-Gelincik bak, baban seni okuldan almaya gelmiş!

Gelincik, duvarın dibinde oturan babasını görünce çok şaşırdı. Okuldan almak şöyle dursun, babası kaçıncı sınıfta olduğunu bile bilmezdi kızının. Gelincik o kadar mutlu olmuştu ki, babasına doğru koştu.

-Beni almaya mı geldin!

Adamın yüzünde sert bir ifade vardı. Koşarak gelen kızını, sert bir el hareketi ile durdurdu.

-Ne koşuyorsun adamların içinde, herkes sana bakıyor!

Gelincik olduğu yerde kaldı. Babası çok şefkatli davranmazdı zaten. Fakat hem okula almaya gelip hem azarlamak da neydi?

-Artık büyüdün sen, herkesin içinde böyle çocuk gibi davranamazsın!

Gelincik henüz beşinci sınıftaydı. Zaten çocuk değil miydi? Okul çantasında, teneffüslerde oynadığı bez bebeği vardı. Babasının “herkes” dediği de, kendi yaşıtı okul arkadaşlarıydı.

-Hadi düş önüme! Dedi adam.

Gelincik babasından ürkerdi. Evde tek annesiyle konuşurdu. Babası gece kahveye gider, oradan geç döner, ev halkıyla pek alakadar olmazdı.

Gelincik, koşar gibi yürüyen babasına pek ayak uyduramıyordu. Geride kalınca babasından sert bir bakış geliyor, kızcağız yarı koşar yarı yürür vaziyette, nefes nefese babasına yetişmeye çalışıyordu. Keşke babası almaya gelmeseydi de, her okul çıkışında olduğu gibi, arkadaşlarıyla güle oynaya eve dönseydi.

Eve vardıklarında kız derin bir nefes aldı. Kendisini kapının önündeki sedire bıraktı.

-Git annene yardım et, dedi adam. Akşama misafir var.

Kız meraklanmıştı. Acaba kim geliyordu? Mutfağa gitti. Annesi akşam için hazırlık yapıyordu.

-Anne, yardım edebilir miyim?

Kadın, kızının yüzüne baktı. Gözleri kızarmıştı. Ağladığı belliydi. Göz göze gelmemeye çalışarak:

-Git akşam için hazırlan, akşama görücü geliyor, dedi.

Gelincik taş kesildi. “Görücü” kelimesi kulaklarında çınladı. Sınıfındaki birçok arkadaşına görücü gelmiş, onlar da okulu bırakmışlar ve evlenmişlerdi.

-Ben görücü istemiyorum, diyebildi.

Kadın, hüzünlü gözlerle baktı kızına. Kendisi de, onun yaşlarındayken gelin olmuştu. ‘Annenin bahtı, kızına çeyiz olur’ derlerdi de, bir annenin, kızının bahtını güzelleştirmek için çabalamasına yardım etmezlerdi. Küçük kızlardan küçük küçük anneler yapınca onlardan doğan çocukların kaderi de çizilmiş olurdu. Yetişmiş annelere sahip olmayan toplumların, hiçbir yere yetişme şansı da yoktu.

Babanın sert bakışlarıyla sinen Gelincik ve annesi, görücü için hazırlandı. Sessizce misafirleri beklediler.

Baba, ziyaretçileri kapıda karşıladı. Anne, kızının eline kahveleri tutuşturup yolladı. İçeride koca koca insanlar, küçük Gelincik için pazarlık yapıyordu. Babası, evdeki eski eşyaları hurdacıya satarken nasıl pazarlık yaptıysa, kızı için de aynı hesabın peşindeydi, ucuza gitmesin…

Gelincik, babasının arsız tüccarlığı, annesinin sessiz teslimiyeti karşısında sustu. Kendisini evdeki bir eşya kadar değersiz hissetti. Bir pazarlıkla eşya gibi satın alınıp gideceği yerde de, bir eşya kadar değersiz olacağını, çocuk yüreğinde hissetti.

Bir ay içinde yaptılar Gelincik’in düğününü. Kızı alıp götürdüler başka köye. Anne, kızının bez bebeğini koklayıp avundu.

Bir hafta sonra Gelincik’i alan aile, bir paket gibi, küfürlerle hakaretlerle bırakıp attı kızı baba evinin kapısına. Henüz çocukluğunu tamamlayamadan kadın olmaya zorlanan Gelincik, bir meczuba dönüşmüştü. Bedenine ağır gelen yük, ruhunu yaralamış, aklını karıştırmıştı. Gelincik ne çocuktu artık ne kadın. Çalınmış, elinden alınmış hayatın sahibi, masum bir aklı yarım…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.