Malumlarınız olduğu üzere başta Hollanda ve Almanya ile bir siyasi kriz yaşıyoruz. Bu krizde yalnız kalacağımız ve diğer AB ülkelerinin de onları destekleyeceğini düşünmemek siyasi öngörüsüzlük değil ancak saflık olur. Nisan ayında yapılacak halkoylamasında evet oylarını artırmak için yaratılan bu siyasi krizin faturası, Rusya krizinde olduğu gibi yine halka çıkacaktır.

Siyasetçilerden beklenen şey; krizleri öngörerek ülkeyi bunlardan uzak tutmak, girişimcilerin önünü açarak ülke refahını artırmak ve böylece ülkedeki işveren ve işçiler için istikrarlı bir ortam yaratmaktır. Oysa son yıllarda görülmektedir ki, sadece siyasi hedeflere erişmek için ekonomik istikrar ve halkın refahı feda edilmektedir.

Peki Hollanda krizi konusunda haklı mıyız?
Bir ülkede kurulu hukuk ve kamu düzeninin herkes bakımından etkinliği evrensel hukuk ilkesi hukukun üstünlüğünün temel gereğidir. Bunun yanında, hukuk karşısında eşitlik evrensel hukukun temel bir ilkesidir ve demokraside her bireyin beklentisidir. Ancak bazı özel durumlarda, ulusal hukuk ve düzenlemelerin herhangi bir şekilde ihlâli durumunda diplomatik dokunulmazlık ve ayrıcalıklar olarak ifade edilen bazı özel statüler devreye girmektedir. Ancak bu hakların verilmesinin sebebi, bu statüye sahip kişileri yürürlükteki kanunlar karşısında dokunulmaz kılarak, onlara keyfî alan açmak değil, diplomatik görevini tam anlamıyla yerine getirmesini sağlamaktır.

Günümüzde diplomatik dokunulmazlık konusunda uygulanan uluslararası hukuk iki uluslararası sözleşmeye dayanmaktadır. Bunlar;

İlki, BM Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun 1957’de diplomatik ilişkileri evrensel düzeyde düzenlemek için hazırladığı; 1961 Viyana Diplomasi İlişkileri Sözleşmesi ’dir. Bu sözleşmenin amacı diplomatlara tanınan dokunulmazlık ve ayrıcalıklara standart getirmek ve uluslararası hukukun en eski ve en temel kurallarını kodifiye etmektedir.

Diğeri 1963 Viyana Konsolosluk İlişkileri Sözleşmesi ’dir. Devletlerin, diğer devletler nezdinde diplomatik personel bulundurması suretiyle temsili ve başka ülkelerde bulunan vatandaşlarına karşı yürütmekle yükümlü bulundukları hizmetleri yerine getirmek için de bu ülkelerde bulundurduğu konsolosluk personeline ilişkin usulleri kapsamaktadır.

Devlet veya hükümet başkanları, dış işleri bakanları ve kendilerine refakat eden aile bireyleri; bir devleti resmi olarak temsil eden veya hükümetler arası karakterde uluslararası örgütlerin personeli ve refakatlerindeki aile bireyleri, diplomatik çanta taşıyan kuryeler vb. birçok görevli kişi diplomatik dokunulmazlık kapsamına alınmıştır.

Uluslararası hukuktaki bu dokunulmazlık, ulusal hukukun genellikle devlet başkanları, milletvekilleri ve diğer kimi hükümet görevlilerine tanıdığı dokunulmazlık kavramından farklıdır. İki dokunulmazlık türünün dayandığı gerekçe ve uygulanması da farklıdır. Ayrıca her devlet siyasi tercihlerine göre söz konusu kişilere isterse daha geniş dokunulmazlık ve ayrıcalık tanımakta da serbesttir.

Kişisel dokunulmazlığın yanı sıra bir de işlevsel dokunulmazlık ve ayrıcalıklardan bahsedebiliriz. İşlevsel dokunulmazlık bir kamu görevlisinin bir devlet veya devlet organı adına yaptığı hareketlerden dolayı sorumlu tutulmamasını sağlamayı amaçlamaktadır. Kişinin resmi işlem ve eylemlerini gönderen devlet adına yapıldığı varsayımına dayanmaktadır. Kendi yetki alanlarında hareket eden bütün devlet görevlilerine tanınan işlevsel dokunulmazlığa karşın, kişisel dokunulmazlık diplomatik görevliler, devlet veya hükümet başkanları ve dış işleri bakanları gibi sadece belirli kişilere tanınmıştır.

Diplomatik dokunulmazlık ve ayrıcalıkların kötüye kullanılması son yıllarda en çok tartışılan konulardan biridir. Küreselleşen Dünya’da insan hakları ihlâlleri, devlet destekli terörizm, organ ticareti, uyuşturucu kaçakçılığı başta olmak üzere artan suçlar ve devletlerin bu konudaki görüş ayrılıkları diplomatik ayrıcalık ve dokunulmazlık konusunun yeniden değerlendirilmesini kaçınılmaz kılmıştır. Kimi küçük nitelikli suçlar devletlerce diplomatik misyonun etkinliğini sağlama adına hoş görülebilmektedir. Fakat ciddi suçların işlenmesi halinde nasıl hareket edileceği konusunda ciddi görüş ayrılıkları vardır.
Bazen diplomatik dokunulmazlık ve ayrıcalıklar devletlerin temel adalet ilkeleriyle çatışma halinde olabilmektedir. Ancak kabul edilmelidir ki dokunulmazlık statüsü kimseye hukuk üzerinde olma hakkı vermemelidir. Uluslararası hukukun tanıdığı dokunulmazlık ve ayrıcalıklar uluslararası ilişkilerin geliştirilmesi, evrensel barış ve güvenliğin artırılması için kullanılmalıdır. Aksi durum uluslararası kamu düzeninin esasına aykırı düşer ve uluslararası hukukun etkinliğini de zayıflatır. Demokratik olduğunu ifade eden hiçbir devlet evrensel hukuk ilkelerini kabul etmiyorum diyemez. Ama hiçbir suç da diplomatik dokunulmazlık statüsü arkasına sığınılarak mazur gösterilemez.

Bir bakanın, başka bir ülkeye özel bir seyahati sırasında diplomatik dokunulmazlıktan faydalanıp faydalanamayacağı veya ne kadarından faydalanacağı tartışmalıdır. Ancak basına yansıyan bilgilerden, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın Hollanda’daki seçimler nedeniyle bir hafta sonra gelin teklifini kabul etmediği anlaşılmaktadır. Bu özel bir ziyarettir ve kırmızı pasaporta sahip olmak gidilen ülkenin resmi bir daveti ve izni söz konusu olmadığından, o ülkeye giden bakana her konuda sağlanan diplomatik dokunulmazlık ve ayrıcalıkları sağlamaz. Ancak bu durum, bir Türk bakana karşı yapılan hareketi protesto ettikleri için orada yaşayan Türklere karşı, Hollanda’nın yaptığı vahşice müdahaleyi de asla mazur gösteremez.  İzinsiz olarak toplantı, gösteri ve yürüyüş yapma hakkı AB’ye giriş sürecinde uyum paketleri ile bizim hukuk sistemimize de girmiştir. Şimdi o birliğin önemli üyelerinden biri bizzat bu hakkı kendisi ihlal etmektedir.  

Eğri oturalım doğru konuşalım, kendi ülkemizde muhalefete tanınmayan imkânları Avrupa ülkelerinden istememiz ne kadar inandırıcıdır ? Ülkemizde hala darbe gerekçesiyle ilan edilen bir sıkıyönetim vardır.
TRT bu bir seçim olmadığı için sadece evet oylarını artıracak yönde yayın yapmakta, işlerini güçlerini bırakarak ve devlet imkânlarını kullanarak yurtiçi ve dışında evet kampanyasına destek için dolaşan AKP’li bakanların konuşmalarına yer vermektedir.

Başta dediğimiz gibi, siyasilerin en başta gelen görevi siyasi kriz yaratmak değil siyasi krizleri önlemek ve çözmektir. Ülkemiz yapılacak halkoylamasında evet oylarını artırmak için yapılan bu siyasi provokasyon nedeniyle ciddi ekonomik zarara uğrayacaktır. Sadece turizm alanında bile bu sene Hollanda ve Almanya’dan gelecek milyonlarca turist ve milyarlarca Euro başka ülkelere gidecektir. Siyasetçilerin aldıkları ücret, bu ülkenin vatandaşlarının vergisidir.
Hiçbir siyasetçi bu krize neden oldukları için aldıkları ücret ve ekonomik imkânlardan fedakârlık etmeyecek, hatta hepsi Alman markalı makam arabalarına binmeye devam edecektir.

Kısaca bu krizin faturası  "EYY ! HOLLANDA" ya değil, yine halka çıkacaktır.  
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.