Çağımızda Avrasya ve Merkezi Asya olmak üzere siyasi coğrafya olarak yakın gelecekte dünya hâkimiyetinin belirlendiği bir alan olacaktır. Türklerle komşu milletlerin de yaşadığı Avrasya, Avrupa’nın Asya’ya siyasi anlamda katılması ile daha da önem kazanacaktır. Bu bakımdan Alman Coğrafyacı Aleksander von Humboldt tarafından kullanılan Avrasya terimi, sadece Rusya ve Kafkas bölgesini içine alan bir toprak parçası değil aynı zamanda Çin’den Avrupa’ya kadar uzanan geniş bir bölgeyi kapsayan büyük bir alandır.

Avrasya’yı ilk anımsatan Eski Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev olmuş ve Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan gibi ülkelerin diğer komşularıyla birlikte ticari, kültürel ilişkilerini geliştirmeleri gerektiğini, Avrasya’daki birliğin ve istikrarın ancak böyle sağlanabileceğini ifade etmişti. Ana kıta olarak da adlandırılan Avrasya, 21. Yüzyıl’da sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi açıdan cazibe merkezi olmaya adaydır. Çünkü dünyanın ve insanlığın geleceği Asya’da şekillenmektedir. Türkiye’de bu değişimden etkilenecek devletler arasındadır.

1996’da Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın oluşturduğu Şangay İşbirliği Örgütü ilk öncü harekettir. 2001’de Özbekistan, 2017’de Hindistan ve Pakistan’ın da bu işbirliğine katılmasıyla üye devletlerin sayısı 8’e çıkmıştır.

2009’da kurulan Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan ve dünya nüfusunun %40’ını - yani 3,6 Milyarlık insan nüfusunu - ve dünyanın %20 milli hasılasını teşkil eden BRICS ülkeleri de yükselen bir gücü ifade etmektedir. Örgüte bağlı BRICS Kalkınma Bankası, 2015 yılında Şangay’da faaliyete geçmiştir.

2015 yılında temeli atılan siyasi ve ekonomik diğer bir birlik ise Avrasya Ekonomik Birliği’dir. Birlik; Belarus, Ermenistan, Kazakistan ve Rusya tarafından kurulmuştur.

Rusya ve İran; dünyada tespit edilmiş doğalgazın %43’üne sahiptir.

AB’nin enerji alanında %50’nin üstündeki dışa bağımlılığı, günümüzden iki yıl sonra, 2020’de %80’e çıkacaktır. Gaz bağımlılığı çoğunlukla Rusya’yadır. Bu sebepten dolayı Almanya, enerji olarak bağlı bulunduğu Rusya’ya ABD’den daha yakın durmaktadır.

Tarihi zenginliğin itici gücü İpek Yolları’nı “Bir Kuşak, Bir Yol” ticaret ağı projesiyle kara ve deniz yolunu aktif hale getirmek isteyen Çin, İpek Yolu’na sınırı olan 60 ülke ile diyaloğunu artırmaktadır. ABD 1999 yılında sırf bu yüzden “İpek Yolu Strateji Yasası” belirlemişti. Çünkü İpek Yolu, bugün enerji yoludur. Ne Rusya ne de Çin, bu yolun kontrolünü başkalarına vermek istemiyor. Tarihte İpek Yolu’nun korumak Türklere düşmüştür. Bugün “Bir Kuşak, Bir Yol” projesinin de korunmasını kendisiyle dost olan ülkelerle birlikte Türkler yapmalıdır.

Çağımızda dünyada küresel güçler çoğalırken, küresel farkındalığa da anlam veren devlet aklı çoğalmaktadır. Her devlet paralı güçlerin, hükümetleri ve yöneticileri nasıl kontrol ettiğini iyi bilmelidir. Çünkü:

a) Yönetimin etrafında paralı bir aristokrasinin artması, ülkelerin hürriyeti için büyük tehlike arz edebilir.

b) Güçlülerin ve zengin şirketlerin çıkarcı amaçları doğrultusunda politika üreten hükümetler, kuralları yozlaştırabilir.

c) Devletlerin milli borçları çok tehlikeli olduğu gibi aynı zamanda korkulacak boyutlara ulaştırılmamalıdır.

d) Bankerlerin her türlü aldatma, şiddet, korkutma ve suiistimallerine dikkat etmek gerekir.

e) Parayı kontrol edenlerin sanayi ve ticaretin gerçek sahipleri olduğu unutulmamalıdır.

f) Devlet dokunulmazlığı altında bulunan görünmez güç odakları, devletlerin kontrol mekanizmalarında yer aldıkça milleti tek merkezden yönetme anlayışı da milletin gelişmesine engel olabilir.

g) Dünyanın ekolojik dengesinin bozulması, gelir dengesinin alt üst olması, insanlık ve kutsal insan varlığı; küreselleşme idealinin ilgi odağında değildir.

h) Küresel güçler genelde dini inançları, ulusal yapıları ve etnik kimlikleri kendi çıkarları için kullanabilirler.

Albert Schweitzer, bundan yüz yıl önce şöyle bir uyarıda bulunmuş ve insanlığı şöyle uyarmıştı: “İnsanlar gerçeği görme ve önlem alma yeteneklerini kaybettiler. Dünyayı yok ederek kendi sonlarını hazırlıyorlar.”

Çağımızda dünya gidişatının durumu aynen böyledir. Umursamazlık, bencillik, adaletsizlik, saygısızlık, sömürü düzeni ve bilgisizlik…

Bunun için Türk Dünyası’nda bulunan devletler, medeni dünyada başkaları tarafından kontrol edilen ve yönetilen kötü hükümetlerle değil kendini alanında en iyi şekilde yetiştirmiş, dürüst, vizyonlu, çalışkan, ileriyi gören devlet adamları ve ekip çalışmasıyla yönetilmelidir.

Stratejik ortak ABD tarafından sıkıştırılmak istenen Türkiye ve bağımsızlığına kavuşan Türk devletleri, bu baskıyı aşabilmek için gereğini yapmalı, milli önlemlerini almalıdır!

Günümüzde yaşanan ekonomik krizi Avrupa ve Doğu ülkeleriyle müşterek çalışarak aşmak mümkündür.

Türkiye’nin yapması gereken en önemli konular; Astana Süreci’ni kuvvetlendirerek sürdürmek, İran’a yönelik ambargoya iştirak etmemek, Irak’ın toprak bütünlüğü için Bağdat ile daha yakın ilişki içine girmek, Suriye’nin toprak bütünlüğünün tesisi için Şam ile iyi ve kalıcı bir diyalog başlatmak, Türk Dünyası ile diyaloğu artırmaktır!

Her şey bunlarla da sınırlı olmamalı. Bunlar dışında; Akdeniz İttifakı’nı yarmak için Kahire ile görüşmeye başlamak, Avrupa’nın doğusu ile bozulan ilişkileri tekrar düzeltmek, Almanya, Azerbaycan, Çin, Hindistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan, Özbekistan, Pakistan ve Rusya ile ekonomik ilişkileri ve siyasi dengeleri geliştirmek gerekiyor.

Güneşin doğudan doğduğu gibi dünya da doğudan dönmeye başladı! Ekonomi ve siyasetin günümüzde Doğu ülkelerine kaymış olduğunu çoktan fark etmeli, strateji ve uygulamaları ona göre yönlendirmeliyiz.  

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.