Bursa Arena E'Gazete
2016-11-29 18:15:33

Türk Kadını 82 Yıl Önce Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkına Kavuştu

NEVİN BALTA

29 Kasım 2016, 18:15


Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla Osmanlı hukuk düzeninden farklı olarak yeni bir hukuk düzenine geçildi. Eski şer'i hukuktan yeni laik hukuka yönelen Cumhuriyet kadroları medeni bir hukuk sistemine geçmekle toplumun dünyevi ve beşeri ihtiyaçlarına uygunluğu ön plana almışlardı. Bütün uygar devletlerce de kabul edilen hukukun laikleştirilmesi prensibi eski hayat kurallarını özellikle de kadının toplum dışında bırakılması esasına dayanan uygulamayı ortadan kaldırmıştı. Bu yolda atılan en önemli adımlardan biri olan 17 Şubat 1926'da kabul edilen Türk Medeni Kanunu, çağın gereklerine uygun olarak kadının toplumdaki değerini tanımış, özel hayata ilişkin işlerde kadınla erkek arasındaki eşitsizliği ortadan kaldırmıştı. Boşanmanın yalnızca erkeğe tanınması, miras konusundaki eşitsizlik ve şahitlikte de iki kadın bir erkeğe denk sayılması gibi insan haklarına aykırı olan ve kadın haklarına gereken yeri vermeyen Şer’i hukuk sisteminden laik ve medeni hukuk sistemine geçilmesi kadınlara büyük yenilikler getiren önemli inkılaplardandı.

Atatürk Cumhuriyet'i kurarken gerçekleştirdiği inkılap ve reformların başarısını, büyük ölçüde kadın haklarındaki gelişmeye bağlamıştı. Toplumların sosyal yapılarındaki temelin sağlamlığının, kadının iyi eğitilmesi ile kurulabileceğini gözlemleyen Atatürk, 1925'te Kastamonu'da yaptığı konuşmada şöyle der: “Toplumu kalkındırmak istiyorsak, izlememiz gereken daha emin ve daha etkili bir yol vardır. O da Türk kadınını çalışmalarımıza ortak etmek, hayatımızı onunla birlikte yürütmek, kadının, bilimsel, toplumsal ve ekonomik hayatta erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve koruyucusu yapma yoludur.”[1] Bu konuşma ile kadın-erkek eşitliği ilkesini açıkça ortaya koyan Atatürk, Birleşmiş Milletler’in, 20 yıl sonra kabul ettiği Evrensel İnsan Hakları Bildirgesinin 1. ve 2 . maddesi ile yayımladığı ilkeleri, çok daha önce dile getirmişti.

31 Ocak 1923 yılında İzmir'de yaptığı konuşmada şöyle der: “...şuna inanmak lazımdır ki, dünya yüzünde gördüğünüz her şey kadının eseridir ...”[2] Atatürk, 1923 yılının Ocak ayında yaptığı şu konuşmasıyla kadının sosyal statüsünün bir toplumun kalkınması için ne denli önemli olduğunu dile getirmiştir. “...Bir ulus ilerlemek ve uygarlaşmak isterse, özellikle bu noktayı temel olarak benimsemek zorundadır. Kadınlarımız da bilgin olacak ve erkeklerin geçtiği bütün öğretim derecelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlar, toplumsal hayata erkeklerle birlikte yürüyecek, birbirlerinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır ...."[3]

1924 Anayasası' nda yer alan eğitimin birleştirilerek laikleştirilmesi uygulaması ve 3 Mart 1924'te kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretimin Birleştirilmesi) ile ilkokul, kız-erkek ayrımı yapılmaksızın herkes için zorunlu hâle getirildi ve millî eğitim dönemi başlatıldı. Eğitim alanındaki bu büyük atılım aynı zamanda kadına eğitimde fırsat eşitliğini de getiriyordu. Oysa iki cinsin eğitimden eşit olanaklarla yararlanabilme hakkının Almanya'da 1908 yılında, Çin' de ve Mısır' da l929'larda elde edildiğini ve her üç ülkede bu hakkın uzun kadın mücadelesi sonunda kazanıldığını görüyoruz.

Atatürk' e göre laiklik, akılcılıktır, bilimselliktir. Bilimselliği ise genç kuşaklar, eğitim birliği içinde alabilirler. İşte Atatürk'ün bu laik eğitim anlayışı sonucunda ülkedeki okuma-yazma oranı özellikle kadınlar arasında oldukça yükselmiştir. Kadınlardaki okuma-yazma oranı 1935'te % 9.81 iken, 1990'da % 71.95'e yükselmiştir. Erkeklerde ise 1935'te 29.35 iken 1990'da % 88.78 olmuştur.

Medeni Kanun'un verdiği yasal haklarla, 1933 yılında uygulamaya geçilerek, Türk kadını yerel yönetimlerde seçme ve seçilme hakkına sahip kılındı. Türk kadını, milletvekili seçme ve seçilme hakkına 5 Aralık 1934 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilerek, 11 Aralık 1934 tarihli 2877 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2598 Sayılı Kanunla kavuştu.

Atatürk'ün önderliğinde Malatya milletvekili İsmet İnönü ve 191 arkadaşının girişimiyle Türk kadını bu hakkı, gelişmiş ya da gelişmemiş birçok ülkeden çok önce elde etti. Nitekim demokrasi ile yönetilen ve kendilerini uygar olarak niteleyen bazı milletlerin kadınları bile, siyasal haklarını Türk kadınlarından çok sonra alabilmişlerdir.[4]

Türk toplumunda çağdaşlaşmayı her şeyden önce bir yaşam davası, bir var olma mücadelesi olarak kabul eden Atatürk, 5 Aralık 1934 tarihli yasa için şunları söyler: “Bu karar Türk kadınına içtimai ve siyasi hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde, peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını artık tarihlerde aramak lazım gelecektir. Türk kadını evdeki medeni mevkiini seldhiyetle işgal etmiş, iş hayatının her safhasında muvciffakiyetler göstermiştir. Siyasi hayatta, Belediye Seçimlerinde tecrübesini yapan Türk kadını, bu sefer de mebus seçme ve seçilme suretile haklarının en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Medeni memleketlerin birçoğunda kadından esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu seldhiyet ve liyakatla kullanacaktır. Bu notla en mühim inkılaplardan birini anmış oluyoruz.”[5]

1934 Anayasa değişikliğinden sonra yapılan ilk genel seçimlerde kadınlar ilk defa oy kullandı.
1934'te kadınların yasama ve yürütme organlarına seçme ve seçilme haklarının kazanılmasıyla 1935'te yapılan ilk seçimlerde Meclise 18 kadın milletvekili girdi. Bu milletvekillerinin isimleri; Mebrure Gönenç (Afyonkarahisar), Hatı (Satı) Çırpan (Ankara), Şükran Örs-Baştuğ (Antalya), Sabiha Gökçül-Erbay (Balıkesir), Şekibe İnsel (Bursa), Huriye Öniz (Diyarbakır), Dr. Fatma Memik (Edirne), Nakiye Elgün (Erzurunm), Fakihe Öymen (İstanbul), Benal Nevzat Iştar-Arıman (İzmir), Ferruh Gürgüp (Kayseri), Bahire Bediz Morova (Konya), Mihri Pektaş (Malatya), Meliha Ulaş (Samsun), Esma Nayman (Seyhan), Sabiha Görkey (Sivas), Seniha Hızal (Trabzon), Hatice Özgener (Çankırı) 1935'teki kadın milletvekillerinin sayısı, o günkü Meclis yüzdesinin % 4.6'sı kadardı.
1935'ten 2015 seçimlerine kadar parlamentodaki kadın milletvekillerinin oranları şöyle:
1935’te 18 kadın milletvekilinin toplam içindeki payı % 4.6,
1939’da 15 kadın milletvekili - payı % 3.8 
1943’te 16 kadın milletvekili - payı % 3. 7 
1946’ da 9 kadın milletvekili - payı % 2.0 
1950’de 3 kadın milletvekili - payı % 0.6
1954’te 4 kadın milletvekili - payı % 0.7 
1957’de 7 kadın milletvekili - payı % 1.1 
1961’de 3 kadın milletvekili - payı % 0.7 
1965’te 8 kadın milletvekili - payı % 1.8 
1969’da 5 kadın milletvekili - payı % 1.1 
1973’te 4 kadın milletvekili - payı % 0.9 
1977’de 4 kadın milletvekili - payı % 0.9 
1983’te 12 kadın milletvekili - payı % 3.0 
1987’de 6 kadın milletvekili - payı % 1.3 
1991’de 8 kadın milletvekili - payı % 1.8 
1999’da 22 kadın milletvekili - payı % 4,0 
2002’de 24 kadın milletvekili - payı % 4.4 
2007'de 50 kadın milletvekili - payı % 9.1
2011'de 79 kadın milletvekili - payı %14.4
2015’te 76 kadın milletvekili - payı %13,0’tür.

Türkiye, parlamentodaki kadın üye yüzdesi açısından 1935'de dünya oranlarına göre 21. sırada iken, Kadın Eğitimi I. Uluslararası Konseyinin 1992 verilerine göre ise incelenen ülkelerin en sonunda yer almıştır.

Bu veriler göstermektedir ki, 1935'te kadının siyasal yaşama katılımı açısından dünya sıralamasında önlerde yer alan Türkiye 2000'li yıllarda, özellikle de son 1 Kasım 2015 seçimlerinde bu düzeyin gerisinde kalmıştır. Kadının siyasal yaşama aktif katılımını engelleyen bazı sosyal sorunlar bulunmaktadır. Geleneksel ataerkil aile ilişkilerinin Türkiye'nin büyük bir kısmında varlığını sürdürüyor olması bu engellerin başında gelmektedir. Türkiye'de 18 Nisan 1999 seçimlerinde parlamentoya 22 kadın milletvekili girerken, 3 Kasım 2002 seçimlerinde bu sayı 24'e çıksa da 550 milletvekiline yani Meclis yüzdesine oranı % 4.4'dür.

2015 seçimlerinde kadın milletvekili sayısı 76 olup, bu sayı 2011’in gerisindedir. 2011 seçimlerinde 550 sandalyeli TBMM’de 79 kadın milletvekilliği hakkı kazanmış, TBMM’deki kadın temsil oranı % 14,3’e çıkmıştı. 2015 seçimlernde 550 sandalyeli TBMM’deki kadın temsil oranı % 13’e düştü.
[1] Atatürk 'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt: 11, Atatürk Araştırma Merkezi Yayım, Ankara, 1991, s. 221.
[2] a.g.e., s. 89.
[3] a.g.e., s. 89-90
[4] Emel Doğramacı, Türkiye 'de Kadının Dünü ve Bugünü, T.İş Bankası Yayınları, Ankara 1989, s. 106- 126.
[5] Doç. Dr. Türkan Arıkan, Atatürk 'ün Türk Kadını Hakkındaki Görüşlerinden Bir Demet, TBMM Yayını, Ankara 1984.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.