Delikanlı son günlerde çok sıkıntılıydı. Kız arkadaşındaki; çıkmaya başladıkları zamanlarda dikkatini çekmeyen bir durum onu huzursuz ediyordu. Kız arkadaşı konuşurken ağzının kenarından tükürük sızıyordu. Kız güzeldi. Çok güzeldi. Belki de bu yüzden şimdilerde fark ettiği bu durumu öncelerde fark edememişti. Karizmasını kullanarak genç kızın yüreğine akmıştı. Akmıştı akmasına lakin günler ilerledikçe kızdan soğuyordu. Artık onun güzelliği de dikkatini çekmez olmuştu. Bir aya yakın bir süredir çıkıyorlardı. İkisi de aynı fakültede son sınıf öğrencileriydi. Okudukları şehirdeki devlet öğrenci yurdunda yan bloklarda kalıyorlardı. Okulda arkadaş grubu içindeyken tanışmışlar, kısa sürede birbirlerinden hoşlanmışlar ve sevgili olmuşlardı. Mayıs başlarıydı. Okuldan mezun olmalarına da bir ay kalmıştı…

Bazı günler grupla birlikte vakit geçiriyor, bazı günlerde ikisi başbaşa takılıyorlardı. Delikanlının hüzünlü bakışları, kız ne zaman konuşmaya başlasa onun ağzına doğru kayıyordu. Kız arkadaşının gururuna saygı duyan delikanlı, onun bunu fark etmemesi için çok dikkatli davranıyordu. Neyse ki kız anlamamıştı. Anlamamıştı ama, erkek arkadaşının son günlerde kendisine eskisi kadar ilgi göstermemesi onun canını sıkıyordu. Kız, onun üzüldüğü bir şey olduğunu anlamıştı. Sık sık sevgilisine şefkatle neye üzüldüğünü soruyordu. Delikanlı bu soruya bir sorun olmadığını söyleyerek yanıt veriyordu. Lakin bakışlarına gelip çöreklenen çıkmazı yeterince saklayamıyordu. Kıza bir bahane bularak ondan ayrılmak, onu yüzüstü bırakmak kendisine yakışmazdı. Yapması gereken şey, kızın bu küçük kusuruna göz yummak ve hiçbir şey yokmuş gibi davranmaktı. Belki zamanla ona onu incitmeden bu durumu hissettirebilir, bir tedaviyle bu sorundan kurtulabilirlerdi. Delikanlı için zor, çok zor olsa da kıza eskisi gibi sevgiyle davranmaya başladı…

Sevgili oldukları günlerde, bazen kız, birinci sınıfta beraber okudukları, ilk yılın sonunda başka bir üniversiteye yatay geçiş yapan bir çocuktan bahsediyordu. Söylediğine göre onunla hiç sevgili olmamışlardı. Sadece ondan platonik olarak hoşlanıyordu. Kızın, şimdiki erkek arkadaşıyla birlikteyken böyle söylemesi Onun zoruna gidiyordu. Önceleri bunu kendisini kıskandırmak için yaptığını düşünmüştü. Lakin durumun böyle olmadığını daha sonra anladı. Kızın içten içe onu hala sevdiğini farketti. Bir aylık çıktıkları süre içinde en az beş kez onun adını anmıştı. Delikanlı bu duruma doğal olarak çok bozuluyor, suratını asıyordu. Bazen de sözlü olarak duygularını dile getiriyordu. Kız ise kolunu delikanlının omuzuna sararak onun eskide kaldığını ve hatta onun kendisini sevdiğinden bile haberi olmadığını söylüyordu. Bu delikanlıya çok da inandırıcı gelmiyordu. Zira bir genç kız aynı sınıfta okuyan bir delikanlıyı içten içe de sevse duygularını ondan saklaması mümkün değildi. Olamazdı. Tam tersine sevilen sevildiğini hiç şüphe yoktu ki hemencecik anlardı. Delikanlı sonraları kıza tepkisini koymuş ve bir daha onu düşünür ve ondan bahsederse kendisinden ayrılacağını söylemişti. Kız da bunun üzerine bıçakla keser gibi onun sözünü etmeyi kesmişti…Lakin kızın arada dalıp gitmesi delikanlının canını fena halde sıkıyordu. Ondan ayrılmayı kafasına koymuştu. Koymuştu koymasına ama kızın ağzının kenarından tükürük gelmesi bunu yapmasına engel oluyordu. Böyle bir davranış kuşkusuz fırsat düşkünlüğü olurdu. Bunu da asla kendisine yakıştıramazdı…

Neyse ki kız artık o çocuktan söz etmez olmuştu. Bunun üzerine mezuniyetlerine az bir süre kala o ilk zamanki mutluluklarını büyük ölçüde yakalamışlardı. Ya da kendileri öyle sanıyorlardı. Mezuniyet gecesinde yaşanacaklar sözcüklerle ifade edilemeyecek bir dramı gözler önüne serecekti…

Bölümleri farklıydı. Ancak aynı fakültenin öğrencileriydiler. Mezuniyet töreninde birlikte cübbe giyerek, kep fırlatacaklardı. O günün gecesinde de mezuniyet balosuna birlikte gideceklerdi. O günün öncesinde delikanlı ve genç kız neşeyle alışveriş yaptılar. Delikanlı kızdan ayrı olduğu ender zamanlardan birinde çoğu zaman yiyeceklerinden ve giyeceklerinden keserek biriktirdiği parayla kız arkadaşına balodan sonra yapacağı evlilik teklifi için bir tek taş yüzük almıştı. Bunu kız arkadaşını yurduna götürürken yapacak ve kız arkadaşının muhtemelen epeydir beklediği teklifi yapacaktı…

Mezuniyet töreni anlatılmazdı. Dört yıl boyunca canını dişine takan, çoğu farklı şehirlerden gelen gençlerin gökyüzüne aynı anda fırlattıkları kepler, gökyüzünü göz kamaştıran bir şekilde kapladılar.. Mutlu oldukları kadar buruktular da.. Zira ertesi gün hayat her birini farklı istikametlere doğru götürecekti. Kimilerini bin bir renkli mutluluk ummanlarına uçururken, kimilerini de acılarla dolu yaşamlara sürükleyecekti. Hayat böyle bir şeydi. Kimine ilkbahar tarafını gösterirken kimine kara kış tarafını gösterecekti…

Delikanlı o gece baloda hem kendi bölümdeki arkadaşlarıyla, hem de kız arkadaşıyla ve onun arkadaşlarıyla gecenin tadını çıkartacaktı. Kendi arkadaşları bu durumu biliyorlardı. Biliyorlardı bilmelerine lakin bu onların canın sıkıyordu. Gene de ona anlayış gösteriyorlardı. Balo gösterişli bir açılışla başladı. Balo organizasyon komitesinin iki çiçeği, kısa ama son derece neşeli birer açılış konuşması yaptılar. Delikanlı arkadaşlarından izin alarak ve en kısa zamanda yanlarına geleceğine söz vererek kız arkadaşının olduğu masaya yöneldi. Masadaki gençlerin hepsini kız arkadaşından dolayı tanıyordu. Ancak masada daha önce hiç görmediği bir genç daha vardı. Uzun boylu ve güler yüzlü bir delikanlı. Bu delikanlı, kız arkadaşının hemen yanında oturuyordu. Delikanlı kızın önceden kendisi için ayırdığı sandalyeye oturdu. Kız arkadaşı yanındakini erkek arkadaşına tanıttı. Oydu. Sözünü etmekten uzun zaman vazgeçemediği, birinci sınıfın sonunda yatay geçiş yaparak başka bir üniversiteye giden çocuktu.. Delikanlı, bu çocuğun kendisine uzattığı ele önce karşılık vermedi. Vermediği gibi sert bakışlarla ondan hiç hoşlanmadığını belli etti. Lakin gecenin tadını kaçırmamak için istemeye istemeye elini ona uzattı. Belki buna da dayanabilirdi. Ancak kız, onu yüreğinden yaralayacak ve yanındaki delikanlıya kendisini erkek arkadaşım diye tanıştırmayacaktı. Buna sadece delikanlı değil, masada onların birbirlerini sevdiklerini ve hayatlarını birleştireceklerinden emin olan diğer yeni mezunlarda çok şaşırmışlar ve hatta genç kıza kızmışlardı. O esnada dans müziği çalmaya başladı. Farklı bölümlerden onlarca çift mutluluk dolu bakışları eşliğinde piste çıkmaya başladılar. Misafir genç kızı dansa kalkmaya davet etti. Genç kız çekinerek, biraz da korkarak erkek arkadaşının kaskatı kesilen kederli yüzüne baktı. Delikanlı tüm kalbiyle kızın bu teklifi elinin tersiyle itmesini diledi. Kız ise belki de onun asla kendisini kaybetmeyi göze alamayacağını düşünerek misafirin teklifini gözlerinin içi gülerek kabul etti. Uzun süre dans ettiler. Olduğu yere çöken delikanlıyı, kızın en samimi arkadaşı ağlamaklı gözlerle teselli etmeye çalıştı. Ona bunun sıradan bir dans olduğunu ve üzerinde durulmaması gerektiğini söyledi. Ancak kız bunu söylerken söylediklerinin doğru olmadığı gözlerinden anlaşılıyordu. Delikanlı ona hiçbir şey söylemedi. Kendisini toplamaya çalıştı. Ayağa güçlükle kalkabildi. Masaların arasında ilerlerken bacaklarını hissetmiyordu. Zorlukla dört yıl boyunca iyi günleri, kötü günleri birlikte göğüsledikleri bölüm arkadaşlarının yanına geldi. Pek çoğu kızın, misafirle dans ettiğini, ona sevgi dolu bakışlarla baktığını ve arkadaşlarını oracıkta öylece bıraktıklarını görmüşlerdi. Kızlardan biri kendisini tutamadı. Şu kendini bilmezin saçını başını yolacağım diye hışımla yerinden fırladı. Fırladı fırlamasına ama delikanlı güçlükle kardeşi kadar çok sevdiği arkadaşını durdurdu. Hepsi öfkeyle hala dans etmekte olan kıza baktılar. Arkadaşlarına kol kanat gerdiler. Delikanlı da çok sevdiği arkadaşlarının verdiği güçle kendini büyük ölçüde toparladı. Daha güçlü hissetti. İçi kan ağlasa da arkadaşlarıyla gecenin tadını çıkartmaya çalıştı. Arkadaşları arasında çok seviliyordu. Onlar delikanlının yaşadığı tarifsiz acıyı biraz olsun atlatabilmesi için ellerinden geleni yapıyorlardı. Bir Rock’n Roll parçası çalmaya başladı. Arkadaşları, delikanlıyı zorla piste çıkardılar. Beraberce coşkuyla dans etmeye başladılar. Kız, oturdukları masadan kalkarak sanki hiçbir şey olmamış gibi delikanlının yanına geldi. O da dansa katıldı. Ya da kendisi öyle zannediyordu. Delikanlı ve arkadaşları kıza zerre kadar yüz vermediler. Hatası nihayet kızın kafasına dank etti. Üzgün bir şekilde bölüm arkadaşlarının yanına döndü. Masalara yemek servisi yapılıyordu. Kız delikanlının yanına yeniden geldi. Onun yanındaki sandalyeye oturdu. Ona defalarca kendisini yanlış anladığını onunla sadece dans ettiğini ve artık onu kesinlikle sevmediğini söyledi. Delikanlı kızın yüzüne bakmadı. Kız üsteledi. Delikanlı gene yüz vermedi. Kız kendini çok kötü hissetti. Ona çaresiz bakışları eşliğinde balodan sonra kendisini yurda bırakmaya söz verdiğini ve bu sözünü unutmamasını söyledi. İstenmediği masadan kalktı, arkadaşlarının yanına gitti…

Güzel bir haziran akşamıydı. Gökyüzüne kurulan ay, şehrin caddelerini bütün cömertliğiyle aydınlatıyordu. İki gencin yanından hızla bir otomobil geçti. Hafif bir rüzgar çıktı. Genç kız, delikanlıya bu gece olanları neden bu kadar abarttığını sordu. Delikanlı yanıt vermedi. Delikanlı acı çekiyordu. Çok acı çekiyordu. Bakışları ve titreyen dudakları ne kadar çok acı çektiğini açıkça gösteriyordu. Bu durum genç kızın kendisini daha kötü hissetmesine neden oldu. O an, delikanlının kendisinden vazgeçmiş olabileceğini hissetmiş olmalıydı ki endişeyle gözbebekleri büyüdü, delikanlının önüne geçerek, yolunu kesti. Delikanlıyı kaybetmemek için hiç inanmadığı bir şekilde ona misafir arkadaşının teklifini ayıp olmasın diye kabul ettiğini söyledi. Göz göze geldiler. Delikanlı acı acı güldü. Kızın, yalan söylemiş olmanın ve delikanlının bunu anlamış olmasının verdiği dayanılmaz azapla sesi titremeye ardından da hıçkırarak ağlamaya başladı. Delikanlı da acı çekiyordu. Kızı hala seviyordu. Çok seviyordu. Titreyen elleriyle, dağılmış takım elbisesinin iç cebinden önceden özenle hazırlattığı tek taş kutusunu çıkarttı. Kız delikanlının gözlerinin içine baktı. Delikanlının kendisini affettiğini düşündü. Sevinçten çılgına döndü. Delikanlı güçlükle kutuyu kıza verdi. Kız mutluluk gözyaşları dökerek kutuyu aldı. Çabuk çabuk açtı. Tek taş yüzüğü görünce kendisine evlilik teklifi yapılmasını beklemeden coşkuyla: “Evet, evet, binlerce kere evet.."  diye haykırdı. Kızın haykırışları gecenin sessizliğinde yankılandı. Delikanlı elinden tutan kızın ellerini onu incitmeden elinden ayırdı. Ona : “Seni sevmiştim, çok sevmiştim.." dedi. Kıza arkasını döndü. Gökyüzünde az önceki keyfinden eser kalmayan ve olanı biteni kederli bakışlarla izleyen ayın artık iyice fersizleşen ışığı arasında karanlığa karıştı…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.