İNFLAMASYON NEDİR?

Çok eski çağlardan beri bilinen inflamasyon (enflamasyon), yangı veya “İltihaplanma” vücudumuzda her hangi bir şekilde meydana gelen tahrişe, ezilmeye, doku yaralanmasına, bakteriler veya virüsler gibi hastalık yapıcı bulaşıcı organizmalara veya yabancı maddelere (antijenlere) karşı “tüm vücudumuzun korunması,” hasarlı bölgenin izole edilmesi, iyileştirilmesi ve ortaya çıkacak enkazın temizlenmesi için “bağışıklık sistemimizin verdiği normal bir reaksiyondur.

Vücudumuzun herhangi bir yerine darbe aldığımızda, bileğimiz burkulduğunda, elimiz yandığında, bir yerimiz kesildiğinde veya herhangi bir yerimize bir cisim battığında hissettiğimiz ağrı, sıcaklık, kızarma, şişme ve iltihaplanma gibi göstergeler (akut inflamasyon belirtileri) vücudumuzun başlattığı inflamasyon sürecinin göstergeleridir.

Yani bağışıklık sistemi kontrolü altında gerçekleşen inflamasyon gayet doğal hissedilebilir, iyileştirici ve hayat kurtarıcıdır. Ancak bu olay süreklilik kazandığında yani kronikleştiğinde son derece tehlikelidir ve pek çok soruna yol açar. Aşırı kilo dahil dejeneratif ya da kronik denilen tüm hastalıklardaki en etken faktörlerden birisidir ve daha pek çok hastalığın patolojik temelini oluşturmaktadır.

Kronik inflamasyonun en kötü tarafı hiçbir belirti göstermeden sinsi bir şekilde (beslenme ve yaşam tarzımıza göre) aylarca hatta yıllarca vücudumuza zarar veren bir süreç olarak devam etmesidir.”

Bugün artık biliyoruz ki kronik inflamasyon vücudun içerisinde gelişen ve bağışıklık sisteminin söndürmeye çalıştığı büyük bir yangın gibidir. Bu yangını söndürmeye uğraşan bağışıklık sistemi zaman içerisinde hem güç hem malzeme kaybettiğinden vücudumuzun savunması zayıflayarak tüm hastalıklara karşı açık hale gelir.

Günümüzde hastalıkların bu kadar hızla çoğalması ve çeşitlenmesinin en önemli sebeplerinden birisi de kronik inflamasyon nedeniyle bağışıklık sisteminin zayıflamasıdır.

KRONİK İNFLAMASYONUN NEDENLERİ

Kronik enflamasyona neden olan biyokimyasal süreçler henüz tam olarak anlaşılmamış olsa da, bilinen en önemli nedenleri; inflamasyona sebep olabilecek nitelikte proinflamatuar beslenme tarzı, çevresel faktörler (özellikle toksinler), yaşam tarzı tercihleri ve hormonal etkenler gibi birçok faktöre bağlı olarak bağışıklık sistemimizin zayıflamasıdır.

Birçok bilim insanına göre modern beslenme ve hayat tarzı kronik inflamasyonu tetikleyen en önemli faktörlerden birisidir. Çünkü modern hayat tarzı gereği kullandığımız pek çok araç gereç ile günlük öğünlerde yediğimiz içtiğimiz pek çok şey proinflamatuar etkiye sahiptir.

Karbonhidrat ya da protein ağırlıklı tatlı veya tuzlu rafine edilmiş tüm fabrikasyon ürünler ve abur cubur atıştırmalıkların tamamı proinflamatuar kimyasallar açısından zengin, inflamasyonu önlemeye ve kontrol etmeye yardımcı olacak mikro gıdalar açısından yetersiz yiyeceklerdir.

Bağışıklık sistemi düzgün çalışan sağlıklı bir vücutta, yeterli miktarda antioksidan rezervleri bulunduğu için inflamasyon sürekli kontrol altında tutulur. Vücudumuzun her hangi bir yerinde inflamasyon başladığı anda antioksidanlarla dengelenip bağışıklık sistemimiz tarafından doğal sürecinde yok edilir.

Ancak antioksidan rezervlerinin yetersizleşmesi veya bağışıklık sistemimizin her hangi bir nedenle zayıflaması sonucunda, lenf hücrelerimizin kimyasal silahlarının bazıları da kronik inflamasyonu tetikleyecek hale gelebilir.

*İnflamasyonu kronik hale getiren en önemli etkenlerden birisi “İnflamatuar sitokinlerdir”. İnflamasyonla birlikte salınmaya başlayan ve vücudumuza zarar verici kimyasal özellikleri olan “Sitokinler” pek çok kronik veya dejeneratif hastalığa neden olabilirler. Örnek olarak kalp ve damar hastalıkları, iltihabi sindirim sistemi hastalıkları, iltihabi eklem romatizmaları (artrit), metabolik hastalıklar, yüksek tansiyon, Alzheimer, Parkinson, astım, bronşit, diyabet ve kanser gibi hastalıkları sayabiliriz.

*İnflamasyonun kronik hale getiren en önemli etkenlerden birisi de “Serbest radikallerdir”. Normal şartlarda bir serbest radikal ortaya çıktığında, bağışıklık sistemi tarafından hemen yok edilir. Ancak kronik inflamasyon serbest radikallerin kontrolden çıkmış bir yangın gibi vücudumuzda sürekli çoğalmasına neden olur.

Serbest radikaller; solunum ve sindirim gibi doğal vücut fonksiyonları neticesinde ortaya çıkan, bir elektronunu kaybetmiş yüksek enerjili reaktif oksijen molekülleridir. Elektronlar çift hareket ettiklerinden, bir serbest radikal sürekli bir başka molekülden elektron çalma peşindedir. Elektron çaldıktan sonra ilk serbest radikal nötrleşir.

Ancak bu işlem gerçekleştiğinde zincirleme kimyasal bir reaksiyon başlayabilir. Çünkü bir elektronu serbest radikal tarafından çalınan molekülün yapısı bozulup elektronu yine tek başına kaldığı için ortaya son derece aktif yeni bir serbest radikal çıkar. Bu molekül de başka bir molekülden elektron çalarak onun yapısını bozar ve o molekülü serbest radikale dönüştürür.Bu şekilde sürekli çoğalan serbest radikaller İnflamatuar sürecini kesintisiz devam ettiren, zararlı ve yıkıcı bir zincirleme kimyasal reaksiyona neden olurlar.

Bu reaksiyonlar sonucu sayıları hızla artan serbest radikaller vücudumuzun antioksidan savunma sistemlerini bastırır, sağlıklı hücre ve dokulara zarar vererek DNA yapısını bozar. Netice de bronşit, astım, kalp ve damar hastalıkları, kanser, diyabet, osteoporoz, romatizma, alzheimer, parkinson, enfeksiyonel hastalıklar ve aşırı kilo gibi pek çok rahatsızlıklara neden olurlar.

*Kronik inflamasyon insülin direncini artırarak kandaki insülin seviyesinin sürekli yüksek olmasına neden olur. Yüksek insülin seviyeleri ise daha çok serbest radikallerin ortaya çıkmasına neden olur. Eğer proinflamatuar gıdalarla beslenme şekli terkedilip, antioksidan gıda alımı artırılarak bağışıklık sistemi güçlendirilip kronik inflamasyon ortadan kaldırılmazsa, kilo almak kolaylaşırken zayıflamak zorlaşır. (insülinle ilgili bölümü inceleyin)

*Kronik inflamasyon aynı zamanda leptin direncine neden olarak da kilo almayı kolaylaştırır. Leptin iştahı düzenleyen, kendinizi tok hissetmenize yardımcı olan, karbonhidrat aşermelerinizi dizginleyen, hücrelere yağ depolamasını veya yağı bırakmasını söyleyen çok önemli bir hormondur. (sindirim sisteminde detaylı bilgi bulabilirsiniz)

Kronik inflamasyon leptin direncine neden olduğunda, leptin hormonunun iştah ve kilo kontrolü sinyalleri gönderme becerisini sekteye uğratarak yağın yakılması gerekirken depolanmasına neden olur. Netice de daha çok inflamasyon ve daha çok leptin direncinin geliştiği kısır bir döngü ortaya çıkar. Bu kısır döngü ise daha çok leptin direncine, daha çok yağ depolanmasına ve daha çok inflamasyona neden olur.

Hangi nedenle olursa olsun, vücudumuz bir kez kronik inflamasyona hazır hale geldiğinde “içimizdeki sessiz yangını başlatmak için” tek bir kıvılcım dahi yeterli olabilmektedir.

Bu kıvılcım” çoğunlukla, alkol - sigara gibi toksinler, stres, yıkıcı duygu ve düşünceler, alerjik reaksiyonlar, uykusuzluk, aşırı bedensel yorgunluk, gıda duyarlılıkları veya herhangi bir şekilde oluşan basit bir enfeksiyon gibi nedenlerle ortaya çıkabilmektedir.

Bu durumu tersine çevirebilmek ise tamamen kendi elimizdedir. En basit yolu öncelikle kronik inflamasyon sebeplerini ortadan kaldırarak, bağışıklık sistemimizi güçlendirecek yaşam tarzına ve antioksidan ağırlıklı beslenme düzenine geçmektir.

*29 Ekim’de yayınlamayı planladığımız kitabımda bağışıklık sistemi, toksinler, detoks ve beslenmeyle ilgili bölümleri dikkatlice okuyarak her türlü hastalık tehlikesine karşı yapmanız gerekenleri daha detaylı olarak öğrenebilirsiniz.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.