Bursa Arena E'Gazete
2016-12-15 17:36:03

Sahi Siz Hiç Bülbül Kovaladınız mı ?

SEMRA MERT

15 Aralık 2016, 17:36

26 mayıs sabahı doğmuşum; Baharın coşkulu zamanlarında açmışım karagözlerimi dünyaya..
Doya doya süt içememişim anamın memesinden, sütüm yetmiyor galiba diye dayamış hazır mama ile pirinç unlu muhallebinin gözüne anacığım.. Tabi löp löp kaşıkla yutmak varken, kim soracak memeyi, kim yorulacak süt çıkaracağım diye.. 

Oy demiş  "Bahalı bibi" soranlara, Münir’in bir kız çocuğu doğmuş hayatımda ben öyle güzel bebek görmedim.  Tabi bu annemin anlattıkları, bana sorarsanız ortaokul yıllarımı hatırlıyorum da bıyıklarım vardı erkek tipli çirkin bir şeydim, sonra sonra biraz toparladık kıza benzedik işte .. 

Bu arada (bibi bizde neneye derler, kimi yerlerde de halaya, lakin niye "Bahalı bibi" demişler, çok mu paha da yüksek değerli bir insandı ? Onu bir gün sormam lazım büyüklerime..

 "Çocuk baskını oldum" diyor annem, hemen her yıl olmadı iki yılda bir doğurmuş,

Doğurmuşta olan biraz da bana olmuş.. Sırtımda az taşımadım eşek sıpalarını o yüzden halen bana küçük anne derler. 

İlköğretime kadar net bir şeyler kalmasa da aklımda, çok kış olurdu önceden üç kız kardeş kara önlüklerimizi giyer, mahalleden diğer akrabaların,komşuların çocukları ile okul yollarını aşındırıp, düz ederdik.. Her zaman otobüse binemiyorduk nerde öyle "gak deyince et guk deyince süt"  yoktu. 

Bayramdan bayrama çok güzel iskarpinlerimiz olsa da genelde kışları kara lastik alırdı babam..; içi tüylü yünlü çizmeler botlar sonradan mı çıktı, paramız mı yoktu.. bilmiyorum. 

O kadar üşütürdü ki parmaklarımızı dışarıda buyan (üşüyen) ayaklarımız, otobüse bindiğimizde çözülünce donmak üzere olan parmaklarımızın sızısından ağlamaya başlardık.. Okula vardığımızda hademe dayı sobayı tutuşturduğunda hepsini unuturduk tabi. 

Okul çıkışı benim anımsadığım altı kardeşli komşu çocukları vardı; "Kaya ablanın çocukları" derlerdi onlara, babaları da vardı muhakkak ama onu hatırlamıyorum (!)

O zamanlar kim de varsa karşılıksız yediğimiz aşı içtiğimiz suyu paylaşırdık; bir somun sıcak ekmek alırlardı fırından, dört kardeş yemek için, bizi de unutmaz böler uzatırlardı beraber yerdik . Günümüzün bir lirası ve bir liralık ekmeği bölüşen bi dolu çocuk. 

Şimdinin doyumsuz vampirleri haline dönüştürülen çocukların harcamalarını düşünüyorum da, ne kadar garibanmışız be ve bir o kadar da tatminkar.. İşte bu üzerinde dumanları tüte tüte yediğimiz ekmeğin ne görüntüsü ne kokusu ne de tadı gitmiyor aklımdan, yıllar yıllar sonra bile.. 

Bu anıyı bence hafızama işleyen karnımıza giren bir lokma ekmekten ziyade ,bir ömür boyu beynimize kazınan insanlık, arkadaşlık, kardeşlik diyorum; kan kardeşliği değildi bu belki ama çocuk masumiyetinde küçük bedenlerde yaşayan "olgun koca adam ruhları" ydı.. Şimdi neredeler nasıllar bilmiyorum inşallah hayat onlara çok hoyrat davranmamıştır. 

Babam, her sabah sildiği ayakkabılarımızı erkenden yaktığı kuzinenin altına koyar ısıtırdı; sıcacık giyer çıkardık. Annem hiç ısınamadı; yıllarca çok üşürdü, sırtını ısıtacağım diye dayandığı sobada çok hırka - yelek yaktı.. 

O kadar çok anı var ki kısa metrajlı filmler gibi kafamda dönüp duran geçmişe daldıkça.. yüzümde buruk bir gülümsemeyle hüzn , günümüze baktıkça yılgınlık ,mutsuzluk ve çok büyük kaygılara kapıldığım.. 

 "Biz büyüdük ve kirlendi dünya" diyor ya şarkıda hani, evet büyüdükçe dünyaya bir haller oldu.. Aslında dünyayı bizler yaşanmaz hale getirdik.. Kışın kömür isi ile kirlenen havayı temizleyen ağaçlar vardı, şimdi doğalgazımız var fakat ağaçlarımız azaldı; buna mukabil ağaçlarımızın üstünde kuş yuvaları ve ruhumuzu dinlendiren nağmeleri peş peşe düşüp, kaybolup gittiler.. Göçtüler, Kaya ablanın çocukları gibi renkli bir o kadar da çok çeşitli kuşlar.

Bizim dünyamızdan uzak mavili yeşilli diyarlara taşındılar.  Kalanlarsa bir bölük serçe, insanlardan beslenmeye alışmış sayılı kumrular güvercinler.. 

Sahi siz hiç bülbül kovaladınız mı ? 
Ben kovalamadım, kalanlar kendiliğinden gittiler.. Belki de eskisi gibi kokmayan güllere küstüler. 

Babamların çocukluğunda seslerinden uyuyamayıp kovalamaya çıktıkları bülbüller.. Bana hâlâ masal dünyasından bir kesit gibi gelen geceler, her hatırladığımda dudağımı büküp yüzümü gülümseten, bizimde ucundan kıyısından biraz da olsa şakımalarını duyabildiğimiz olan Şeyda -ı bülbülleri göremez duyamaz olduk.. 

Aynı küçük Mustafa’nın (Atatürk)kargaları kovalaması gibi … 

Yaşadıkça umut var tabii ki; önce kaybolan Kaya ablanın çocuklarının ruhunu bulup, sonra hep birlikte toprak anayı kazıyacağız; tohumları ekip, yeryüzünü yeşillendirip, gökyüzüne bir ıslık çalıp göçen kuşları geri yuvalarına çağıracağız.. Bombaları silahları cellatlarıyla beraber cehennemin dibine yolladık mı oldu bu iş.. 

Çok yaşa, biraz daha dayan yaşlı dünyamız..
Çocuklarımızla, çocukluğumuzla, bak işte çağırdık gelecekler; göçüp giden kuşlarımızla, iyi kalpli merhametli insanlarımızla çok yaşa.. 

Yazının dibine ustalardan dörtlükler;

Bu sabah bahçede karşıma
Küçük bir serçe kuşu geldi;
Havuzun taşına kondu,
Bir içti, bir doğruldu,
Nasıl da korkuyordu.

Sen hiç korkma serçe kuşu,
Suyunu rahat rahat iç,
Sıhhat afiyetle uç,
İnsanoğlu çeşit çeşit
Beş parmağın beşi bir mi? 

(Necati Cumalı) 

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.