Topluluğun gücünü, kişisel gücünü artırmak için kullanmak insanlığın kaderi midir? Eğitim bile bu amaca hizmet etmektedir! Dışsal sömürü için seçtiğimiz ön sorular:

Sahip olmak istediğimiz şeyler geçici mi?

Seçimlerimiz bize mi ait?

Aile ve akraba kavramları hazır kalıplar mı?

Kendimizi evlerimizde hapis mi ediyoruz?

Bu yerleşim düzeni ve yaşam şekli insana uygun mu?

Başkaları hep korkulacak yabancı mıdır?

“Aile ve akraba kavramları hazır kalıplar mı”? Sömürü, “aile” kavramına yüklenen tüm anlamlarla başlar gibi. Her rol yapılacak işlerle sabitlenmiş. Filmler, hikâyeler ve idari güçler “aile” kavramını bize altın tepside sunmaktalar.

Ailede sömürü güçlü kişideyken, devletlerde diğer güçlü devletlerce aynı şekilde işler. Bize göre ne aile kavramı, ne şu anda yaşadığımız yerleşik düzen insan için uygun değil! “Çekirdek aile” kavramı, kapitalist düzenin kolay çıtlayacağı en küçük topluluk olarak görünüyor. Hele ki çocuk sahibi olmak, devletle evlenmektir!

Önce çocuk, daha sonra da torun üzerinden yaşayamadıklarının acısını çıkaran, onu kendi yapmak istediğine zorlayan büyükler mi dersiniz! Çocuğu ertelediklerinin suçlusu sayanlar mı?

Kendisine önem vermeyen, kimseye yaranamıyor maalesef.

Çok yakınımız da olsa bu yolculuk tek ve özeldir. “Anne” tanımı fedakârlıkla eşleştirilerek kadının, insanlığı yok sayılmış. İnsan yavrusu ortalama yirmi yılda büyümektedir. Bir ömür için çok fazla! Büyüdükten sonra da sömürü alışkanlığı sürmekte ve anne de yaşlılığına çocuğu “güvence” olarak görmektedir. Bu çarpık ilişkiler nedeniyle aile içi kavgalar hiç bitmemektedir. Çocuklar kendi yollarına gittiklerinde de, geride huysuz yaşlılar kalmaktadır.

Yargılar, geçmişin bozuk para gibi harcanmasıdır.

Bize öğretilen anne, eş, çocuk kavramlarının rollerini onlardan beklemekteyiz. Hayal kırıklığının nedeni beklentilerimizdir. Sevmek, kendimizi yargısız sevmekle başlar. Sevmek, yargılamadan kucaklaşmak, birlikte genişlemektir. Eğer yolda akışkan isek, karşılaştığımız kişi o an için doğal olarak tüm rollere sahiptir!

Aile kavramının yanında ev, iş ve televizyon araçları ile sömürülme devam eder. Evlerde hapis, televizyonda hipnoz durumundayız. Dışarıdaki herkes tehlikeli, doğa acımasız, çeşitli korkular verilerek enerjimizin akışı katılaşmış yaşarız. Olsun mükemmel hastaneler, yeni tedaviler bizim içindir! Ve yine de ölmektedir insan. Korkularından dolayı hem de gerçekte yaşamadan! Bu sömürü, sömürge ülkelerde de farklı değildir. Önemli olan insan değil sadece güçtür. İş çıkışı bara gidip “bir tek atmayı” özgürlük sanabilmektedir! Ağır yaşama ancak böyle dayanabilmektedir oysa.

“Sahip olmak istediğimiz şeyler geçici mi?..”

Sahip olduğumuzu sandığımız ne varsa o da bizim sahibimizdir. Sahip olma uğraşı, yani yolculuk hedeften daha çekicidir. Enerjinin değişip dönüştüğü bu yaşamda, kendimize bile sahip değiliz!

Peki, ne yapalım?

Bu yaşam şeklinin insana uymadığını fark ederek çözüm için bir adım atmak gerekir. Önceden kurulmuş köye yerleşmek yerine, konuşmasını ve dinlemesini bilenlerle “köy kurma” fikri mesela. Güneş enerjili, doğal tarım yapacağımız, hayvan besleyeceğimiz bir köy. Mimari sistemi kocaman ortak alan “avlu” olan evler. Avluda yaşlı ve çocukların beraberliği, gençlerin ise çocuklar için hayallerinden vazgeçmeleri gerekmeyen bir birliktelik. Çocuklar, iki kişinin bakımına bırakılmayacak kadar önemli ve tüm köyün değeridir. Kimse diğerinden üstün değildir. Her insan kendi özelliklerini ortaya koyduğunda beraberlik ne güzel olur!..

Yeni bir yerleşik düzen hayal edelim mi? Ama önceden öğretilmemiş kalıplardan oluşmasın! Paylaşın sonra, Ha?..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.