Sabahın körü, gecenin karanlığı;

Bir salyangoz sessizliğinde yürüyor zaman, bir ölüm soğukluğunda ayrılığın yüzüme değen nefesi ve ayaklarıma sarılan göl yosunları; içlerinde binlerce dikiş iğnesiyle dikilen parmaklarım; kanayan yerlerine vurup geçen sazanlar, kanım ile boyanan dudakları, kuyruklarını yüzüme çarpıp etrafımda dönüşleri, ıslak ıslak gözlerime sürtünüşleri, aşifte dalgalardan kapatamadığim göz kapaklarım, içine dolan kum taneleri ve saçlarımın icinde yakamoz pırıltıları; her bir telini çeken ellerinden kurtaramadığım, acıdan suya gömülen başım; batıp batıp çıkıyorum..

Yuttuğum sular acı, yuttuğum sular kaynar, yuttuğum sular çamur.

Sular girmesin diye ağzımı kapayan ellerimi açamıyorum; su mu boğsun, ellerin mi seni? Hangisi daha acı verir diye düşünüyorum ve ay dedenin acıyan bakışları ile buluşuyor bir an gözlerim; kendini bana bırak diyor suya indirdiği ışıkları, bana bırak..

Yuttuğum suları, ayaklarımı bağlayan yosunları, boyalı dudaklı sazanları ceplerime doldurup usulca gokyüzune çekiyor beni ay dedenin altın saçları. İpek gibi yumuşak, ana kucağı gibi sıcak.

Sonra birden hain ellerimdeki bıçak kesiyor onları, bir çığlık kaplıyor batıdan doğuya her bir yanı, boğazımda hırıltıya dönüşen bir çığlık; ölüyor yeryüzünün bütün kuşları..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.