Genç kız sabaha kadar uyuyamamıştı. O gece uyuyamayan hiç şüphe yoktu ki sadece ince yüzlü genç kız değildi. Babası ve ağabeyi de sabaha kadar gözlerini kırpmamışlardı. Aysu, saat tam dokuzda açıklanan üniversite sınav sonuçlarına ulaşabilmek, çok istediği Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesini kazanıp kazanamadığını öğrenebilmek için masa üstü bilgisayarın açma düğmesini adeta kırarcasına açtı. 50 yaşına yakın, kır saçlı Nazmi Bey ve eczacılık fakültesi son sınıf öğrencisi oğlu Müjdat da soluk almadan bilgisayarın açılmasını bekliyorlardı. Bilgisayarın ekranında pek lazımmış gibi: “bilgisayarınız güncellenecek, lütfen kapatmayınız." uyarısı beliriverdi. Kalıp ustası Nazmi Bey, çocuklarına heyecanlı bakışlarla baktıktan sonra hiç de sessiz sayılamayacak bir ses tonuyla: “la havle.."  çekti. Neyse ki bilgisayar, onlarla fazla uğraşmaya niyetli değildi. Topu topu iki dakikalık güncellemeden sonra açıldı. Ev halkı derin bir oh çekti. Güler yüzlü genç kız, çabuk çabuk sınav sonuçlarının açıklandığı sayfayı açtı. Aday numarasını yazdı. Binlerce üniversite adayı. aynı anda, aynı sayfaya girdikleri için işlem yavaşladı. Lakin bu yavaşlama çok da uzun sürmeyecekti. Bunu da biliyorlardı. Biliyorlardı bilmesine lakin gene de zaman o an kendileri için dipsiz bir kuyu gibiydi. Saniyeler dakikalara, dakikalar da saatlere dönüşmek için hiç zorluk çekmiyorlardı. Bir on dakika kadar beklediler. Yaşadıkları heyecan sözcüklerle anlatılır gibi değildi…

Ekranda Aysu’nun sınav sonucu belirdi: “Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi" Genç kız kendini tutamadı. Çılgınca bağırdı. Nazmi Bey de, gözyaşlarını tutamadı. Yavrusunun yanaklarını avuçları arasına alarak onu alnından öptü. Yıllarını çocuklarına iyi bir gelecek verebilmek için sadece çalışarak, çoğu zaman da fazla mesaiye kalarak geçiren ustanın ardı arkası kesilmeyen sevinç gözyaşları güzeller güzeli kızının sevinç gözyaşlarına karışıyordu. Müjdat’ın da bu sevgi yumağına katılmak için kaybedecek bir saniyesi bile yoktu. Koca cüssesiyle kız kardeşine ve babasına sarıldı. Sarıldı sarılmasına lakin adamcağız artık yanında bir çocuk gibi kaldığı oğlunun bu ani hareketiyle dengesini sağlayamadı sendeledi. Tam düşüyordu ki; Müjdat onu yakaladı. Başını babasının omuzuna koydu. Böcek böcek ona baktı. Öyle komiktiler ki, Aysu, üniversitede istediği, en çok istediği yeri kazandığını unuttu. Kahkahayla gülmeye başladı…

O akşam bu ışıltılı haberi kutlamak için sık sık yaptıkları gibi pizza yemeye gittiler. Yaşadıkları şehirdeki bir alışveriş merkezindeki pizza salonunda keyifle siparişlerini verdiler. O akşam pizzacıda iğne atılsa yere düşmeyecek gibiydi. Her zaman kalabalık olurdu ama o akşam daha bir başkaydı. Belki de oğulları ya da kızları üniversiteyi kazanan pek çok aile de bu güzel haberi kutlamak için pizzacıya gelmişlerdi. Yarım saate yakın bir süre geçmiş ancak pizzalar hala gelmemişti. Lakin Nazmi Bey, Aysu ve Müjdat için bu hiç de sorun değildi. Zira o kadar mutluydular ki; bırakın yarım saati, bir saat bile servis yapılmasa umurlarında olmazdı. Onlar sohbetin tadını çıkarmakla meşgullerdi.. Sohbet ederlerken iki öndeki masa boşaldı. İnsanlar hesaplarını ödediler ve salondan çıktılar. Çok geçmeden o masaya dört kişilik bir aile oturdu. Çok suratsızlardı. Nazmi Bey gibi ellisine yakın, boynu neredeyse omuzlarına yapışık gibi duran kilolu bir adam, çevresindeki insanları ağzını kıvırarak süzen ve makyajını neredeyse bir haftalık yapmış gibi duran bir kadın, kibirde kendisinden aşağı kalmayan, uzun saçlı bir genç kız ve bir delikanlı vardı. Lakin delikanlı, onların hiçbirine benzemiyordu. Güler yüzlü bir delikanlıydı bu delikanlı. Aysu, arkası onlara dönük olduğu için onları göremiyordu. Nazmi Bey ve Müjdat ise bu aileyi göz ucuyla izliyorlardı. Arada birbirlerine göz kırparak, etrafa küçük dağları kendileri yaratmış gibi bakan bu evlere şenlik aileyi süzüyorlardı. Aysu, babasına lavaboya gideceğini söyleyerek ayağa kalktı. Dakikalardır babasının ve ağabeyinin çaktırmadan tiye aldıkları kadının yanından geçerken genç kızı gördü. Kız, Aysu’nun mezun olduğu liseden sınıf arkadaşıydı. Okul zamanında samimi değillerdi. Olamazlardı da çünkü bu nobran kız, sürekli olarak zenginlikleriyle öğünür, aklı sıra arkadaşlarına hava atardı. Bu yüzden hemen hiçbir arkadaşı tarafından da sevilmezdi. Ayrıca bu kız, Aysu’nun başarısını her zaman kıskanır; babasının bir kalıp ustası olduğunu bildiği için, sanki kalıp ustası olmak utanılacak bir şeymiş gibi Aysu’yu sınıfta küçük düşürmeye çalışırdı. Lakin buna hiç muvaffak olamazdı. Tam tersine onun bu aşağılık hareketi arkadaşları tarafından hemencecik cezalandırılır ve kendisi bozum olurdu. Her şeye rağmen artık liseyi bitirmişlerdi ve bu tesadüf olmasaydı belki de birbirlerini hiç göremeyeceklerdi. Buna istinaden, Aysu, henüz kendisini görmeyen lise arkadaşının sandalyesinin yanında durdu. Ona içten bir şekilde: “Merhaba Pelin.." diye seslendi. Masadaki herkes bir anda Aysu’ya baktı. Okul yıllarından beri diş bilediği Aysu’yla karşılaşmak Pelin’in ona karşı duyduğu hırsı kamçılamıştı. Bu karşılaşma belki de üç yıllık lisedeki yenilgisinin rövanşı olabilirdi. Gözleri kötülükle parladı. Sandalyesine yaslandı. Ona zoraki bir: “merhaba” dedi. Sonrasında küstah bir tavırla; az ötede kendilerini sevgi dolu bakışlarla izleyen Nazmi Bey’e ve Müjdat’a şöyle bir bakarak ve onların da duyabileceği bir sesle: “Hani şu kalıp ustası baban mı, oradan bize sırıtıp duran.." dedi. Bu sözün üzerine kızın masasındaki herkes şaşkınlıkla birbirinin suratına baktı. O esnada bir süredir neşeyle bakan Nazmi Bey’in yüzüne tarifsiz bir keder yerleşti. Utandı. Hafifçe başını öne eğdi. Müjdat, olduğu yerden bu insan müsveddesi kıza nefretle baktı. Şok kısa sürdü. Aysu çabucak kendini toparladı ve rakibini nakavt eden bir boksör edasıyla kendisine alaylı alaylı bakan kıza hayatı boyunca unutamayacağı şu cevabı verdi: “Pelin, sen bir zavallısın.. Aklınca beni; babamın, canım babamın bir kalıp ustası olduğunu söyleyerek küçük düşürecek ve utandıracaktın.. Bak şimdi beni iyi dinle: Ben senin o aşağıladığın; bana hem babalık hem de annelik yapan, beni ve ağabeyimi en iyi okullarda okutabilmek için hiç durmadan çalışan babamın o nasırlı ellerini her zaman öptüm ve son nefesime kadar da öpeceğim. Ben onunla her zaman gurur duydum. Gözlerimi açtığım anda insanlığı ondan öğrendim. Ve yine onun sayesindedir ki bugün canım babamın her zaman kazanmamı istediği Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesini kazandım.."

Aysu’nun bu muhteşem sözleri üzerine, Pelin’in gardı bir anda düştü. Abandone olmuş bir boksörden farksızdı. Nazmi Bey ise mutluluktan ağlıyordu…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.