Adettendi, merhum ya da merhume, ertesi gün toprağa verilmeden önce evinde bir gece yatırılırdı. 65 yaşında vefat eden Firdevs Hanım da, kefen içinde, oturma odasının ortasına yatırılmış; gene adet olduğu üzere, göğsünün hizasında bir bıçak olduğu halde evinde son gecesini geçirmekteydi. Konu komşuda pişirilen yemekler, gelenlere sunulmaktaydı. Alışılagelenin tersine, çok az kişinin yüzünde kederli ifadeler vardı. Bu arada, sanki komşu gezmesine getiriliyormuş gibi düşüncesizce ölü evine getirilen 10 yaşlarındaki bir çocuk; halının üzerinde boylu boyunca yatan Firdevs Hanım’ı beyazlar içinde görür görmez, anlatılmaz bir korkuyla, bağırmış; bunun üzerine, küçük çocuk, merhumenin karşı komşusu Atike Hanım tarafından odadan çıkarılmıştı…

Firdevs Hanım, kocasını on beş yıl önce kaybetmişti, Çocuğu da yoktu. Kocasının vefatından sonra kendisine bağlanan emekli maaşıyla hayatını idame ettirmekteydi, Firdevs Hanım’ın, yaşarken mahalleli tarafından bilinen kötü bir huyu vardı: Firdevs Hanım, ne zaman bir komşusuna oturmaya gitse, fırsatını bulduğu takdirde bir şeyler çalardı. Önceleri, mahalleli, para veya değerli eşyalarının ortadan kaybolmalarına bir anlam veremezlerdi. Lakin, bir gün, Firdevs Hanım, iki ev üstte oturan Nuran Hanımlara oturmaya gittiğinde, hanımefendi çay tepsisiyle misafir odasına girdiğinde, Firdevs Hanım’ı, televizyonun altındaki çekmeceyi karıştırırken yakalamış; bunun üzerine, komşular, uzun süredir bir türlü anlam veremedikleri; evlerindeki değerli eşyaların kayboluşlarının nedenini anlamışlardı. O gün, Firdevs Hanım, Nuran Hanım’a, eski fotoğraflara bakmak için çekmeceyi karıştırdığını söylese de, akıllı bir kadın olan Nuran Hanım, bu yalana zerre kadar inanmamıştı. O günden sonra, bütün mahalleli, Firdevs Hanım’a karşı tavır almışlar ve uzun bir süre Onunla selamı sabahı kesmişlerdi, Fakat daha sonra, kimsesi olmadığı için Firdevs Hanım’ı affetmişler ve Onunla gene görüşmeye başlamışlardı. Ancak, mahalleli, sütten ağzı yandığı için, artık yoğurdu üfleyerek yiyor ve ne zaman Firdevs Hanım kendilerine oturmaya gelse, O’nu asla odada yalnız bırakmıyorlardı.

Vakit hayli ilerlemişti. Gelenler, yavaş yavaş evlerine gitmeye başlamışlardı. Firdevs Hanım’ın o gece kendisinin başında duracak kimsesi olmadığı için, Atike Hanım, adet olduğundan, geceyi, merhumenin başında geçirecekti. Atike Hanım, son komşuları da evlerine yolcu etmek içim avluyu geçerek, ahşap ve bakımsız sokak kapısının demir mekanizmasını açtığında, aniden çıkan lodosla karşılaşmıştı. Lodos o denli, kuvvetli esiyordu ki; yan komşu İsmet Bey’lerin, eski Osmanlı evlerini andıran cumbalı evlerinin çatısından yere düşen bir kiremit, neredeyse, evlerine dönmekte olan Asiye Hanım’ın veya gelini Mukaddes Hanım’ın kafalarını yaracaktı…

Atike Hanım, hızla kapıyı kapatmış; tüm gücüyle kapının arkasındaki sürgüyü çekmişti ve ağır adımlarla merhumenin başucundaki, O’nun artık yürüyemediği son zamanlarında, çoğu zaman pencereden sokağı seyrettiği sedire oturmuştu. Atike Hanım’ın yüzünde, bir merhumeyle yalnız başına olmasından ötürü en ufak bir korku belirtisi yoktu. Adetti, biri vefat ettiğinde, cenazenin evde olduğu o gece ve ertesi gece ışık söndürülmezdi. Firdevs Hanım’ın evinin ışığı da söndürülmemişti.

Atike Hanım, bir süre sonra, sarı muşambası yırtılmış masanın üzerinde durmakta olan Kur’an-ı Kerim alarak, Firdevs Hanım’ın başında Kur’an okumaya başlamıştı. Bu arada lodos şiddetini giderek arttırmaktaydı. Rüzgarın sokakta çıkardığı uğultular adeta köpek ulumasını çağırıştırmaktaydılar. Lodos o denli hızlı esiyordu ki, ölünün hemen üzerindeki ampulün ışığı titremekteydi. Belki de, kısa bir süre sonra, elektrikler kesilecekti. Kur’an okumaya bir süre ara veren; saçları hayli kırlaşmış yaşlı kadın, yavaşça yerinden kalkmış ve masanın üzerindeki sürahiden, kırmızı benekli bardağa su koymuştu. Tam suyu içmek üzereyken, ölünün göğüs bölgesindeki bıçağın hafifçe titrediğini görmüştü. Çok güçlü bir kadın olan Atike Hanım, önce bunun bir göz yanılması olduğuna hükmetti. Lakin, çok kısa bir süre sonra da, kefenin altındaki merhumenin sol bacağının titrediğine şahit oldu. Ardından, bu titreyişler başladıkları gibi birden bitmişlerdi. Hanımefendi, şimdiyse, bunların kas boşanmasından olabileceğine hükmetti zira insanlar öldükten, yirmi dört saat sonra bile, böyle şeyler olabiliyordu…

Atike Hanım, soğukkanlılıkla tekrar sedire oturmuş ve Kur’an- ı Kerim okumaya, bıraktığı yerden devam etmekteydi. Tam o esnada, hanımefendinin gözü bu kez, ölünün birbiri ardına defalarca seğreyen sağ koluna takılmıştı. Ölü gözü gibi yanan ampülün; insanın yüreğine kasvet ve korku salan sarı ışığı altındaki kefen kımıldamaktaydı. Atike Hanım, artık bunun kas boşanması olmayabileceğini de düşünmekteydi zira ölünün vücudundaki muhtelif bölümler aralıklarla birbiri ardına seğirmeye başlamışlardı. Ve bu seğirmeler, Atike Hanım’a, ölünün acı çektiğini düşündürmekteydiler. O an, Atike Hanım’ın aklından, Firdevs Hanım’ın, yaşarken yaptığı hırsızlıklar bir film şeridi gibi geçse de, hanımefendi bu düşünceleri zor da olsa, zihninden uzaklaştırmayı başarmıştı. Ardından da, sabaha değin Kur’an okumaya devam etti…

Cenaze Namazı kılınmıştı. Peşi sıra, avludaki musalla taşındaki Firdevs Hanım’ın tabutu, omuzlarda mezarlığa taşınmıştı. Güneşli ve çok sıcak bir eylül günüydü. Merhumenin kefene sarılmış cansız bedeni, toprağa verilmişti. Merhumenin başındakilerin tam mezarı toprakla kapattıkları sırada, herkesi şaşkına çeviren kara bulutlar bir anda gökyüzünü kuşatmışlardı. Hemen ardından da, tarifi imkansız bir öfkeyle yağmur yağmaya başlamıştı…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Alper beyaz 6 yıl önce

Yüreğine sağlık

Misafir Avatar
Melih Uludağ 6 yıl önce @Alper beyaz

Çok teşekkür ediyorum Alper Bey.

Beğenmedim! (0)