4. Maliki yevmiddin. Din gününün sahibidir.

Cenab-ı Allah’ın “Din gününün sahibi” oluşu, yaşamın ve yaratılmışlığın dışında sadece kıyamet gününün sahibi oluşu anlamıyla sınırlı değildir.

Allah, kıyamet gününün sahibi oluşuyla yani kıyameti gerçekleştirmesiyle kıyamet gününün sahibi olurken, geçmişin, şu anın ve geleceğin sahibi değil mi?

Neden sadece kıyametle ilişkilendirilmektedir?

Dün ve bugün ve yarın biz insanlarındır ve bizler istediğimiz gibi yaşarız. Allah, sadece kıyamet gününün sahibi midir?

İşte bu düşünce tarzı insanın, Allah’a duymatik bir inanç beslerken, inancı gereği yaşamak yerine nefsinin istediği gibi yaşamanın vicdani rahatsızlığını örtmek için emmaresine tâbî aklından gelmektedir. Oysa Allah bu ayetinde “Din gününün sahibi” oluşunu, sadece kıyamet için değil yaşamın süre geldiği her an için beyan etmektedir. Din, insanî, imanî, tevhidî bilinç ve yaşamdır. Bu sebeple, yaşam ayrı, iman ayrı söylemi ve inancı şirk anlayışının türevidir. Din, bizzat yaşamın içindeki tüm yaratılmışlıkla birlikte bizzat kendisidir. Hac suresi 64. Ayeti kerimede,

Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur. Şüphesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan Ganidir, övülmeye layık olandır.

denilerek bu gerçek vurgulanmaktadır. Cenab-ı Allah, Fatiha suresinin 1-2-3 ayetlerinde

Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdü lillâhi Rabbilalemin. Errahmânir'rahim

diyerek, muhatap aldığı bizlere, yaratılışın Kendi yaratması ve yaratmasının da yine Kendi tecellisi olduğunu beyan etmişti. Bu gerçeklik ışığında baktığımızda Din günü olan yaratılmışlığın ve yaşamın sahibi olarak zaten Allah’ı idrak etmekteyiz. Allah, din gününün sahibidir çünkü yaratılmışlık Kendi tecellisidir ve tecellinin kendiliği tecelli eden Allah’tan ayrı ikinci bir varlık değildir. Suyun, buzu muhatap alıp, buzun buzluğunun sahibi olduğunu buza söyleyişi hangi anlamı içeriyorsa, Allah’ın da bizi muhatap alıp “Din gününün sahibi” olduğunu söyleyişi aynı anlamı içermektedir.

Din, fiil, sıfat ve varlık tecellisinin yani Hamdın Allah’a ait oluşuyla Allah’tan başka ilah olmayışı olurken, gün ise fiil, sıfat ve varlık bütünlüğüyle tecellinin sürekliliği olup tecelli olan bizlerin içinde bulunduğu yaşamdır. Bu yüzden, Fatiha suresinin ilk dört ayeti bizlere, yaratılanın, mekânın, zamanın, işlerimizin, fiillerimiz ve düşüncelerimizin, varlığımızın Allah’ın tecellisi olmasıyla, Allah’ın tevhitliği içinde oluştuğunu söylemektedir.

Bizler, sonradan yaratılanlar olarak varlığının başlangıcı ve sonu olanlarız. Dünya yaşamı içinde bulunmaya başlayışımız ve yaşama dahiliyetimiz bir gün son bulacak! Yunus Emre Hz. bu hakikat için, “Sular hep aktı geçti, kurudu vakti geçti. Nice han, nice sultan tahtı bıraktı geçti. Dünya bir penceredir, her gelen baktı geçti.” demektedir. Cenab-ı Allah, Enam suresi 2. Ankebut suresi 57. Ayeti kerimelerde,

O öyle bir Rab'dır ki, sizi çamurdan yaratmış, sonra her birinize bir ecel tayin etmiştir. Belirlenmiş bir ecel de onun katındadır. Siz ise hâlâ şüphe ediyorsunuz.

Her nefis ölümü tadacak ve sonra bize döndürüleceksiniz.

buyurarak bu gerçeği vurgulamaktadır. Varlığımızın başlangıcının sahibinin Allah, varlığımızın sonunun sahibinin Allah olduğu gerçeği bizlere, başlangıç ve son arasında yaşanan yaşamın sahibinin de Allah olduğu gerçeğini ispat etmektedir. Allah, “Din gününün sahibidir” yani bizim varlığımızın başlangıcının, devamlılığının ve bitişinin sahibi olmasıyla bizim sahibimizdir. Bu sahiplik, varlığımızın kendiliğimizden oluşan ikinci bir ilah olmayıp, Allah’ın tecellisi oluşundan gelmektedir. İşte bu sebeple İslam üzerine Peygamber ümmeti tevhit eri olarak Allah’ın kulu olma şartı Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet üzerine kurulmuştur. Cenab-ı Allah,

“Hamd bana mahsustur çünkü yaratan Benim ve bu yaratmam, Benim Rahman ve Rahim özelliklerimle tecelli edişimdir. Bu sebeple yaratılmışlığın ve yaşamın sahibi Benim”

derken, bizler ise,

“Hamd Sana mahsus çünkü biz kendimizi kendimiz yaratmadık! Varlığımız, Senin sıfat ve fiil tecellilerindir ve bu yüzden varlığımızın, yaşamın sahibi sensin”

demiş oluyoruz. Evet, hepimiz Allah’tan geldik yine Allah’a döneceğiz. Bu hakikat, “Hay’dan gelip Hu’ya gitmek” olarak söze gelmiştir. Hay’dan geldik yani hepimiz varlığı Kendiliğinden var olan Allah’ın tecellisiyiz ve bir gün varlığımız, mülkün sahibi olan Allah’a geri dönecektir demiş oluyoruz.

Allah’tan geldik ama ayrılmadık! Allah’la birlikte yaşam sürüyoruz! Allah’a döneceğiz!

Bütün hakikat budur. O zaman yaşantımız Cenab-ı Allah’ın buyruğu üzerine, tevhit çizgisinde, peygamberimize ümmet, Allah’a kul olarak gerçekleşmelidir. Bizler, Allah’tan başka ilah olmadığı hakikatine kör olarak, kendi hakikatimize cahilcesine yaşıyorken, Allah’ın tecellisi olan âlemde tecellisine ayrı bir varlık vererek ilahlaştırıyorken, Allah’ı yaşamın dışına ötekileştiriyorken “Maliki yevmiddin. Din gününün sahibidir” deyişimiz, sözü kendi gerçekliğini beyan eden Allah’ı, kalben yaşayarak söylemiş olan Peygamber efendimizi ve ümmetini taklit etmektir. Taklit etmek ise asla ve asla iman ehli olmak değildir.

Din gününün sahibi Allah’tır diyen birey, Allah’tan başka ilah olmadığına şahit olarak söyleyen kuldur. Kendisine ve âleme ve yaşama bakıp, Allah’ın tecellisiyle muhatap olan kuldur. Nefs-i emmaresinden arınmış olmasıyla zulümden, yalandan, hileden, haksızlıktan arınmış Rahmaniyete ermiş olan kuldur. Kalbindeki para, makam, mal putlarını kırıp temizleme sonucu şirki kalmamış kuldur. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdü lillâhi Rabbilalemin. Errahmânir'rahim’i dilde ezber tekrarı olarak değil kalben yaşayarak ve görerek Rab’ca söyleyen kuldur.

İşte, Fatiha’da Allah bizlere Kendi gerçekliğini yani tevhidin ne olduğunu anlatırken aynı zamanda da bu tevhide davet etmektedir. Bizler davet edildiğimiz tevhidi anlayıp içine dahil olduğumuzda şirkimizden arınmış olarak, kendi zannettiğimiz gibi değil Allah’ın istediği gibi kulluk yapmaya başlarız. Bu kulluk, Besmeleyle kendimizi değil Allah’ı yaşama dahil edip, yaşam ve varlığın Allah’ın tecellisi olmasıyla şahit olunanın Allah olduğu gerçekliğinde tevhit üzerine yaşamaktır ki zaten Fatiha suresinin, “İyyâke na'budü ve iyyâke nesta’în, Ancak sana kulluk ederiz ve ancak senden yardım dileriz” dediğimiz beşinci ayeti bizlere göstermektedir. Neden? Çünkü buraya kadar geldiğimiz tevhit yolunda Allah’tan başka ilahlarımız kalmadı da ondan. 

ozkan.gunal@emekyayinevi.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.