Bursa Arena E'Gazete
2023-12-30 01:18:26

Suçlu Sensin Diyanet!

AYTAÇ YILDIZ BOZKURT

30 Aralık 2023, 01:18

Uzun zamandır içimde birikmiş bu sözleri okurlarımla paylaşmak istiyorum. İnanıyorum ki hemen hepiniz aynı duyguları taşıyorsunuz.

Son günlerde yeni yıl kutlaması ile ilgili söylemler meşgul ediyor medyayı. Oysa ona gelinceye kadar neler neler var.

Kuran’ı her okuyuşumda yeni bir mesajla karşılaşıyorum. O aynı, değişen benim ve hala her soruma cevap bulabiliyorum. Zamanın ötesinde, asırları aşan bir kitap, değeri bilinmemiş. İlime ve bilime en değerli kaynak. Onunla yola çıkan hiç zarara ve hüsrana uğramamış üstelik.

Okullara imam tayin etme meselesi gerçekten akla ziyan. Sarık ve cüppe ile saygı uyandıramazsınız. Artık yenidünya düzenini hayal eden, paralel evren senaryolarına inanmış, zebani olduğunu varsayan, ihmal edilmiş gençliğe vereceğiniz hiçbir nasihatin anlamı yok. Niye mi? Hadi bir düşünelim…

Namaz dinimizin daha doğrusu Rabbimizin bize emrettiği en önemli eylem. Ama yanı başında “infak” var. Öyle önemli ki namazı ihmal etmeyi savaşta bile olsak kabul etmiyor ve infak için de asla miktar yok. “Sana verdiklerimden” diyor. Yani zekâ, güç, yetenek, para her ne ise “paylaş” diyor. Namaza ekleye ekleye kendi öz amacından uzaklaştırılmış. “Namaz ümmetin başına bela edildi” diyen rahmetli Yaşar Nuri hocamızın isyanına hak vermemek elde değil. Bu gün gerçeği amaç edinmiş din adamları iki rekât, üç vakit diyorlar. Kuran’a dayanarak. Olsun, elbette ibadetin fazlasının zararı olmaz. Siz gerçeği söyleyin, isteyen istediği kadar kılsın.

Yalan, hırsızlık, şiddet yasak. Kötü söz, öfke yasak. Öyle ki öfkeyle bağırmakla eşek sesi bir tutuluyor. Düşmana bile yumuşak sesle hitap isteniyor. Savaş en son çare. O da ülkene göz dikilirse.

Özel hayat korunuyor; bir kimseye nereye gidip nereden geldiğinin bile sorulmaması isteniyor. “Ola ki yalan söylemek zorunda kalır, bundan siz sorumlusunuz.” deniyor. İnsan vicdanına ve merhametine dokunuşun daha mükemmeli ne olabilir?

En yakınından başlayıp dairemize girebilen herkese dokunmamız isteniyor. Bir başka deyişle aile, akraba, komşu, mahalle, şehir, ülke ve insanlık. Yarattığı her şeyin korunmasını ve her yarattığının bir nedeni olduğunu beyan eden yüce Allah’la insan savaşta. Doğa yerle bir ediliyor. O, ilmin Ona uzanışından razı olacağını söylüyor. Çünkü yaradılış amacımız onun bilinmek istemesiydi. Peki, bunları ne kadar halka anlattın ey Diyanet!

“İnsan ziyandadır!..” Evrenin ona sunduğu her nimeti sorumsuzca ve dengesiz paylaştı. Çoğunu kendine sakladı verilenin. Azını da gösterişte kullandı. Oysaki vermenin azı çoğu sendekiyle doğru orantılı. Az olanın az, çok olanın çok. Ama ona da “kırkta bir” diye bir şey uyduruldu. O da verilse ne ala.

Peki, Sayın Diyanet bunun kaynağı neydi? Neye dayanarak söylediniz? Sakın hadis demeyin. Ben Kuran’dan delil istiyorum.

Toplumun birliğine dinamit koyan fitne, dedikodu bedeli çok ağır günahlardandır. Bilirsiniz “İnsanın kabahati de gizlidir ibadeti de” derdi büyüklerimiz. Din de bunu söylüyor. Ulu orta yapılan ibadette samimiyet olmaz diye. Elbette toplu ibadetlerin yapıldığı zamanlar da var. Cuma namazı birliğin beraberliğin pekişmesi içindir. Sokaklara taşmış, korna sesleri şehrin gürültüsü içinde ne kadar mana âlemine gidilebilirse.

Gençlerimiz deist oldu diye hayıflanıyoruz. Allah’ın varlığını kayıtsız şartsız kabul ediyorlar. Akıl yoluyla da onaylıyorlar. Ancak insanın yaratılış felsefesinden uzaklaştırılmış dini reddediyorlar. Çünkü cazip hiçbir tarafı yok onlara göre. Hala “Sakız çiğnesem orucum bozulur mu?”muhabbeti ile boy gösteren imam efendilerin temsil ettiği din, paralel evren hayalleri kuran bu gençliğe ne kadar hitap edebilir? Yalan, talan, şiddet, öfke, tembellik, bencillik, ego gördükleri tablo.

Diyanetin bir kez bile bu konularda gündem yarattığına, keskin, akılda kalıcı mesajlar verdiğine şahit olmadım.

Oysa Kuran tam günümüz gençliğine göre. Astronomi, fen, tıp, edebiyat, felsefe, mantık, kimya… Her bilimin kaynağı onda. Tatlı suyun tuzlu suya karışmaması, denizlerin çekilmesi, ayın evreleri, yıldızlar sistemi, arının bal, istiridyenin inci, kozanın ipeğe dönüşmesi, suyun buharlaşması ve yağmur olarak dönmesi, ağaçların, meyvelerin serüveni, gözle görülmeyen binlerce kez büyültmüş böceklerin tasarımı, dünyanın yukarıdan ve aşağıdan büyütülmesi, insanın oluşumu, sevgi, barış, paylaşım, hak, adalet sadece ilk akla gelenler. Daha binlerce mesaj…

Dinimin temsilcisi Diyanet’in bunca yıllık öğretmenliğimde bir kez bile okullara bu konuda bir katkı sunduklarına şahit olmadım. İşin manevi boyutu es geçilerek maskara edilmiş oruç muhabbetleri, örtünme dayatması, erkeğe biat mecburiyeti, kadın erkek ilişkilerini sadece cinsiyet üzerinden değerlendirme, günahı ve sevabı tartıya dökme… işte bugünün gençliğinin din algısı..

Suçlu sensin Diyanet!

En çok saygı ve güven duyulması gereken bu kurum cübbe, takke, lüks tüketim görünüşü ile kendisini imha etmiştir. Vatikan tarzı yaşam biçimlerini, gösterişi itibar kabul eden bu zihniyet günümüzün pırıl pırıl çocuklarını dinden imandan etmiştir.

Ayrıca hiçbir peygamberi diğerinden ayırmaman gerektiği bir ayetken İsa peygamberimizin doğuşunun kutlanması neden günah olsun ki. Ancak restore edilmiş Hristiyanlıkta “Noel Baba” figürünü kutsuyor. Kaldı ki en tevazu içinde yaşaması gerekenler yoksulluğa sabır tavsiye ederken lüksün alasını yaşıyorlar.. Bu durumda inandırıcılığınız kalır mı?

İnsanların bazı sapkın tarikatlara cemaatlere bel bağlamaları inanç ihtiyacındandır ve insan, ruhuna ruhundan üfleyen Rabbine ulaşmanın yollarını aramak ihtiyacındadır. Bu tarikatların sapkın ve gereksiz olduğunu bir kez bile ifade edebildiniz mi çok Sayın Diyanet? Bu içindeki kaynağa ulaşmak isteği bilinçli bir şekilde yok edildi. Farkında mısınız? Yoksa kış uykusuna devam mı?

Uydurulmuş özel günlere yüklenen anlamlar günah olmuyor ama yeni yıla girme coşkusu günah oluyor. Evet, yanı başımızda asrın zulmü yaşanırken vicdan sahipleri zaten göze sokmaz ve kutlayamaz da!

Naçizane: 3 Mart 1924’te bir daha bu cahillikler, sapkınlıklar, din dışı ritüeller yapılmasın, işin özüne ve aslına dönülsün diye Atatürk tarafından kurulan bu kurum yani Diyanet kendisini kapatıp, yeni ve tertemiz bir sayfa açsın!

Kuruluş amacına dönsün!

Biz sadece KURAN’ı konuşacağız bizim kuruluş amacımız bu!” desin.

Hatta daha ileri giderek yoldan çıkmış siyasilerin kulağını çeksin.

O zaman gençlik de toplum da gerçek İslam ile tanışır. Şimdi “İslam’ın halifesi ülke” nin yerine, İslam’ı Filistin’den öğrenmek zorunda kalmazdı dünya. Geçmiş ola!..

Kaybettiğimiz tüm şehitlerimize rahmet, acılı ailelerine sonsuz sabır;

Güzel ülkemin vatansever evlatlarına -dil, din, ırk ayrımı yapmaksızın- yeni yılın huzur bereket ve başarı getirmesini diliyorum.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.