-Sen sus, dedi doktor. Hasta olan eşin değil mi? Ne şikâyeti varsa, kendi anlatsın!

Hastane odasında sessizlik oldu. Kadın, ürkek ürkek gözlerini kocasına çevirdi. Suç işlemiş gibi hissetti. Öyle ya, elin adamı kocasını değil de, kendisini dinlemek istemişti.

-Ben anlatıyom ya beyim!

-Hasta sen misin?

-Yoooo, o konuşmayı pek bilmez, ben anlatıyom ya işte.

Doktor iyice sinirlendi.

-Çık dışarı, dedi adama. Hasta kalsın sadece.

-Vallah olmaz. Karımı tek başına komam burda.

-Eğer çıkmazsan, güvenliği çağıracağım.

Adam söylene söylene çıktı odadan. Doktor hastayla tek başına kaldı.

-Yüzündeki ve kollarındaki morlukları eşin mi yaptı?

-Yok vallah beyim, düşünce olmuştur.

-Çok sakar olmalısın o zaman. Kaç kere düştün acaba?

Kadın başını öne eğdi. Dışarı çıkarken kendisine hiddetle bakan eşinin gözlerini hatırladı. Bu hasta doktor görüşmesinin hesabı da, kesin sorulacaktı.

-Seni baygın vaziyette getirmişler hastaneye. Ne olduğunu anlatırsan, sana yardımcı oluruz. Eşinden korkma. Eğer sana şiddet uyguluyorsa, devlet koruması alırsın. Yaşadıklarını çekinmeden anlat. Benden çekiniyorsan da, hemşireyi çağırabilirim.

Kadın iyice tedirgin olmuştu.

-Yok beyim yok. Sıcaktan bayıldımdı. Sen salıver hele beni. Beyim bekler.

Ne kadar alışkındı bu konuşmalara doktor. Yüzü gözü morluk içinde gelip şiddet gördüğünü ısrarla reddeden nice kadınları uğurlamıştı odasından. Yine de her seferinde umutla yardım edebilmek için çabalıyordu.

-Bak korkma, eşin bir şey yapamaz. Devlet seni koruma altına alır.

-Beni kocamdan niye korusun ki devlet. Üç bebem var evde. Bize kocam bakar. O olmazsa, naparız? Bırak beyim bırak, evime gidem.

“Nasıl bir kabulleniş bu” diye düşündü doktor. Öğrenilmiş ve kabullenilmiş bir çaresizlik. Dünyada size bir yaşam hakkı tanınmışken bile bile bu hakkı başkasının ellerine teslim etmek. “Ben yaşam hakkımı kullanamıyorum, al ikimiz yerine de sen kullan” demek.

-Bu kez değil, dedi doktor.

Kadın ürktü doktorun kararlı sesinden. Ayaklanmak istedi. Doktor omuzlarından tutup oturttu. Masasına geçip bir yerleri aradı. On beş yirmi dakika sonra kapıda iki polis belirdi. Doktor, kadınla ilgili bilgileri verdi. Şiddeti raporladı. Kadına sorular soruldu ama yanıt alınamadı. Dışarıda bekleyen adam da içeri alındı. Şiddet uyguladığını, şiddetle reddetti adam. Şiddetin belgesi mevcuttu. Fakat ortada ne itiraf vardı ne de şikâyet. Polisler, doktorun raporuna dayanarak adamı karakola götürdüler. Kadın da, şaşkın ve ürkek takıldı onların peşlerine. Celladına âşık koyun gibi, birlikte gittiler nezarete.

-Keşke karışmasaydınız dedi, hastanede bekleyen hastalardan biri. Onlar, buranın köklü ailelerindendir. Bu kadın, adamın ikinci karısı zaten. İlk eşinin akıbetini kimse bilmiyor.

-Sen karışma, ben karışmayayım, ne güzel memleket! Diye mırıldanarak geçti tekrar odasına doktor.

Birkaç gün sonra basında “doktora şiddet” haberi yayınlandı. “Aile içi ilişkilere müdahil olduğu gerekçesiyle…” diyen alt başlığın yanında, yüzü gözü morluklar içindeki doktorun fotoğrafı vardı...

Bir toplumda, yeni mağdurların kaderini, şiddet karşısında sessiz kalan insanlar yazmaktaydı. Ve susan her kadın, tüm mağdur kadınların da vebalini taşımaktaydı.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.