Neler yaşandı neler geçen hafta.

Terör örgütleri adına suç işlediği ve casusluk yaptığı iddiasıyla hakkında 35 yıl hapis cezası istenen ABD’li rahip Andrew Craig Brunson 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırıldı. Cezaevinde kaldığı süre göz önünde bulundurularak tahliye edilen Brunson ülkesine gitti, Başkan Trump da, Cumhurbaşkanı Erdoğan da rahatladılar.

Yargı böylece, ok yerine Brunson’u kullandığı yayı gerdikçe Türkiye – ABD ilişkileri gerildi de gerildi. Sonra hızlı bir duruşmayla, pardon hareketle elini çekince ok hedefine yani Washington’a ulaştı, Trump Beyaz Saray’da rahiple kucaklaştı. Böylece, 6 Kasım’daki 'Senato Üçte Bir Yenileme ve Temsilciler Meclisi Seçimi' için partisinin hanesine artı puanlar ekledi.

Yayı bu kadar kuvvetli çekme ve oku hızlı atma yeteneği olmayanlar hasetlerinden çatladı, yargıyı suçladı. Gizli tanığından savcısına ve hakimine kadar her şeyin ayarlandığını, rahibin 12 Ekim’deki duruşmada serbest bırakılacağını herkesin zaten çok önceden bildiğini, yayı ve oku tutan elleri ise 'görünmeyen bir irade'nin hareket ettirdiğini öne sürdü.

Bu yetmezmiş gibi, Erdoğan’ın 11 Ocak 2018’de muhtarlara hitabındaki, ABD’ye rest çektiği şu sözleri sosyal medyada paylaşılmaya başladı:

“Amerika teröristi (Fetullah Gülen’i) vermiyor, bahaneler uyduruyor. O zaman sen de bizden hiçbir teröristi alamazsın. Bu fakir bu görevde olduğu sürece teröristi alamazsın… Karşınızda ne Osmanlı’nın hasta adamı, ne Cumhuriyet'in çömez devleti, ne 70’lerin 90’ların güçsüz devleti var. Artık karşınızda 2023 hedeflerine kilitlenmiş, 2053 ve 2071 vizyonuna inanmış bir millet var.”

Bu sözler (U) dönüşü ya da ‘geri vites’ niyetine paylaşıma sokulunca, otomobillerin vites kolunda geri işaretinin üzerindeki ‘R’ harfine de güncel bir anlam yüklendi. Neymiş R harfi? Rahip Bronson. Ayrıca, Trump'a da, “Şimdi anladınız mı geri vitesin evrensel olarak neden R harfi ile gösterildiğini…” cümlesi söyletildi.

***

Geçen haftanın ikinci önemli olayı da, Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosluğu'na girdikten sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Suudi muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın akıbetini araştırma çalışmalarıydı.

Suudi Arabistan yönetimi Kaşıkçının öldürüldüğü iddialarını reddediyor, olayın aydınlığa kavuşturulması için Türkiye ile işbirliği yapabileceklerini belirtiyordu. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise, savcılığın ve uzmanların konsolosluğa girmesi konusunda Suudi yönetiminde henüz bir işbirliği çabası görülmediğini belirtiyordu. Buna karşın, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz, İstanbul Konsolosluğu'nda 'kaybolan' gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın akıbetine ilişkin 'Ortak Çalışma Grubu' kurulması nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı telefondan arıyarak teşekkür ediyordu. ABD Başkanı Trump da, “Kaşıkçı Suudi yetkilileri tarafından öldürtülmüşse bunun cezası ağır olur” diyordu.

Başkonsolosluk binasına Türk yargı mensupları ve güvenlik güçlerinin fiilen müdahalesinin hukuki yönüne ilişkin tartışmalar sürerken, İsmet İnönü’nün, Von Papen’e suikast girişimi sonrasında sergilediği dirayetli devlet adamlığı örnek gösteriliyordu. Sosyal medyada da paylaşılan söz konusu olayın özeti şöyle:

‘Yıl 1942,

Ankara Kızılay’da bir Sırp genç, Alman Büyükelçi Von Papen'e başarısız bir suikast girişiminde bulunur.

O dönem İsmet İnönü Cumhurbaşkanı'dır.

Araştırtır, suikastın altından Sovyetler Birliği’nin İstanbul Başkonsolosluğu görevlileri çıkar.

Moskova’ya nota verdirir, suçluları teslim edeceksiniz diye.

Sovyet yönetimi (Stalin) bunu savaş nedeni sayarım der!

Yerli işbirlikçiler ile bazı yabancı zanlılar dışarıda yakalanır. Resmi görevlilerden birinin alınması için de Sovyet Konsolosluğu, İnönü’nün talimatıyla polis tarafından kuşatılır ve koca Sovyetlere, Stalin'e rağmen görevli teslim alınır. Yerli ve yabancı sanıklar Türk adaletinin önüne çıkartılır, yargılama sonucunda cezalandırılır.’

***

İşte Cumhuriyetin çömez devleti (!), işte güya elinde sadece ABD bayrağı olduğu iddia edilen İsmet İnönü, işte 2018 Türkiye’si. Ve iktidar tarafından el konulup Hazineye devredilmeye çalışılan Atatürk’ün Türkiye İş Bankası’ndaki mirası..

Biraz da bu olaydan söz etmek istiyorum. Önce hissenin durumuna bakalım:

İş Bankası’nın ortaklık yapısında en büyük hissedar yüzde 40.25 oranıyla İş Bankası Munzam Sandık Vakfı. Atatürk Hisseleri’nin, yani CHP’ye ait olan hisselerin oranı yüzde 28,09. Halka açık pay ise yüzde 31.66 oranında.

Bankadaki hisselerin geliri, CHP’ye gitmiyor. Atatürk’ün vasiyeti çerçevesinde, hisselerin mülkiyeti CHP’ye ait olmakla beraber, temettü gelirinin önemli bölümü, 1932’de kurulan Türk Dil Kurumu ile 1931’de kurulan Türk Tarih Kurumu’na bırakılmış durumda.. Yani CHP esasında bu vasiyetin uygulandığının denetçisi konumunda… İş Bankası yönetim kurulundaki CHP’li üyeler bankanın işleyişine karışmıyor. Zira bankayı, çalışanların ve emeklilerin oluşturduğu sandık yönetiyor.

CHP sadece, İş Bankası Yönetim Kurulu’na üç yıl için dört üye teklif ediyor. Bu üyeler maaşlı çalışan olarak görülüyor. CHP bu üyeleri ekonomi, işletme ve hukuk alanında eğitim yapmış kişiler arasından seçiyor.

12 Eylül darbesiyle yönetime el koyan Kenan Evren ve komutanlar partileri kapattı, CHP’nin İş Bankası’ndaki hisselerini de Hazine’ye devretti. 9 Eylül 1992’de CHP ve kapatılan diğer Siyasi Partiler açıldı. CHP yönetiminin Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvurunun ardından hisseler İş Bankası’na iade edildi. Anayasa Mahkemesi’nin yanı sıra, açılan bir başka davada Yargıtay 11. Dairesi de, aynı yönde şu kararı verdi:

"CHP’nin İş Bankası’ndaki hisselerinin korunması Aziz Atatürk’ün vasiyeti olup, rüçhan hakkının kullanılması gereği ve müdahalede bulunulamayacağı gerekçesiyle, hisselerin CHP’ye geri verilmesine..."

Bu arada CHP’nin de bu hisselerle ilgili projeleri ve itirazları vardı. Deniz Baykal’ın Genel Başkanlığı döneminde uygulanmak istenen proje, 'İş Bankası’ndaki Atatürk hisselerinin kurulacak bir Eğitim Vakfı’na devredilmesini ve vakfın 10 bin öğrenci okutmasını' öngörüyordu. Ancak, bu proje raflarda kaldı. Çünkü hisselerin kullanımıyla ilgili CHP’nin itirazları yargıdan dönüyordu.

CHP 2004 yılında, "Artık Türk Tarih Kurumu (TTK) ve Türk Dil Kurumu (TDK) darbe sonrası, Atatürk'ün kuruduğu kurumlar olmaktan çıktı" diyerek dava açmıştı. Ayrıca, ödemesi gereken payı da ödememişti. Mahkeme, Atatürk'ün vasiyeti gereği CHP'nin İş Bankası hisselerinin 2000 yılına ait 326 milyar 615 milyon 596 bin liralık temettü gelirinin, faiziyle birlikte 1 trilyon 190 milyar 750 milyon lira olarak CHP tarafından ödenmesine karar verdi. 2004 yılında TDK ve TTK da, bu gelirleri kendisine aktarmayan CHP aleyhine alacak davası açtı. 2006 yılında yeniden gündeme gelen temettü davasında Yargıtay, İş Bankası payından TTK'ya 1.2 trilyon Türk Lirası ödenmesine karar verdi.

Daha eskiye gidince bir başka davaya rastlıyoruz.

Demokrat Parti’nin çıkardığı 6195 sayılı ‘CHP’nin Haksız İktisaplarının İadesi Kanunu' ile Cumhuriyet Halk Partisi’nin mallarına el konuldu. Anayasa Mahkemesi 1963 yılında bu haksız müsadere kanunun iptaline karar verdi. Anayasa Mahkemesi kararında, “çoğunluk partisinin kendi çıkarı için yasayı değiştiremeyeceği ve konunun mülkiyet hakkı değil örgütlenme hakkı dolaysıyla amme hürriyetlerinin ihlali anlamına geldiği” belirtildi.

***

Şimdi ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye İş Bankası’ndaki Atatürk Hisselerinin Hazineye devredilmesini sağlamak amacıyla Meclise Kanun Teklifi getireceklerini belirtiyor. MHP’nin de teklifi desteklediğini kaydeden Erdoğan, AKP’nin bu girişiminin nedenini şöyle açıklıyor:

“Siyasi partiler banka kurabilir mi? Hayır, kuramaz. Ama şu anda CHP, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü suistimal ederek, onun Cebi Hümayun'undan dediğim, İş Bankası hisselerinin yüzde 28’inin sahibi durumunda. Oradan para alamıyor ama yönetim kurulunda dört üyesi var. Bu dört üye ne iş yapar? Buna bir bakılması lazım. Ben diyorum, bir defa Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu tür bir varlığı herhangi bir siyasi partinin etiketi altına giremez. Girse girse Hazine’ye girer. Vakıfbank’ta da Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün ciddi bir hissesi var. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün bu hissesini genel müdürlüğe aktarmak için gerekli talimatı verdik. Genel Müdürlük bütün eserler için bu harcamaları yapsın. Bu çok çok ciddi bir imkandır.”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise, Erdoğan’ın neden böyle bir karar verdiğini anlayamadığını söylüyor:

“Erdoğan önce hukuki bir sürece baksın ondan sonra kararı versin. Türkiye’yi silah arkadaşları ile beraber savunan Mustafa Kemal Atatürk’ün vasiyetine herkesin saygı duyması lazım. İş Bankası yönetiminde bulunan arkadaşlar İş Bankası’nın işlerine, bankacılık işlerine karışmazlar. Sadece Mustafa Kemal Atatürk’ün hisselerini temsil etme onurunu taşırlar. Erdoğan neden böyle bir karar aldı onu da anlamıyorum. Onu acaba alıp Türkiye Varlık Fonu’na devretmeyi mi düşünüyor ona da bakmak lazım.”

Bu tartışmalardan Türkiye İş Bankası da rahatsızdı. Banka yönetiminden yapılan açıklamada, "Türkiye’nin milli sermayesi olarak, üstlendiği sorumluluğun bilincini faaliyetleri ile daima ortaya koyan İş Bankası siyaset malzemesi yapılamayacak önemde bir kuruluş olup, özellikle ülkemizin yoğun ve hassas gündemi içinde tüm değerlendirmelerin bu önem çerçevesinde yapılması milli menfaat meselesidir" görüşüne yer veriliyor.

Anlaşılan, bu kavga sürecek. Biz ise, çocuklarımıza bırakacağımız mirasa kanunla müdahale edilip edilmeyeceği endişesiyle ya göçüp gideceğiz ya da toplum olarak, buna izin vermeyecek bir çözümü arayıp bulacağız.

İyi Haftalar.

remzidilan_48@hotmail.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.