Bu hafta Atatürk'ü anma haftası idi. Atatürk'ü ve 19 Mayısı köşe yazımda anlatmıştım. Türk'ün atası Atatürk'ü anlatmak için o kadar çok sebep var ki, her bir yönünün anlatmakla bitmeyecek kadar geniş ve zengin olduğu bilinmektedir. Bu yazımda da Atatürk'ü anılarla anlatmak istiyorum

Atatürk'ü, sizlerin de bildiği pek çok veciz sözüyle, anlatmak istedikleriyle anlamanız ve değerlendirmeniz mümkündür. Türklüğüyle övündüğü sözleri, cumhuriyetin erdemleri, bağımsızlık, egemenlik vurguları; dil, tarih, sanat, spor, eğitim vs gibi pek çok konudaki sözleri günümüze ışık tutmaktadır.

Bakın, "Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur. Kudretsiz dimağlar, zayıf gözler hakikati kolay göremezler" sözleri, anlayanlar için ne kadar anlamlıdır.

O, cepheden cepheye koşan asker, komutan olurken, düşmandan kurtardığı vatan toprağında yeni bir devlet kuran lider, önder olmuştur. Sanayi ve tarım alanındaki gelişmemizin mimarıdır. Yönetiminde ilke ve inkılaplarıyla büyük devlet adamlığının yanında, eğitimde başöğretmenliği, sanata ve spora hayranlığı, kadın haklarını önemsemesi, demokrasi ve insan hakları anlayışıyla son yüzyılın en büyük lideri ünvanı ile yaşamaktadır. Bir başka devletin liderinin bu ünvanı alması da mümkün görülmemektedir.

Atatürk'ü anlamak ve anlatmak konusunda samimi ve dürüst olmak gerekir. "Vatan" ve "millet" sevgisiyle ilgili şu iki anısı, Atatürk'ü ne güzel anlatmaktadır.

Atatürk, vatanını çok severdi: İngiliz Kralı Eduard, Türkiye'ye gelmiş. Sahilde, kayıktan inerken sarsılmış, düşerken eli toprağa değmiş. Atatürk, elini uzatıp kaldırmak istemiş. Kralın, mendili ile tozlanmış elini silmesine fırsat vermeden elinden tutarak, "majesteleri, verin elinizi, o, benim vatanımın toprağıdır, elimi kirletmez" demiş.

Atatürk, milletini çok severdi: Bir gün, yabancı devlet adamlarını Türkiye'ye davet etmiş. Akşam yemeği yenirken servis yapan garsonlardan birinin parmağı, tuttuğu tabaktaki yemeğe değecek gibi olmuş. Bunu gören Fransız delegesi tiksintiyle gülmüş. Durumu fark eden ve anlayan Atatürk, "beyefendi, ben bu millete her şeyi öğrettim de hizmetçilik yapmasını öğretemedim" demiş.

Atatürk'ü çok iyi tanımalıyız. Dünya siyasetinde, "ezen düzen" sisteminde, ona, ne kadar çok ihtiyacımız olduğu bir gerçektir.

Kendisine sert sert bakan genç bir Yunan subayı Atatürk'ün dikkatini çekiyor. Yaverine, "sor, öğren" diyor. Yaveri, "paşam, bu adam Çanakkale'de babasını öldürdüğünüzü söylüyor." Atatürk de, "babasının Çanakkale'de ne işi varmış, sor bakalım" diyor.

Ankara, Ulus meydanını bilirsiniz. Ben de, ilkokulu Ankara'da okuduğum için çok iyi bilirim. Bu cadde çok geniştir. Atatürk, arkadaşlarıyla birlikte muhabbet masasındadır. Memleket meselelerini görüşmektedirler. Bir ara, iki mühendis yanına gelir. "Efendim, yarın Ulus meydanına yol yapımına başlayacağız. Caddenin kaç metre olmasını istersiniz?" diye sormuşlar. Atatürk, kısa bir düşünme süresinden sonra başını kaldırarak "40 metre yapın" demiş. İki mühendis şaşırmışlar, birbirlerine bakmışlar, biri diğerinin kulağına, "sarhoş olmalı, ne dediğini bilmiyor, yarın yanına uğrarız, ayık kafayla sorarız" demişler. Ertesi gün, Atatürk, çalışma odasında iken yanına girmişler, aynı soruyu sormuşlar. Atatürk de, "ben, size, dün akşam, 40 metre olsun demiştim" demesi üzerine, caddenin 40 metre genişliğinde yapıldığı söylenmektedir.

İleriyi (geleceği) görmek, hazır cevap bilgeliktir, zeka işidir. Atatürk buna güzel bir örnektir. Çünkü alimdir, bilgedir, hatiptir ve çok zekidir.

Mustafa Kemal Atatürk'ün belki de hayatında tek cevap veremediği kişi, Mersin'deki sakallı bir ihtiyardır. Atatürk'ün bu anısı da çok anlamlıdır.

Atatürk, Mersin'e yaptığı seyahatlerden birinde, şehirde gördüğü büyük binaları işaret ederek binaların kimlere ait olduğunu sormuş: Yabancılara (ecnebilere) ait olduğu söylenince Atatürk biraz sinirlenerek "Onlar bu binaları yaparken siz neredeydiniz?.." demiş.


Toplananların arka tarafından bir köylünün sesi duyulmuş:

- Biz mi nerede idik? Biz Yemen'de, Tuna boylarında, Balkanlar'da, Arnavutluk dağlarında, Kafkaslarda, Çanakkale'de, Sakarya'da savaşıyorduk paşam...

Atatürk bu anısını naklederken: "Hayatımda cevap veremediğim tek insan bu ak sakallı ihtiyar olmuştur" der...

Ve, daha anlatmakla bitirilemeyecek kadar pek çok anı...

SÖZÜN ÖZÜ: Millete hizmet yolunda ortaya kalıcı eserler koymuşsanız, yapılması gerekenleri samimiyetle ve iyi niyetle gerçekleştirmişseniz değil yüz yıl, aradan bin yıl geçse de unutulmazsınız. Gönüllerde taht kurmak, öldükten sonra yaşamak ve uzun yıllar hiç unutulmamak ne kadar anlamlı ise vefa da bir o kadar gerekli ve önemlidir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.