Bursa Arena E'Gazete
2017-10-09 02:25:17

HAFTALIK - İdlib, Rakka, Ak Parti Kampı ve Gözden Kaçanlar

REMZİ DİLAN

09 Ekim 2017, 02:25

7 Ekim Cumartesi günü Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Afyon’daki kampı başladığında Türk Askeri İdlib’e doğru ilerliyordu. Rusya’nın hava desteğiyle Türk Silahlı Kuvvetleri ve Özgür Suriye Ordusu güçleri, belirli bir plan dahilinde İdlib ile çevresini terör örgütlerinden temizlemeyi ve bir ‘çatışmasızlık alanı' oluşturmayı hedefliyor. Bu operasyon başarıya ulaştığında aynı zamanda, PKK’nın kardeşi PYD’nin Suriyenin kuzeyinde ABD desteğiyle oluşturmak istediği koridorun ucunun Akdeniz’e ulaşmasının önü de kesilmiş olacak. 

Nitekim 2 günde tamamlanan Afyonkarahisar’daki AK Parti İstişare Kampı’nın kapanış konuşmasında Erdoğan da, 911 kilometre uzunluğundaki Suriye sınırı boyunca yeni bir devlet yapılanması çalışmaları bulunduğunu anımsatarak, “Bu terör koridorunu bozmak durumundayız. Yeni bir Kobani yaşamak istemiyoruz ve izin vermeyeceğiz”
dedi. Cumhurbaşkanı, “Halep’teki kardeşlerimiz oradan kaçarak İdlib’e yerleşmek zorunda kaldı. Ayrıca Telafer’de 2 bin Türk var. Onları yalnız bırakmayacağız. Yacağımız çalışmalar sonucunda Türkiye’de misafir olan kardeşlerimiz Suriye’de kendilerine ait olan topraklara gidip yerleşecekler” vurgusu da yaptı. 
Bu arada, İdlib’le ilgili operasyon sürerken Rakka’ya yönelik hareketlilik de başladı.

Tabi ki bu operasyonlar, “dediğim dedik, öttürdüğüm düdük”
diyerek referandumu gerçekleştiren Barzani’ye yönelik yaptırımları unutturmadı. Bu konunun en sıkı takipçisi ise MHP lideri Devlet Bahçeli.. MHP’nin Pazar günü Ankara’da düzenlediği ‘Kerkük Sevdalıları’ toplantısındaki konuşmasında Bahçeli, kuzey Irak’taki Türklere ve her zaman onların yanında olduğunu dile getiren Türk dünyasına olduğu kadar, parti camiasına da moral, iktidara ise ‘takipteyiz’ mesajı verdi. ***
AK Parti’nin İstişare Kampında gelişmelerin ayrıntısını nasıl olsa hafta boyunca basından ve sosyal medyadan öğreneceğiz. Ancak bir iki nokta üzerinde durmak istiyorum. Bakanların yaptıkları sunumlardan, katılımcıların sordukları sorulardan ve Genel Başkanla yapılan ikili görüşmelerden, ‘birçok alanda sorunlar, sıkıntılar bulunduğunun ortaya çıktığını’
bizzat Erdoğan açıkladı. ***
Yerel olanların dışında, genel sorunlar arasında, parasal sıkıntı ve yapılmak istenen zamların doğurduğu tepki başta geliyor. Başta Motorlu Taşıtlar Vergisi olmak üzere 2018 yılı için vergi kalemlerine neden yüksek zamlar yapılmak isteniyor? Sebebini konunun uzmanlarından Ahmet Müfit (Odatv) çok güzel anlatmış. Yazara göre özetle;
“Paraya muhtaç bir ekonomide, dışarıdan para bulmak zorlaşıp pahalanınca vergi artışlarına başvuruldu. Motorlu Taşıtlar Vergisindeki (MTV) artış, “başka kaynakların” yalnızca küçük ve bence en önemsiz kısmı. MTV artışına dikkat çekilerek esas önemli konular gözden kaçırılıyor mu diye de düşünmeden edemiyor insan…Bireysel Emeklilik Sisteminin (BES), istenilse de “kaçılamaz” hale getirilmesi, halen satılmamış kamu varlıklarının, toplumun ortak malı tescil harici arazilerin satılması, özel eğitimin yaygınlaştırılması, vb. yollarla genel olarak kamu hizmetlerinin, “mahalli idarelerin öz gelirlerinin artırılması”
denilerek belediye hizmetlerinin piyasalaştırılması yani parasız kamu hizmeti bırakılmaması hedefi ilk anda göze çarpan diğerleri…
Gelelim işin, bence birincisinden çok daha önemli olan ikinci, yani ulusal tarımın, köyün ve köylünün tasfiyesi boyutuna… Toprak Mahsulleri Ofisinin (TMO) fiziksel depoculuk hizmetlerinin sonlandırılarak, çiftçinin özel “lisanslı depoculuk şirketlerine”
mecbur bırakılması, su kaynaklarının ticarileşmesini öngören, tarımsal sulamanın ciddi oranda pahalanması sonucunu doğuracak Su Kanun Tasarısı’nın yasalaştırılması bu kapsamda hemen göze batan başlıklar. Bu kadar da değil. Devletin hüküm ve tasarrufundaki arazilerin, belediye sınırlarını il sınırına genişleten 6360 sayılı yasayla köyün/köylünün ortak malı olmaktan çıkarılan meraların, pratikte köylünün kullanımını ortadan kaldıracak şekilde büyük boyutlu tarım ve hayvancılık yapacak şirketlere tahsisi, programın siyasi ve ekonomik tercihini gösteren diğer bir önemli husus… Pancarda, fındıkta, tohumda, hayvancılıkta yaşananlardan yeterince ders alınmamış olmalı ki, finans ve sanayi sektöründen sonra sıra; tarımın, köyün, köylünün geleceğinin bütünüyle küresel sermayeye teslim edilmesine gelmiş durumda..  ---
Vergi konusunda bir örnek de, Birinci Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün 1 Kasım 1936 tarihinde TBMM’nin 2. Yasama Yılı’nı açış konuşmasından vermek istiyorum. Büyük kurtarıcı özetle şöyle diyor:
“Maliyemiz, sizleri sevindirecek biçimde olumlu ve verimli bir durum göstermektedir. Dengeli gidişe özel önem veren Büyük Meclis, her yıl gelirini fazlası ile sağlamayı başarmaktadır. Bu yıl da gelirin umulduğu gibi gerçekleşeceğine güveniyorum.
Hayatı ucuzlatmak gerektikçe, vergileri indirmek politikasını sürdüreceğiz. Tuz, şeker, çimento, hayvan vergilerinde iki yıl içinde yaptığımız cesur indirimler, her bakımdan yararlı olmuştur.
Bu yıl hem ilk ihtiyaçlardan, hem önemli güç araçlarından olan petrol ve türevleri üzerindeki vergilerden büyük oranda indirim yapmayı başarmanızı dilerim. Bundan başka, vergi usullerinin düzeltilmesi için çözüm ve gelir yolu aranması da önemle sürdürülmelidir. İyi ilkeler ve iyi uygulamanın sevindirici sonuçlarını vatandaş, hiçbir işte vergi konusundaki kadar önemle izlemez.
Diğer yandan vatandaşın Hazineye karşı yükümlülüğünün en önemli görevi olduğunu anlatmak için yorulmamak gereklidir. Şüphe yoktur ki, özellikle devletçi ve halkçı olan bir yönetim ve ekonomi hayatında, Hazinenin gücü ve düzeni başlıca dayanaktır. Cumhuriyetin gücü de, her alanda ve milli savunma. alanında ihtiyaçlarını karşılayan hazinesinin düzenine bağlıdır. Gelecek yıllar için de Hazinenin gücünü korumak sizin en önemli göreviniz olacaktır.."

İyi haftalar.

remzidilan_48@hotmail.com 

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.