Bölük Kara Kuvvetleri Denetlemesini başarıyla bitirmişti. Uzun boylu Yüzbaşı, Asteğmenlerini kutlamış, onları alınlarından öpmüştü. Kemal, Ali ve Ferhat Asteğmenler mutluydular. Çok mutluydular. Çok çalışmışlar, sorumlu oldukları birliği hemen hemen kusursuz bir şekilde eğiterek Kara Kuvvetleri Denetlemesinden çok yüksek bir puan almışlardı. İki gün sonra da askerliklerinin son üç ayına gireceklerdi. Kendilerinden önceki asteğmenler gibi askerliklerinin son bölümünü apoletlerine yıldız takarak Teğmen olarak tamamlayacaklardı. Üç yakın arkadaş bu günü dört gözle bekliyorlardı..

Rütbe töreninde babacan Tümen Komutanı, her Türk Askeri gibi yürekli olan Bölük Asteğmenlerine ve diğer asteğmenlere yıldızlarını kendi elleriyle takmıştı. Yüzünde her zaman görülen gülümsemesiyle Tümgeneral bütün askerlerini kendi çocukları gibi severdi. Tören sonrasında anlatılmaz güzellikteki bu anları fotoğraflarla ölümsüzleştirmişler, sonrasında da beraberce yemek yemişlerdi.

Çiçeği burnunda üç Teğmen, cumartesi akşamüstü tümen tatile girince, hafta sonu tatillerini geçirmek için Girne’ye gideceklerdi. Mesai bitimine kadar neşe içinde görevlerini ifa ettiler. Mesai bitimine çok kısa bir süre kala, kısa boylu, tıknaz Hüseyin Astsubay, Teğmenlerin odasına gelerek, çok sevdiği Ferhat Teğmen’e, ailevi bir probleminin olduğunu; bu sebeple hafta sonu Tümen Nöbetçi Subaylığı görevini Ferhat Teğmen’le değiştirmek istediğini, olumlu yanıt alması durumunda çok mutlu olacağını söyledi. Ferhat Teğmen, Hüseyin Astsubayı çok severdi. İyi biriydi. Hafta sonu planından hiç düşünmeden vazgeçti. Astsubayın sırtını sıvazladı. Böyle olunca, üçünün birlikte yapacakları tatil bir başka bahara kalmış oldu…

Kıbrıs Güneşi paha biçilemeyen bir sanat şaheseri gibi, gökyüzünde göz kamaştırıyordu. Kemal ve Ali Teğmen, mesailerini bitirir bitirmez orman içindeki misafirhanelerine gittiler. Pek gitmek de sayılmazdı. Adeta rüzgar olup uçtular. İkisi aynı odada kalıyorlardı. Dokuz aydır aynı odaya paylaşan iki teğmen kardeş gibi olmuşlardı. Çabuk çabuk üzerlerindeki kamuflajları çıkardılar. Geçen hafta aldıkları tişörtleri ve jilet gibi kot pantolonları üzerlerine geçirdiler. İkisi de giyimlerine-kuşamlarına çok özen gösterirlerdi. Çıkmadan parfüm sımayı da ihmal etmediler. Girne Otobüsünün karşıdaki caddeden geçmesine on beş dakika vardı. Çabuk olmalıydılar. Zira bu otobüse yetişemezlerse kolay kolay Girne’ye gidemezlerdi. Yanlarına valiz almadıkları için kısa bir süre içinde oraya ulaşabildiler. Otobüs biraz gecikti. Bu arada genç Teğmenler birbirlerine şakalar yapıyor, anın tadını çıkarıyorlardı. Otobüs biraz gecikti. Seksenlerden kalma mavi otobüs kulak tırmalayan gürültüler çıkartarak gençlerin önünde durdu. İkisi de yakışıklıydılar. Otobüse biner binmez, genç kızlar bakışlarını iki arkadaşa çevirdiler. Teğmenler en arkadaki boş yerlere oturdular. Arkalarına yaslanıp, gerildiler. Coşkuyla birbirlerinin gözlerinin içine baktılar. Bunu hak etmişlerdi. Kara Kuvvetleri Denetlemesine kadar hemen hiçbir hafta sonu tatil yapamamışlardı. Bırakın tatil yapmayı, çoğu akşam mesaiden sonra da yoğun bir şekilde çalışmışlardı. Ancak artık denetleme bitmişti. Hafta sonu nefis bir tatil yapacaklardı. Akıllarına Tümende bıraktıkları arkadaşları Ferhat geldi. İkisi de aynı şeyi düşünüyorlardı. Lakin yapacak bir şey de yoktu. Anlatılmaz güzellikteki yol manzarasının tadını çıkara çıkara Girne’ye doğru yolculuk ettiler.

Planlarını önceden yapmışlardı. Önce Girne Subay Orduevine gidecek, orada hamburger yiyerek kısa tatillerine gönüllerince bir başlangıç yapacaklardı. Yemekten sonra Girne sokaklarında gezecek, bir kafeye oturacak ve son olarak da casinoya gideceklerdi. Akşam yemeği üzerine iki tavşan kanı çay içtiler. İçerken lafladılar. Laflarken yoldan geçen güzel kızları izlemeyi de ihmal etmediler. Ali, Kemal’e göre daha hızlıydı. Çevresinde dikkat çekecek kadar güzel bir kız varsa, hemen alıcılarını açardı. Genellikle de o kızla tanışırdı. Lakin o akşam , subay orduevinde böyle bir durum yoktu. Gençler kalktılar. Hesabı ödediler. Ardından Girne sokaklarında turlamaya başladılar. Akşam güneşi ufukta yavaşça yitip giderken; iki yakın arkadaş Girne Kalesinin yakınlarındaki cafede oturmaya karar verdiler. Enfes güzellikteki sarışın bayan garsonun getirdiği capuccinolarını yudumlarlarken oradan buradan konuştular. Her ikisinin gözlerinde de aynı özlem vardı: Türkiye.

Neyse ki anavatana kavuşmalarına çok fazla bir zaman kalmamıştı. O sırada Ali, yan masadaki mavi gözlü, uzun boylu turist kızla çoktan iletişime (!) geçmişti bile.. Kısa bir süre sonra masalar birleşti. Uzun boylu kızın yanında, en az onun kadar güzel bir kız daha vardı. İsveçli ya da Norveçli olmalıydılar. Her iki Teğmen de İngilizce biliyorlardı. Kemal, Ali kadar rahat değildi. Ali, yaptığı esprilerle ortalığı kırıp geçirirken, o genellikle dinliyordu. Ancak Kemal’in bu ağır tavrı da diğer kızın hoşuna gitmiş olacaktı ki; kız Kemal ile ilgilenmeye başladı. İki arkadaş gece boyunca kızlarla gezmeyi hayal ederlerken, kısa süre içinde hayallerinden vazgeçmek zorunda kaldılar. Zira beyaz saçlı, orta boylu bir adam ve uzun boylu kumral bir kadın gençlerin yanlarına geldi. Kibarca gülümsediler. Gelenler kızların anne ve babalarından başkaları değillerdi. Kızlarını alıp götürdüler. Ali avucunun içiyle sert bir şekilde alnına vurarak kaderine yandı. Kemal de hiç şüphesiz bu duruma üzülmüştü ama Ali kadar üzülmemişti. Masadan kalkarken arkadaşının sırtına hafifçe: “üzülme, gene buluruz.." der gibi vurdu..

Vakit gece yarısına doğru ilerliyordu. Ünlü bir otelin casinosuna gitmeye karar verdiler. Maaşlarını alalı da çok olmamıştı. Üst kata çıktılar. Poker masasına doğru ilerlediler. Birbirinden güzel kızların yaptıkları içki servisi de yeni başlamıştı. Genç Teğmenler, birbirlerinin gözlerinin içine bakarak şanslı olduklarını düşündüler. Ali Poker de çok iyiydi. Denetleme hazırlıkları başlamadan önce birkaç kez gelmişler; fena da para kazanmamışlardı. Ali’nin güzel bir yönü vardı. Kazandığında kendisine büyük ölçüde hakim olabiliyor ve genellikle de şansını zorlamıyordu. Ali Poker masasına oturdu..

Bu işlerle çok da ilgisi olmayan Kemal de arkadaşının yanında durup onu izlemeye başladı. Esmer, kıvırcık saçlı çok güzel bir kız, Kemal’e içki ikram ederken onunla göz göze geldi. Kızın gözleri o kadar güzeldi ki; genç Teğmen içkisini alırken gözlerini ondan ayıramadı. Kız, bunu fark etti. Bakışlarını, kumral, yeşil gözlü Teğmenden kaçırdı. Kaçırdı kaçırmasına lakin, Kemal de kızın o an kendisinden hoşlandığını hissetti. Hislerine çok güvenirdi. Zira hisleri genellikle kendisini yanıltmazdı. Kız, Poker masasındaki müşterilere içki servisini tamamladıktan sonra, karşıdaki Rulet masasına doğru ilerledi. O esnada Kemal, Poker masasıyla olan varla yok arası ilgisini de kaybedip kızın arkasından onu izlemeye koyuldu. Kızın ciddi olması, yürürken sağındakiler, solundakilere bakmaması genç adamın çok dikkatini çekmişti. Alinin de keyfi yerindeydi. Bir ara arkadaşının kızı izlediğini fark etti. Dirseğiyle Kemal’in koluna sertçe vurarak ona göz kırptı. Kemal, de adet yerini bulsun diye arkadaşına gülümsedi. Sonra yeniden kızı izlemeye koyuldu. Kız, Rulet masasındaki servisini tamamladı. Tam elindeki boş içki tepsisiyle salondan çıkacaktı ki; döndü. Kaçamak bakışlarla Poker masasındaki kendisinden bir an olsun gözünü ayırmayan Kemal’e baktı. Göz göze geldiler. Kızın dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm oluştu. Kemal’in bunu fark ettiğini görünce utandı. Çabuk çabuk başını diğer yana çevirdi. Hızlı adımlarla uzaklaştı. Kemal kalbine sıcak sıcak bir şeylerin aktığını duyumsadı. Bunun aşk olduğunu düşündü. Kemal’in kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. Yüreğinde bir kuşun, anlatılmaz güzellikteki bir kuşun kanatlanıp uçtuğunu fark etti. Kulaklarına kadar kızardı. Yanılmamıştı. Yanılmayacağından emindi. Yüzüne kızın tebessümüne benzer bir tebessüm yerleşti. Bir süredir kaybetmekte olan, bundan dolayı da canı sıkkın olan Ali, bu durumu fark etti. Gülerek arkadaşına: “ne var oğlum, neye sırıtıyorsun (!)"  diye sordu. Kemal ise, arkadaşının söylediğini duymadı bile…

İki saat kadar sonra yeniden içki servisi başladı. Güzel kız yeniden göründü. Kız servis yapmaya yine Poker masasından başladı. Önce, Kemal dışındakilere servis yaptı. Daha sonra Kemal’in yanına geldi. Genç adam utandı. Çok utandı. Yüzü pembemsi bir hal aldı. Kemal’e içki ikram ederken başını öne eğdi. Belli ki o da aynı duygulara haizdi. Genç Teğmen, içki kadehini aldığı esnada, kız yavaşça başını yukarı kaldırdı. Onun da yüzü Kemal’in yüzünden farksızdı. Gözleri birbirine değdi. Kız, yine gözlerini genç Teğmenden kaçırmaya çalıştı. Çalıştı çalışmasına lakin buna muvaffak olamadı. O an , her ikisi de birbirlerine sevda yüklü bakışlarla; Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin ve Romeo ile Jülyet’in ölümsüz aşklarını fısıldadılar. Kemal, kızın göz bebeğindeki kelimelerle anlatılamayacak kadar güzel olan harelerin içinde, uçsuz bucaksız okyanusların içindeki su damlacıkları gibi kayboldu. İkisi de o an birbirlerine bir şey söyleyemedi. Böyle olması iyi oldu. Zira konuşsalardı; masadaki herkes hemen yanlarında cereyan eden ummanlar kadar geniş sevdayı anlayacaktı. Bu da kızın işten atılmasına sebebiyet verirdi. Genç adam, tüm cesaretini toplayarak kızın kulağına telefon numarasını fısıldadı. Kız, gülen gözlerle genç adama baktı ve oradan uzaklaştı. Kız, Kemal’in çapkın olmadığını, gecelik ilişkiler aramadığını çoktan anlamıştı. Çalıştığı ortamda neler görmüştü.. Kemal’in, kendisine görür görmez aşık olduğunu çoktan anlamıştı. Kız da aynı duygular içindeydi…

İki gün sonrasıydı. Kemal Teğmen çalışma masasındayken telefon çaldı. Açtı.. Oydu.. Peri Masalı başladı…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.