Çocukluğumuzda büyüklerimiz “Güneş girmeyen eve doktor girer” diyerek özellikle yazın perdeleri, camları hep açık tutarlardı. Çin eski tıp metinleri de “Güneş ışığını, 'beyinde hayati özlerin üretimini uyararak fayda sağlayan bir besin çeşidi' olarak tarif ediyor”. Beyindeki hayati öz olarak da; hipofiz bezi ve sinir ileticileri tarif ediliyor.

Bu metinler gösteriyor ki, eskiler güneş ışığının insan vücudunda bazı sistemlerin uyarılması, arındırılması, iyileştirmesi ve tekrar dengelemesi için bir çeşit ilaç olarak kullanılabileceğini biliyorlardı.

Modern bilim de, vücudumuzun güneş ışığından gözümüz ve cildimiz kanalıyla etkilendiğini ve eksikliğinin nelere sebep olduğunu detaylı bir şekilde ortaya koydu.

OKÜLO – ENDOKRİN SİSTEMİ

Moden bilim gözlerimiz kanalıyla vücudumuza giren uzun dalga ultraviyole ışınlarının tüm hormonların ve salgı bezlerinin çalışmasıyla ilgili etken bir faktör olduğunu açıklığa kavuşturdu ve “Okülo - endokrin sistemi” adını verdikleri bu keşiften de “Foto biyoloji” adı verilen yeni bir bilim dalı ortaya çıktı.

Foto biyolojiye göre güneş ışığında beyni besleyen asıl faktör “Göze giren uzun dalga ultraviyole ışınlarıdır”. Bu ışınların hormon dengesinin sağlanmasına destek olduğu, insan sağlığının korunmasında etken bir rol oynadığı, bu nedenle de kesinlikle gerekli olduğu ve hormon dengesizlikleriyle ilgili bazı hastalıklarda iyileşme amacıyla kullanılabileceğini ortaya konmuştur.

Okülo - endokrin sistemi şu şekilde çalışır; doğal güneş ışığının tüm spektrumu göze girdiğinde, görülebilen ışık bandı renkleri ve sıradan görüntü formlarını oluşturmak üzere, retinadaki çubuk ve konik hücreler olarak bilinen özel bir hücre tabakasını uyarır.

Görülebilir bantla birlikte retinaya giren ve görünmeyen uzun dalga ultraviyole frekansları retinada bulunan ve Allah tarafından tamamen gözün içindeki bu uzun dalga ultraviyole frekanslarını algılamak üzere tasarlanmış epitelyal (organ ve vücut yüzeylerini örten hücre tabakasına ait) hücreler adındaki özel bir hücre katmanını harekete geçirir. Uzun dalga ultraviyole ışınlarının retinada ki epitelyal hücrelerde oluşturduğu bu güçlü sinir uyarısı, optik sinir aracılığıyla taşınarak epifiz ve hipofiz bezlerine iletilir.

Bu sinyaller tüm endokrin sistemini düzenleyerek vücudun doğal bağışıklık tepkisinin hızını ve gücünü ayarlayan hayati hormonların salgılanmasını tetikler. Özellikle hipofiz bezi bağışıklık sistemi açısından oküler endokrin sisteminde önemli bir rol oynar. “Vücudumuzu bizim adımıza yöneten bez” olarak da bilinen hipofiz bezi endokrin sistemindeki tüm diğer bezleri dengeler ve düzenler.

Ancak retina ve optik sinir aracılığı ile yeterince “Uzun dalga ultraviyole ışığı” uyarısı iletilmezse, hipofiz bezi en gerekli besininden mahrum kalır ve tüm okülo - endokrin sisteminin çalışmasını sekteye uğratarak bağışıklık sistemine zarar verir.

Günümüzde kirli hava, toz, duman, çeşitli kimyasallar ve havayı kirleten tüm diğer faktörler yüzünden, yeryüzüne ulaşan güneş ışığının gücü ve kalitesi ciddi oranda düşmüştür. Buda hızla yayılan bir uzun dalga ultraviyole ışını eksikliği ve genel bağışıklık sistemi çöküşünü beraberinde getirmektedir.

1846 yılında "bilgiyi artırmak ve yaymak" amacıyla kurulan, ABD hükümeti tarafından yönetilen ve bir araştırma merkezi kuruluşu olan Smithsonian İnstitution; Son 75 sene içinde yeryüzüne ulaşan güneş ışığının yoğunluğun da %15 düşüş, spektrumun uzun dalga ultraviyole kısmında ise %27 lik daha da büyük bir düşüşün söz konusu olduğunu bildirmiştir.

Bu duruma ilave olarak birde, büyük şehirlerde ve özellikle yoğun endüstriyel bölgelerdeki hava kirliliği, güneşten alınması gereken elementlerin ve enerjilerin taşınmasını sekteye uğratarak vücudumuza kadar gelişini engeller.

Uzun dalga ultraviyole ışınlarının eksikliği ise vücudumuzun hormon dengesi ve bağışıklık sistemimiz ile ilgili olarak ortaya çıkardığı sorunlar açısından, mikro gıda yetersizliği, susuzluk veya toksin kirliliğinin ortaya çıkardığı sorunlardan çok farklı değildir.

Güneş ışığı eksikliğinin ortaya çıkardığı problemler, sadece vücudumuzun hastalıklara ve yıpratıcı koşullara karşı savunmasını zayıflatmakla kalmaz, aynı zamanda kendi kendini temizleme (detoks) ve hücre yenileme yeteneğini de sekteye uğratan yetersiz bağışıklık tepkisine sebep olur.

Bu problem bir çok insanın sürdürdüğü hareketsiz yaşam ve iç mekan hayat sitili nedeniyle güneş ışığından uzak kalması ve dışarıya çıktıkları kısa sürelerde de, neredeyse sürekli olarak gözleri ile güneş arasında (güneş gözlüğü) bir cam parçası bulunması nedeniyle daha da kötüleşmektedir.

Tüm camlar güneş ışığında bulunan ve hipofiz bezinin uyarılması için gerekli olan uzun dalga ultraviyole frekansları filtreler. Bunun anlamı arabanızın içinde otururken, evde veya ofiste camdan dışarıya bakarken, otobüste, trende seyahat ederken veya gözünüzde güneş gözlüğü açık havada yürürken okülo - endokrin sisteminizin hiç besin ve uyarı almadığıdır.

Tüm çalışma hayatlarını cam kulelerdeki ofislerinde masa başında oturarak ve boş zamanlarının çoğunu yapay olarak aydınlatılmış evlerinde televizyon seyrederek geçiren insanların yaşadığı kronik halsizlik sendromunun ana sebeplerinden birini de bu hayat tarzı oluşturur. Bu yetersiz güneş ışıklı hayat sitilinin kesin sonucu, kronik solar kötü beslenme ve akabinde okülo - endokrin sisteminde meydana gelen dengesizliktir.

Bu problemi ortaya koyan sağlam bir örneği de bilgilerinize sunmak istiyorum. Kanada, İsveç, Finlandiya ve Danimarka gibi uzun kış günleri boyunca kısa günler yaşanan ülkelerde, senenin az güneşli günlerinde oluşan ve kritik uzun dalga ultraviyole ışın eksikliği nedeniyle ortaya çıkan “Kış hüznü sendromudur”.

Bu ülkelerde kış ortasında hastalıklardan ve intiharlardan kaynaklanan ölümlerde belirgin bir artış görülmüş ve bunun nedeninin tam spektrum güneş ışığından mahrum kalan “Hipofiz bezi açlığı” olduğu ortaya çıkmıştır.

Günümüzde bu ülkelerde yaşayan insanların her gün gerekli olan dozda uzun dalga ultraviyole ışığı alabileceği ışık klinikleri vardır. Ayıca birçok evde, ofiste ve kamu kuruluşlarında, uzun kış günlerinde ortaya çıkan eksikliği gidermek üzere tam spektrum aydınlatma sistemleri kullanılmaktadır.

Güneş ışığından yeterli faydayı sağlayabilmek için en iyi yöntem, dış mekanlarda yeteri kadar vakit geçirmektir. Fakat birçok insan ya böyle bir imkana sahip değildir veya zaman ayıramayacak kadar yoğundur. Her gün sabah erken veya akşamüstü geç saatlerde aşağıda anlatacağım şekilde bir dizi basit göz egzersizi yaparak yeterli miktarda güneşin uzun dalga ultraviyole ışınlarından yararlanabilirsiniz.

Sabah gün doğumu ile 8:30 saatleri arasında veya akşamüstü 17:30 ila gün batımı saatleri arasında her hangi bir vakitte, yüzünüzü güneşe dönün. Güneşe doğrudan bakmadan, tüm Retina güneş görecek şekilde gözlerinizle büyük daireler çizin.

Her iki yöne doğru 10 ila 20 kez dairesel hareketler yaptırın, sonra göz kapaklarınızı kapatın ve güneşe doğru bakarak on kez hızlı bir biçimde göz kırpın. Bir dakika boyunca gözlerinizi dinlendirmek üzere kapatın ve sonrasında tekrar on kez aynı şekilde kırpın. Böylece hipofiz beziniz ve diğer salgı bezleriniz için gerekli olan, rafine edilmemiş günlük güneş ışığı dozunu almış olursunuz.

CİLT YÜZEYİ

Güneş ışınlarındaki radyasyondan gerekli besinleri ve enerjileri özümseyen ikinci organ cildimizdir. 1967 yılında bir grup Rus Bilim adamı bu konuda yapılan kapsamlı bir araştırmanın sonuçlarını aşağıdaki gibi açıklamışlardır.

Eğer insan cildi uzun süreler boyunca güneş radyasyonundan mahrum kalırsa, insanın psikolojik dengesinde ciddi bozukluklar ve D vitamini eksikliği ortaya çıkacaktır. Sonuç sinir sisteminde fonksiyon bozuklukları, vücudun bağışıklık sisteminin zayıflaması ve kronik hastalıkların ortaya çıkması olacaktır”.

Okülo - endokrin sistemi yoluyla hipofiz bezini uyaran güneş ışığı vücudu tekrar dengelemek ve onarmak için gereken hormonların üretimini sağlarken, buna ek olarak da vücudun kalsiyumu kullanabilmek için ihtiyaç duyduğu D vitamininin üretimini, vücudumuzda bulunan içsel temizlik sistemlerini ve iyileşme sürecini de teşvik eder.

Güneş ışığının cildimiz kanalıyla insan vücuduna gerekli besinleri sağlama yöntemi D vitamini üretimi yoluyladır. Güneş ışığı vücutta kalsiyumun özümsenmesi ve kullanımı için gerekli bir kofaktör olan D vitamininin üretimini cildin altındaki dokuları uyararak sağlar. D vitamini olmadan vücut en saf ve en güçlü kalsiyum kaynağını bile kullanamaz ve kalsiyum olmadan da vücudumuz kendini asla arındırıp tamir edemez.

Bu yüzden güneş ışığı eksikliği, kronik kalsiyum yetersizliğinin ana nedenlerinden birisidir. Kalsiyum eksikliği ise kemik erimesi, kireçlenme ve çürük dişler gibi birçok hastalığın gelişmesindeki en önemli faktördür.

Günümüzde modern hayat süren insanlar sadece tatil dönemlerinde sahilleri doldurarak kozmetik kaygılarla, gün boyunca güneşlenip bronzlaşmaya çalışırlar. Bu güneşten yanlış faydalanmaktır ve beslenmede oburluk ne ise güneşte çok fazla kalmakta aynı gibidir.

Cildimiz kanalıyla almamız gereken en doğru günlük güneş ışığı dozu yaklaşık olarak 60 dakikadır ve bunun da sadece sabah saat 10:30’dan önce veya akşamüstü saat 16:30’dan sonra otuzar dakikalık seanslar halinde alınması en uygun olanıdır.

“Günde en azından 30 dakika ila 1 saat arasında bir süre, doğru zamanlarda alınacak güneş ışığı vücudun doğru düzeyde hormon üretmesi ve alkali asit dengesini oluşturması için şarttır… Sabah 11 ile öğleden sonra 15 arasında güneş ışınları çok diktir ve vücutta asidik etki yaratır”.                                      

Dr Theodore Baroody

 Alkalik ol veya Öl

Faydalı güneş ışığından yeterince yararlanmanın olumlu etkileri kadar, zararlı güneş ışınlarına gereğinden fazla maruz kalmanın da insan sağlığını olumsuz etkileyeceği ortadadır. Bu problem endokrin sisteminde kritik dengesizlikler oluşturmakla kalmaz, aynı zamanda kan ve diğer vücut sıvılarında kronik asidoz etkiye neden olarak, kan ve doku zehirlenmesine sebep olabilir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.