Betona yenik düşen şehirlerimizde doğal güzellikler biçildi, genel görüntüleri ve silueti bozan yapılaşmaya göz yumuldu, estetik hep pas geçildi.

Şöyle geriye doğru dönüp bir bakın yaşadığınız kentlere, doğup büyüdüğünüz yerlere benzemiyorlar değil mi? Değişim elbette olacak ama ana dokuyu bozan değişimler, o şehirleri yaşanır olmaktan çıkarıyor artık.

Göçler, altyapı noksanları, trafik faciası, çöp problemi, rant zorlamaları, yaz-boz tahtası haline getirilen imar planları filan, güzelim şehirlerimizin canına okudu. Hele akılalmaz bir doğa katliamı ve yeşil düşmanlığı, inanılmaz boyutlara taşarak, şehirlerimizin renk ve fotoğraflarını değiştirdi.

Çarpık ve sağlıksız demokrasi anlayışımız sonucu geldik bu günlere. İktidarlar yasalara göre değil, kafalarına göre yönettiler şehirleri. Diledikleri gibi oynadılar imar planlarıyla. Yatırım diye saçma sapan ve gereksiz işler yaptılar. Hayatlarında üç kazı gütmemiş insanları, sandıktan çıktılar diye Belediye Başkanı yapınca, bir şirket bile yönetmemiş kişileri Çevre-Bayındırlık-Şehircilik bakan koltuğuna oturtunca, kasabaların ve kentlerin altını üstüne getirdik.

Akıllı ülkelerin yani Batı dünyasının ve Okyanus ötesi Latin Amerika ülkelerinin bazıları, belediye başkanlığına

aday olacakları 6 aylık bir devlet eğitiminden geçiriyorlar. Ancak, bu eğitimi başarıyla tamamlayanlar Başkan adayı olabiliyorlar. Bizde öyle mi, Sivas’ın ötesine geçip Başkanların çoğunu tanıyınca, yönetim felaketini daha iyi anlıyorsunuz. Kahveden çıkıp koltuğa oturan çok sayıda Belediye Başkanımız var. Bakkal hesabından bile anlamayanların çokluğuna Sayıştay raporlarında kolayca rastlanıyor.

Elimde imkân olsa, şehirlerimizi yöneten Belediye Başkanlarının ev ve balkonlarında çiçek var mı diye araştırmak isterdim. Ama eminim ki, çoğunda yoktur. Olsa bile ya Belediyede işi olanların gönderdikleri ya da aile ve dost ziyaretine gelenlerin getirdikleri çiçeklerdir onlar. Yeşil ve çiçek sevgisi olmayanların yönettikleri belediyelerin sayısını azaltmamız gerekiyor. Şehirlerimizi yeşile kavuşturmamız, oksijen kaynağı olan ormanlarımızı korumamız, ağaçlarımızın tek bir dalına bile dokunmamamız lazım.

Milletin şöyle çıkıp hava alacağı, gözünü ve ruhunu dinlendireceği, renkli çiçek ve bitkileri zevkle seyredeceği yemyeşil parklara ihtiyacı var. Bunların yenilerini her yere yapmamız gerekirken, mevcutlarını bozarak betona buluyoruz. Güzelim Gülhane Parkını bile rezil ettik. Üçüncü Havaalanı yapacağız diye İstanbul’un oksijen deposu son ormanlarını da kestik. Hangi şehrimizde şöyle mükemmel bir parkımız var söyler misiniz? Avrupa’nın her tarafı yeşil parklarla dolu. Biz niye yapamıyoruz ki…? Harika ağaçları, muhteşem ormanları kesiyoruz, sonra da kalkıp yenilerini diktik,milyonlarca fidanı toprağa verdik diye öğünüyoruz. Ört ki ölem. O fidanların büyümesi en az 50-60 yılı alır.O sürede kim öle kim kala…?

Bu yazıyı yazmamın sebebi, Ege bölgesindeki belediye başkanlarının doğayı koruma kararı almalarıdır. Bu saatten sonra başkanlarımıza ancak “Günaydın” diyebiliriz. Bugüne kadar neredeydiniz, yeşilin bitimine yakın mı verilir böylesine önemli bir karar? Neyse, buna da şükür, hiç değilse bundan sonra mevcudu korur ve bitki örtümüzü daha fazla ranta kurban etmezler inşallah.

Yeri gelmişken bir hususu daha belirtmekte yarar var. İşin kolayına kaçıp, kamuya ait park yapılabilecek yerleri betonla kaplamak yerine toprak halinde bırakmak lazım. Özellikle, Ege kentlerinin mini parklarının çoğu taşlarla kaplanmış. Sıcakta o taşların kızıp, cehennem ateşine dönüştüğünü bile düşünmüyorlar. Taşların yerine toprakta mıcırla geçiş yolları yapılsa ve çiçek tarhlarıyla bezenmiş bir peyzaj yaratılsa daha güzel olmaz mı?

Ege bölgesi belediye başkanlarına bir önerim var. Yönettikleri kentlerin cadde ve sokaklarının makyajını, güzelleşmesini ve çiçeklenmesini kadınlarımıza bıraksınlar. Her bölgeyi kadınlardan oluşan komitelere teslim etsinler. Görecekler ki, kadın elinin değdiği her yer, erkeklerinkinden çok daha başarılı ve mükemmel olacaktır.

Ayrıca Ege belediyeleri, ağaç-bitki-çiçek ve çalıları üretecekleri seralar yapabilirler, çok düşük maliyetli renkli bitkiler yetiştirebilirler. Örneğin zakkum, Japon ve Çin gülü, pembe gavura, begonvil, limon servi ve Meksika petunyası üretimi çelikten çok kolay olup, alınacak sonuçlarla Ege’nin tüm yaşam alanları rengarenk hale gelir. Ayrıca bu bitkiler, kışın da şiddetli soğuklardan etkilenmezler. Hele üzerinde 7 ay çiçek taşıyan ve ciddi bir bakım istemeyen 5 değişik renkli zakkumlar, hem çit ve hem de yol refüj perdelemelerinde mükemmel görev yaparlar.

Egeli belediyeler el ele vererek, bu mükemmel bölgeyi muhteşem bir şekilde ve çok az bir masrafla süsleyebilirler.

Bizden söylemesi…

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.