12 Eylül öncesi ülkemizin o hazin günleri.
Anadolu baştanbaşa bir kardeş kavgasına mahkum edilmiş.. Her gün sağdan soldan onlarca gencimiz bir şekilde birileri tarafından katlediliyor. Sadece gençler değil, tüm öğretmenler, polisler başta olmak üzere devletin neredeyse her kurumu ikiye bölünmüş.. Polis Teşkilatı da bölünmüş ve ülkücü genç devrimci polisin ya da devrimci genç ülkücü polisin eline düştü mü vay haline.. Vay ki, vay !.. 

Ne zaman o döneme ait bir “polis” ve “işkence” tabiri öne atılsa, aklıma hep bir traji-komik olay gelir..
Bir faili meçhul öğrenci cinayetinin araştırmasını yapan polis ekibi, şüpheli gördüğü bir genci gözaltına alır ve biraz da şiddetle sorgulamaya başlar.. Artık çocuğa ne yaptılarsa bunaltırlar iyice.. Dayak ve baskıdan beyni pelteleşen genç bir an kafasını kaldırır ve yalvarır;
“tamam ağbi, kurban olayım  artık vurmayın.. İtiraf ediyorum. Cinayeti ben işledim. Hatta ötesini de söyleyeyim Kenedi’yi de ben vurdum ağbi.. Billahi Kenedi’yi de ben vurdum itiraf ediyorum..”
 
Polis şaşkındır; "15 yıl önce yani 1963 yılında öldürülen Kenedi’nin katili olduğunu” dahi söyleyen bu genci serbest bırakırlar.. Zira genç henüz 20 yaşında bile değildir.. Yaptıkları zorlamanın dozunu arttırdıklarını ve gencin gerçekten masum olduğuna inanmışlardır artık..
 
12 Eylül’den sonra bazen geriye baktığımda o kaos günlerini hatırlarken; bu ve benzeri o kadar çok olay var ki, güleyim desen gülünmez, ağlayım desen ağlanmaz.. Yok öyle değil, “ağlayım desen ağlanır..”
Yürekler acısı bir film senaryosu gibi.. Arada bir gülünecek şeyler bulsanız da bu anlattığım gibi o devre gençliğinin hatıralarında çok şeyler var.. Neyse, konumuz bu değil.. Asıl konumuz o işkence altında itirafta bulunan gencin bahsettiği isim, “Kenedy..”

John Fitzgerald Kenedy.. 
Ve yarım asırdan beri birilerinin hep üzerini örterek gizlemeye çalıştıkları “Kenedy  Suikasti..”
 
Haydi biraz anlatayım isterseniz;
Amerika’nın Massachusetts  eyaletinden 1952 yılında senatör olmuş, daha sonra da yani 1960 yılında Demokrat Partiyi temsilen  ABD  Başkanı seçilmiş,  43 yaşında ve Amerika’nın en genç başkanı ünvanını almış Kenedy..
ABD ile Rusya arasındaki soğuk savaşın en kesif günleri..
Kenedy hem Amerikan tarihinin en genç başkanıdır, hem de inançları yönünden bir Katolik’tir. Ve bu yönden de Amerikan tarihinin ilk "Katolik Başkanı" sıfatını da taşımaktadır.  Amerikan Devleti üzerinde hegemonya kurmak isteyen, yahudi kökenli birkaç güçlü aile tarafından hiç sevilmeyen bir Katolik Başkan’dır O..
Bizim de yaşımız tutmaz ki gördük ve gördüğümüzü anlatalım desek.. Ancak bu konuyu farklı zamanlarda defalarca incelemiştim. Her defasında neredeyse her kaynakta benzeşen ya da çoğu örtüşen bilgileri not alıyordum. Birgün lazım olur diyordum ki, birgün dediğim de bu günmüş..

O, İngiltere’de büyükelçilik yapmış olan babası Joseph Kennedy gibiydi..
Babası da Yahudileri hiç sevmeyen bir katolikti ve bazı kaynaklara göre bu nedenle İngiltere’deki büyükelçilik döneminde çok mücadeleler vermiş hatta birçok saldırıya maruz kalmıştı. Hülasa O da babası gibi Yahudileri hiç mi hiç sevmiyor, onlarla uyumlu olamıyor ve geçinemiyordu. Ona göre Yahudi işadamları, Amerika’nın gelişmesinde ciddi birer engeldiler. Amerikan Devleti üzerindeki etkileri hep rahatsız ediciydi..   
 
22 Kasım 1963..
Zarif eşi Jacqueline ile birlikte Washington-DC’den uçakla Dallas’a gelmişti.  Dallas valisi Connaly karşıladı Onları; birlikte sakin ve muhkem bir kahvaltı yaptılar. O gün Dallas halkına hitab edeceklerdi.  Limuzin marka makam otosuyla  6 araçlık bir konvoyun en sonunda yer aldılar. Başkan ve Vali başlarını sanroof'tan çıkartarak halkı selamlıyorlardı.. Önde arabalı ve motosikletli korumalar, etraflarında da devletin sivil ajanları yer almıştı. Kortej ilerlerken Onların aracı Elm Caddesi’nden Houston yönüne doğru ani bir dönüş yaptı. Birden silah sesleri duyulmaya başlamış ve Kenedy’ye el sallayan halk paniklemişti. Peşpeşe 6 silah sesi yankılandı cadde boyunca.
Kaynaklardaki örtüşen bilgilere göre; Birinci mermi, arabayı komple ıskalar ve alt geçitte bekleyen Edmund Harris adlı taksi şoförünün kulağını parçalar. İkinci mermi, Kennedy’i tam omuzundan vurur. Üçüncü mermi ön koltuktaki Vali Connaly’nin omuzuna isabet eder. Dördüncü mermi, Kennedy’nin ensesinden girer ve göğsünden çıkarak ön koltuktaki  Vali Connaly’nin sırtına isabet eder. Beşinci mermi, aracın dikiz aynasını kırar.. Altıncı mermi ise, Kennedy’nin tam kafasına gelir.. Bu sahne de, Başkan’ın son nefesini vermesine sebep olur..

Yapılan araştırmalara göre Kennedy’i  vuran Lee Harvey Oswald adlı bir kişidir. Adı geçen Rus yanlısıdır. Ve tek katilin O olduğu ileri sürülür.. Polisinden savcısından gazetecisine kadar iddialar böyledir. Oswald, Texas Okul kitapları bürosunun altıncı katındaki pencereden İtalyan yapımı bir snipper / suikastçi  tüfeği ile altı defa ateş etmek suretiyle başkanı katletmiştir.
Adı geçen vatandaş gözaltına ve sorguya alınır. Yapılan balistik incelemelere göre birden çok sayıda katil snipper’in olması gerekirken iş Lee Harvey Oswald’e yüklenir. Daha sonra anlaşılır ki delil sayılabilir çoğu materyal birileri tarafından yok edilmiştir.

Tüm bunların ötesinde soruşturma ve yargılama aşamasında tespit edilen 57 kişi de muhtelif tarihlerde ya kaza ya da intihar gibi eylemler sonucu ölü bulunmuşlardır. Düşünebiliyor musunuz aynı olayın 57 adet tanığı var ve her biri tek tek yok ediliyor.. Yani tam bir “Elm Sokağında Kabus” filmi gibi..

Peki katil zanlısı Lee Hervey Oswald’e ne oldu ?
O gariban da sıradan bir komünistti ve suikastten 2 gün geçtikten sonra getirildiği adliyenin çıkışında; çok ilginçtir ki devletin yüzlerce polis ve ajanının ortasında korunur haldeyken bir bar’ın işletmecisi olan Jack Ruby adlı yahudi bir vatandaş tarafından öldürülmüştür. Tutuklanan Ruby de işlediği bu cinayeti ”komünistlerden Amerika’nın aldığı intikam” olarak tarif eder.
  
Kenedy’nin katli ile ilgili tüm deliller sabote edilmiş; Eşi Jacqueline ve kardeşi Robert ile birlikte ailesi kafasına isabet eden kurşunla ilgili otopsi talep etseler de; ilgili devlet birimleri konuyu “kafasının kesilmesi” gerektirdiği nedeniyle kabul etmemiş, cenazesi bir şekilde alelacele toprağa verilmiştir.  

Evet, 1960’ların Amerikası.. Bizim 60’lı ve 70’li yıllarımızı da nasıl anımsatıyor.. Faili meçhule çıkardın mı, iş biter; mefta kim olursa olsun..

Bununla da kalmıyor; J.F.Kenedy’nin yukarıda bahsettiğim kardeşi olan bir de  Robert Kenedy vardır. O da senatördür ve abisinin katlinden sonra başkan adayı olunca, bir basın toplantısı esnasında Filistinli bir genç tarafından tabancayla vurularak O da öldürülür.. Bu genç de bazı kaynaklara göre Filistin doğumlu olmakla birlikte İsrail’in sadık bir adamıdır.    

İşte böyle..
Yıllarca  çok sayıda makaleler, haberler, kitaplar yazıldı.. Her birinde  benzeşen ve örtüşen noktalar.. Doğrusu kendim de çok sayıda yerli / yabancı kaynakları araştırdım. Olayı aşağı yukarı aynı mahiyette anlatan çoğu kaynağın içerisinde beni şahsen net bir kanaate götüren bir iki yer oldu. Ki onlara müteşekkirim.. Şimdi bu vesileyle öyle kulak dolgunluğunda bilgi sahibi olan bir kısım okuyucularımın ve daha önce merak etmemiş bir kısım genç kardeşlerimizin de “Kenedy Suikasti” konusunda bu şekilde biraz da olsa aydınlanacaklarını umuyorum.  
 
İyi  de o koca global güç Amerika’nın bu tarihi devlet başkanını aslında kimler ve neden katletmişti ?..
İşte asıl aydınlanması gereken bu nokta idi.. Benim bu konuda bir tereddütüm kalmadı ve yeterince kanaate vardım.  
O bilgiler ve oluşan kanatlerimi gelecek ilk yazımda sizlerle de paylaşacağım.. Ancak çok da şaşırmayacaksınız eminim; zira tarihte gölgede bırakılmış çok olay; her nedense hep aynı kapılara çıkıyor..

Sağlıcakla kalın..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.