Bursa Arena E'Gazete
2017-11-13 01:34:41

Psikolojik durumumuz ve stresin hayatımıza etkileri

ÜMİT YURTKURAN

13 Kasım 2017, 01:34

“Hastalıkların tedavisindeki en büyük yanlış, vücut için başka, ruh için başka bir doktor olmasıdır. Oysa bunlar bir birinden asla ayrılamaz. (Hypocrates)

“Gerçek şu ki, genel olarak mutlu insanlar hasta olmazlar. Bir insanın kendine olan tutumu, iyileşme veya sağlıklı olma sürecinde en önemli faktördür. Kendileri ve yakın çevreleriyle barış içinde yaşayan insanlar, diğer insanlardan çok daha az hastalanırlar”
(Dr. Bernia Siegel - Love, Medicine & Miracles)
Bedenle ruh doktorunun ayrı olmasını tenkit eden (Tıbbın babası) Hipokrat, modern tıbbın, uzmanlaşma adı altında, insan vücudunu yüzlerce parçaya ayırarak, her bir parçasına bir uzmanlık alanı oluşturması yetmezmiş gibi, psikolojik hastalıkların bile değişik şekillerde yorumlanarak, 250 çeşit hastalık olarak tanımlandığını görse ne derdi bilmiyorum.

Hipokrat’ında dediği gibi, bedenimiz, düşüncemiz, duygularımız ve psikolojik durumumuz muazzam bir şekilde bir biri ile irtibatlıdır, iç içe geçmiştir ve bir birinden ayrı düşünülmesi mümkün değildir. Psikolojik durumumuzun iyi yada kötü olmasının, fiziki yapımız üzerinde çok net etkileri olduğu gibi, fiziki yapımız üzerindeki değişikliklerinde, psikolojik durumumuz üzerinde çok belirgin etkileri olduğu bir gerçektir.

Her türlü stres kaynağı, hipofiz ve adrenal bezlerinin uyarılmasına neden olur. Salgılanan stres hormonları kalp atış hızımızı, kan basıncını ve nefes alış verişimizi hızlandırır. Oluşan stres kimyasalları vücudumuzda belirli sistemlerde birikerek hem bağışıklık sistemimizi zayıflatır, hem de birçok hastalığa zemin hazırlar.

Günümüzde vücudumuzdaki kimyasal reaksiyonların pek çoğunun “düşüncemiz, duygularımız, psikolojik durumumuz ve diğer insanlarla olan etkileşimlerimizle”
meydana geldiği,  “sağlığımız, becerilerimiz ve öğrenme kabiliyetimiz” üzerinde sanılandan çok daha fazla etkili olduğu bilimsel olarak ispat etmiştir.
Duke Üniversitesi Davranışsal Tıp Araştırma Merkezi direktörü, Tıp ve Psikiyatri Profesörü, “Öfke Öldürür”
(Anger Kills) adlı kitabın yazarı Dr. Redford Williams, yaptığı araştırmalar sonucunda, “Sinirlenmeyi, yaşamınızın her günü, düşük dozda, etkisini yavaş yavaş gösteren bir zehir almak gibi” tanımlayarak, “stres kimyasalları"nın kalp hastalıkları üzerinde etkili olduğunu, özellikle ana arterlere zarar verdiğini tesbit etmiştir.
ABD’de Mesleki Güvenlik ve Sağlık Enstitüsü’nün (US – OSHA / Occupational Safety and Health Administration) araştırmalarına göre, stres Amerikalıların işlerinde devamsızlık yapmalarının ilk on sebebi arasında yer almaktadır.

ABD’deki doktorlar ve pratisyen hekimlerin %20 sinin üye olduğu, Amerikan Tıp Derneği (AMA- American Medical Association) nin yaptığı bir araştırma sonucuna göre, “Pratisyen Hekimlere görünen tüm hastaların %70’inin gösterdiği semptomların (belirtilerin) direkt olarak stresle bağlantılı olduğu”
açıklamıştır.
1991 yılında, New England of Medicine’da yayınlanan bir araştırma, stresli yaşam koşullarının bağışıklığı düşürerek, soğuk algınlığına yakalanma riskini iki katına çıkardığını ortaya koydu.

1997 yılında Duke Üniversitesi’nde yapılan bir çalışma, stres seviyelerini kontrol etmeyi öğrenmiş kalp krizi mağdurlarının, tekrarlanan kalp krizi riskini %74 oranında azalttığını ispatlamıştır.

2000 yılında Dünyanın en eski (1823 yılında yayın hayatına başlamıştır), en saygın Tıp Dergilerinden The Lancet’ de yayınlanan bir araştırmaya göre, hamileliğinin ilk üç ayında şiddetli duygusal stres yaşayan kadınların, doğum kusuru olan bebekler dünyaya getirme riski yüzde seksenden daha fazlaydı.

Günlük hayatımızda da bir çok örnek görmemiz mümkündür. Mesela morali bozuk, karamsar, mutsuz, umutsuz, üzgün birinin başı yukarda, omuzları dik, enerjik ve kendinden emin hareket edememesi, “dizlerinin bağının çözülmesi” yada öfkeli, sinirli birinin bağırıp çağırarak kontrolsüz bir şekilde davranıyor olması, psikolojimizin davranışlarımızı doğrudan etkilediğinin bariz örneğidir. 

Aynı şekilde davranışlarımızda psikolojik durumumuzu doğrudan etkiler. Örneğin keyifsiz, morali bozuk, üzgün bir insanın, neşeli, keyifli, eğlenceli bir ortama girmesi halinde, etrafındakilere uyum sağlayarak moralinin düzeldiğini daha neşeli, daha keyifli bir psikolojiye büründüğünü hepimiz biliriz.

Ya da halsiz isteksiz bozuk bir psikoloji ile “yürümeyi bile canı istemeyen” birisinin, bir başkası vasıtası ile, her hangi bir branşta spor yapabileceği, her hangi bir ortama gittiğinde, ortamın etkisi ve yapacağı fiziksel hareketler sonucu, bir müddet sonra daha canlı, daha istekli, daha keyifli olacağını sporla uğraşan herkes bilir.

Sinirlendiğimiz, strese girdiğimiz, üzüldüğümüz, yada her hangi bir olumsuzluk nedeniyle moralimiz bozulduğunda, vücudumuz da bir çok kimyasal olay gerçekleşir, gereksiz yere hayati sistemlerimizin bir çoğu “stres kimyasalları"
ile doldurularak, bir çok kronik hastalığa zemin hazırlanır.
Başta kan değerlerimiz olmak üzere, salgılanan hormonlarda çok ciddi değişiklikler olur. Bedenimizde asit ve toksin miktarı artarak enfeksiyonlara açık hale gelir. Bağışıklık sistemimiz çöker ve vücudumuz hastalıklara karşı savunmasız hale gelerek sağlığımızın ciddi şekilde etkilenir.

Sinir, stres, moral bozukluğu, üzüntü, karamsarlık, kıskançlık, hasetlik, kin duyma, öfke gibi, her türlü olumsuz duygu ve düşünceler, beynimize hakim olduğu zaman, tansiyonumuzun yükseldiğini başımızın ağrıyıp, ensemizin sertleştiğini, eklemlerimiz ve kaslarımızın sızlamaya başladığını bir çoğumuz biliriz ve bunların hepside bağışıklık sistemimizin çöküşünün habercileridir. 

Ayrıca stres hormonlarından “kortizol”
un, kilo aldırmanın yanında, yorgunluk, depresyon ve beyin hasarına da yol açtığı bir çok araştırma sonucunda ortaya çıkmıştır. ABD de yapılan uzun süreli bir araştırmada, göbek çapı genişledikçe, beynin küçüldüğü ve beyin obezite ilişkisinde sorumlu faktörün, “kortizol” hormonu olduğu ortaya konulmuştur.
Bu nedenle sağlıklı kalabilmek, her hangi bir hastalıktan kurtulabilmek veya ideal kiloya yakın bir vücuda, sahip olabilmek için, mutlak surette duygularımıza ve psikolojik durumumuza dikkat etmemiz ve stres yönetimini öğrenmemiz şarttır. 

Stresle mücadele etmek tamamen kendi elimizdedir. Stresin kaynağından ziyade, bizim olaylara nasıl yaklaştığımız oluşacak psikolojik durumumuz üzerinde daha çok etkilidir. Örneğin trafiğin içinde kaldınız; o kargaşanın içerisinde buharlaşmak yada uçup kurtulmak gibi bir şansınız olmadığına göre, iki alternatifiniz var demektir. Ya boş yere iyice sinirlenip “stres kimyasalları"
nın vücudu tahrip etmesine sebep olursunuz, yada derin derin nefes alıp vererek, dikkatinizi trafik dışında hoşunuza gidecek başka konulara yöneltip, güzel hayaller kurarak daha da sakinleşip, mutluluk hormonları salgılanmasına neden olarak, vücudun daha da rahatlaması için kullanabilirsiniz.
Her iki yaklaşımda trafik sıkışıklığı üzerinde hiçbir etki yapmayacaktır. Ancak bu iki yaklaşımdan birisi, sayısız hastalık için zemin hazırlarken, diğeri sağlığınızın daha da güçlenmesine destek olacaktır.

Hepimiz biliyoruz ki çoğu stresli durumlardan kaçınmamız imkansızdır, hatta stres kaynağımız diyebileceğimiz bir çok olayı, bir çok etkeni bile bile, isteye isteye kendimiz yaparızJ

Dr. Robert Ornstein ve Dr. David Sobel “İyileştiren Beyin"
(The Healing Brain) adlı kitaplarında, “Eğer tüm stres etkenlerinden uzak durmaya çalışsaydık, asla evlenemez, çocuk sahibi olamaz, bir işe giremez, boşanamaz, yada her hangi bir şey icat edemezdik. Strese tepki veriş biçimimiz, stresin kendisinden daha önemlidir. Bir hastalığın başlangıcı ve gidişatı, bir insanın stresle baş etme becerisine ve isteklerine güçlü bir şekilde bağlıdır. Çaresizlik stresin kendisinden kötüdür” diyor.
Hatta tüm stres kaynaklarından uzak durmak istersek, aşık olmamamız, yardım etmememiz, arkadaş, dost hatta kardeş olmamamız, her hangi bir işte çalışmamamız, araba sahibi olup trafiğe çıkmamamız gibi daha bir çok stres kaynağı sayabiliriz. Ancak tersinden düşündüğümüz vakit olumsuzluk hallerinde, çok ciddi stres kaynağı olan, aşık olmak, evlenmek, çocuk sahibi olmak, dost ve arkadaş sahibi olmak gibi bir çok şeyin, olumlu hallerinde de çok büyük mutluluk kaynağı olduklarını da hepimiz biliriz.

Yukarıda saymaya çalıştığım bir çok olayda, “Mutlulukla Stres”
arasında sadece bir çizgi olduğuna, bir çoğundan vazgeçmemizin asla mümkün olmadığına, insanlık gereği pek çoğunu gönüllü olarak, para harcayarak seve seve yapmak zorunda olduğumuza göre , tüm bunların dışında hepimiz için mutluluk kaynağı olabileceği kadar, stres kaynağı da olabilecek bir çok insanla birlikte yeryüzünde yaşadığımız sürece, stresten kurtulma şansımız yok.
İşte bu sebeplerle psikolojimizi bozacak, stres kaynağı diyebileceğimiz, en basitinden en ağırına kadar bir çok olay karşısında “Stres yönetimi"
ni öğrenip geliştirerek, stres kimyasallarının vücudumuza vereceği her türlü zararı minumum seviyede tutabilmek yada zararsız hale getirmek zorundayız.
Stresi yada stresin etkilerini azaltmak için, ibadet, dua, yeni meşguliyet alanları geliştirmek, yeni dostluklar edinerek sosyalliğin artırılması, psikolojik danışmanlık, meditasyon, terapi, yogo, çeşitli egzersizler, doğa yürüyüşleri, “kendi kendine telkin”
, stres nedenlerini paylaşmak, günlük tutmak, sosyal destek gibi bir çok etkili metod vardır. Sizin için en uygun yöntemi yada yöntemleri bulun. Sabrınızı artırarak tepki veriş şeklinizi yönetmeyi öğrenip stresi sağlığınız için en zararsız hale getirerek sağlığınız için tehlike oluşturmasını önleyin.
Kendi sağlığımız ve özellikle çocuklarımızın geleceği için, kızgınlık, kırgınlık, kıskançlık, hasetlik, çekememezlik, gücenme, kin tutma, içine kapanıklık, asık suratlılık, sevgisizlik ve hüzün gibi, negatif enerji üreterek hem kendimizin, hem de etrafımızdakilerin psikolojisini olumsuz etkileyecek, duygu ve davranışlar yerine; sevmeyi, sevilmeyi, selamlaşmayı, paylaşmayı bilen, güler yüzlü, neşeli, tebrik edebilen, yeri geldiğinde kahkaha atabilen (timüs bezini harekete geçirir), teşekkür edebilen, mutlu, pozitif insanlar olmayı öğrenerek, uzun ve sağlıklı bir hayat için “bağışıklık sistemimizin güçlü kalması"
na destek olmak zorundayız.
Çeşitli stres kaynakları nedeniyle, meydana gelen aşırı bağışıklık sistemi çöküşünde, insanların özellikle genç kızların başına nelerin geldiğini yakinen bilen birisi olarak, okuyucularımı tekrar uyarmak istiyorum.

Bu güne kadar karşılaştığım (iki kızım dahil olmak üzere) bir çok “MS”
(Multiple Skleroz) vakasında, hastalık başlangıcına yönelik dinlediğim hikayelerin tamamına yakınında, sebep aşırı stres yada aşırı yoğunluğa bağlı olarak gelişen “bağışıklık sistemi çöküşü” idi. Özellikle genç kızlar ve hassas yapılı insanların uyarılarımı dikkate alarak, MS, Vitiligo ve benzeri bir çok hastalığa zemin hazırlamamak için, “stres yönetimini” öğrenmelerinin şart olduğunu bir kez daha vurgulamak isterim.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.