalarımızın yapageldikleri şeyler, böyle bulduk biz” derler. Fakat ya ataları da bir şey bilmiyorlardı ve doğru yola gitmiyorlardıysa

denilerek de hem onlara hem de bize doğru nedir diye sorgulayıp, doğruyu bulup, doğruya yönelmek için uyarı yapılmaktadır. Peygambere iman, öncelikle bildirdiğine, bildirdiğini kendimize göre değiştirerek değil, bildirdiğini anlayıp bildirdiği gibi yaşayarak gerçekleşir. Bizler bu gün olduğu gibi, peygamberi kendi doğrularımız kalıbına sıkıştırıp bildirdiği değil kendi bildiğimiz gibi yaşarken, buna da peygamberi alet ederek peygambere iman etmiş olamayız. Bırakın iman etmeyi onu inkâr etmiş oluruz. Öncelikle şunu iyi anlamalıyız ki; peygamber ismiyle zikrettiğimiz bir birey, bir kişi değil Allah’ın yeryüzündeki Halifesidir. O, beşerî elbise içinde varlığı sırf tevhit olandır ve O, tevhit olan iman adına ne bildirdiyse yaşamında yaşayarak bildirdiğinin uygulayıcısı, ispatıdır. O’nunla tevhit edilmeyen hiçbir değer ispat bulamaz, O’na benzemeyen hiçbir yaşam imanî yaşam olamaz.

O varlığı sırf tevhit, Allah’ın tecellisi, halife olan peygamber, kendisinden gayrıyı kendisinden gayrıya bildirmemiştir.

Bu sebeple peygambere iman, bizim kalıplarımızın dışında kalıpsız kalma sonucu, bildirdiğine onun gibi yaşayarak ulaşılan kutsî değerdir. Onun hayatı, peygambere iman üzerine sürdürülen hayatın kendisidir. Peygambere iman, “Tamam ben Muhammed’in peygamber olduğuna, söylediği Allah’ın varlığına inanıyorum” derken O’nun gibi yaşamak yerine kendi işimize geldiği şekilde yaşamaya devam etmek değildir. O’nun varlığında ve dolayısıyla yaşamında Allah’ın yasakladığı hiçbir şeyi bulamayız. O, yalandan, hileden, kibirden, gururdan kısaca bizi zulmaniyete düşüren tüm nefsanî sıfatlardan uzak, Rahmaniyet üzerine bulunandı. Kendimizde zulmanî sıfatlardan en küçük bir tanesini dahi bulundurarak yaşamak ve ibadet etmek O’ndan uzak olmaktır. İnkâr edilemez gerçeklik ışığında görüyoruz ki, yaşam ayrı, peygambere iman ayrı değildir. Ayıranlar, peygambere imanı olmayıp içinde bulunduğu hali öyleymiş gibi göstermeye çalışan, imanı kendisi için kullanan yalancı münafıklardır. “O ayrı bu ayrı” gibi söylemler, küfrün örtüsüdür. Küfür ne kadar süslü kelimelerle örtülse de küfürdür.

Yapmamız gereken, Peygamberimizi iyi tanıyıp, O’nun hayatını iyi analiz edip sonra da içinde bulunduğumuz hali sorgulayıp, bizde olup da O’nda olmayanlardan kurtulup, O’nda olup da bizde olmayanları kendimizde oluşturmaktır. Peygamber, Canlı Kur’an olup Kendisi ve yaşamı Kur’an üzerine olan değerdir. Onun söylemleri ve yaşamı Kur’an’a, tevhide aykırı olamaz. O bildirdiğinden faklı yaşamadı, yaşayamaz. Örneğin, köleliği kaldıran peygamberin kölesi olamaz. Bu sebeple her kim olursa olsun, tevhide, Kur’an’a ve İslam’ın ilkelerine aykırı olan bir şeyi peygamber üzerinden doğrulamaya çalışmak için O’nun ağzından söz söylüyorsa iblistir. Köleliği geri getiren zihniyetin yaptığını resmileştirmek ve doğru göstermek adına “Peygamberin kölesi vardı” demesi gibi. Ahzab suresi 45 ayeti kerimde,

Muhakkak ki Biz, seni şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik

denilişine aykırı olan bir şeyin peygamberde olması mümkün değildir. O, kendi tebliğine aykırı yaşamamıştır. Peygamber efendimiz, tebliğ ettiğine şahit, tebliğ ettiğine uyana kendisi gibi şahitlerden olacağını müjdeleyen ve bildirdiğine aykırı yaşayanın da kendisine zulmedenlerden olacağını uyarandı. Bu sebeple peygambere iman,

Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resuluhu

olan İslam olma şartında şehadet üzerine zikredilir. Peygambere iman, peygamber gibi yaşarken, peygamberin bildiğini bilmek, gördüğünü görmek, işittiğini işitmekle, Allah’tan başka ilah olamadığına peygamberde şahit olmaktır. Peygambere iman, peygamberi 1385 sene önce öldürüp Medine’ye gömmemek, yaşantımızın içinde yaşantımızın merkezine koyup ona ait değerlerle O’nunla O’nun gibi Allah’ın kulu olmaktır.

ozkan.gunal@emekyayinevi.com

http://www.emekyayinevi.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Ahmet İskender 6 yıl önce

Hocam elinize emeğinize güç kuvvet inşAllah. Varolun.

Avatar
Vahit 6 yıl önce

Kaçırmadan izliyorum Hocam. Allah razi olsun.

Avatar
Nazan Pekcan 6 yıl önce

Nihayet sulandırılmamış net bilgilere kavuştuk. Teşekkürler.

Avatar
Yurdagül İskeçeli 6 yıl önce

Hocam dinimize giren hurafeler de yazmanızı bekliyorm.