Arkadaşımla bir gün sohbet ederken “kim ne giymişse üstündeki elbisede kaç düğme var onları sayıyorum. Sonra şu köşedeki çiçeğin üstünde ki yaprakları falan da” dedi başıyla işaret ederek. Şaşırıp bir süre “ne ?..” der gibi yüzüne baka kalmıştım da, sonrasında beraber deli gibi kahkaha atıp gülmüştük.

Sayı saymayı öğretirken bu kadarını tahmin edemezdi sanırım öğretmenlerimiz. Ben de şimdilerde bazen yürüdüğüm kaldırım taşlarını, inip çıktığım merdiven basamaklarını, bazen de trafikteki arabaları sayıyorum. Bir ara kuşları sayıyordum; balkonumdaki ufaladığım ekmekleri yemeye gelen serçeleri.. Sonra martıların, kırlangıçların çığlıklarını; kafamı çok karıştırdılar, oldukça yordular, vazgeçtim.

Hayatın tamamı şiir ve edebiyattan ibaret sanır duygu yoğunluğu içinde insan, oysa hayatın neredeyse bütünü matematik.. Matematiğin iyi değilse sınıfta kalıyorsun. Dört işlem üzerine kurulu bir hayat sürüp giden ve benim matematik ortalamam hep düşük.. Sıfırdan başladığın şu yaşam döngüsünde çarpıla çarpıla büyüyorsun. Sonra bir bakıyorsun parça bölüksün. Toplamaya çalışıyorsun olmuyor, hep eksilerdesin. Etkisiz eleman sıfır.. Sağına bir geçirebilsen beş on kuruş edeceksin. Lakin hesaplar tutmayınca hep solunda kalıyor. Muhasebe defteri gibi kâr zarar hanesinde gider gelirden çok olunca iflas etmek kaçınılmaz oluyor. Verilen kredileri hesapsızca çarçur edip durduk, kendimize birsey bırakmadık mutluluk adına.. Velhasıl sermayeyi kediye yükledik. Aç kaldık, sağa sola bakındık, tezgâhlarda satılmıyordu dilendik. Şefkat dilendik, sevgi dilendik, anlayış dilendik..

Ruhumuzun merkez bankası kalbimiz kan kaybediyordu, duymazdan geldiler. Kapılarını çaldıklarımız bayramdan bayrama açar gibi lütfettiler. Sadaka niyetine “Allah kabul etsin” dedik. Herkes borçluydu çünkü kıtlık zamanını yaşıyordu zaman. Biriktirdiklerini kendine saklıyordu insanlar. Dağıttıklarının dörtte birini bile toplayamıyorsun. “Balık bilmez ise halik bilir” derler ya hani. Harbiden bilmiyormuş balıklar. Halik da insana akıl vermiş.. Öyle olmuyormuş işte.. Bölmek lazımmış aslında; gözü kapalı denize atmadan, rizikoya girmeden. Hani sermayesinin bir bölümünü altına, kimini dövize, kimini repoya, kimini borsaya yatıran para babaları gibi, birinden batsan diğerinde şansın devam ediyor. Verdikçe istiyorlar, yetti demiyorlar patlayana çatlayana kadar yiyorlar da ahmak balıklar. Şimdi onlar yerine kediye köpeğe kuşa dağıtıyorum kalanları. En azından sadece yem zamanı suyun üstüne çıkıp yüzlerini gösterip, balıklar gibi bön bön bakmıyorlar. Işıl ışıl gözleri köpeklerin, suratlarında başlarının okşanmasının verdiği haz ile duydukları koca bir gülümseme.. İzin versen yüzünü gözünü yalayacaklar. Karınca yuvası gibi ufak ufak topluyorum sevinç hanesine hepsini.

Baharı tükettik yazdan geçiyoruz. Sonbahar son şansımız, önümüzde koskoca bir kış var. Kar var, boran var, tipi var. “Bekle” diyorlar zor zamanlarda Tanrının haber uçurduğu hüma kuşları, bekle !.. Yaralanmış kanatların çırpındıkça kanamasın. Sabır, tevekkül ile bekle. Gün gelecek göç yolları açılacak. Kafdağının ardı aşılacak, kız kuşlarının, kanaryaların baştankaraların şarki söylediği ,yaygaracı ağustos böceklerinin, çenesi düşük bülbüllerin ve plastik gibi kokmayan güllerin.. Yalı kazığı gibi bu dünyada baki kalacağını sananların geride kaldığı, yağmur bulutlarının döktüğü göz yaşında yeşermiş menekşelerin, mor sümbüllerin ve envaı çeşit kır çiçeklerinin arasında çıplak ayakla koşup koşup yorulmadığın, ay ışıklı gecelerde saçlarına karabasanların dokunmadığı, gece yıldız yağmuru gibi ateş böceklerinin uçuştuğu, annemin beni yeniden doğuracağı ve imkânsız hayallerimde kalan, kısık sesli dualarımda seslendiğim... “Ömer Halis’leri yeniden doğuracağım yeni bir dünya için,Tanrının bahşettiği ölümün sihirli, güçlü kollarını korkusuzca bekle..” diyorlar. kanatlarında krapon kâğıtlarından renk renk fenerler ile tepemde uçuşan HUMA kuşları.

YAZININ DİBİ:

Yarın diye bir şey yok dostum,

Dünden tüketiyoruz zamanı,

Akide şekeri tadında sevinçler

Horozlu, elmalı, halkalı...

Diyabetli çocuklar gibi hasretiz,

Camekan ardından bakıyoruz rengarenk ..

Kursağımızda kırıntısı, damağımızda tadı kalıyor,

doya doya yiyemiyoruz..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
İ. Demir 6 yıl önce

Haklısın yazar hanım. çok haklısın. zaman akıp gidiyor. Güzel ve duygulu bu yazı için çok teşekkür ederiz.