Berbat bir gün geçirdiniz; o gün, her işiniz ters gitti ve bunun sonucu olarak, kendinizi son derece mutsuz hissediyorsunuz. Ailenize, canınızın sıkkın olduğunu belli etmemek için büyük bir uğraş vermektesiniz. Hasbel kader buna muvaffak oluyorsunuz ya da siz öyle zannediyorsunuz. Akşam yemeği yeniyor; ağzınızı bıçak açmıyor. Canınızdan çok sevdiğiniz kızınız, size, iyi bir oyuncu olmadığınızı söylerken, sıkı sıkı elinizi tutuyor ve sizi neyin ya da nelerin üzdüğünü öğrenebilmek adına türlü hokkabazlıklar yapıyor. Prensesiniz, çocukluğunda olduğu gibi, başını omuzunuzun üzerine yaslıyor ve sizi, sorununuzu söylememeniz durumunda, başını sabaha kadar omuzunuzdan çekmemekle tehdit ( ! ) ediyor. Mutlulukla, can kızınızın başını okşarken, hemen karşınızdaki oğlunuzun muzip bakışlarıyla çakışıyor gözleriniz. Belki de bir an’ dan daha da kısa bir süre içinde, aslan oğlunuz sandalyesinden fırlıyor, diğer tarafınıza geçiveriyor ve başını diğer omuzunuza dayayarak, size, az önce kız kardeşinden duyduğu tehdidi ( ! ) savuruyor…

Tam teslim bayrağınızı çekmek üzereyken, mutfak balkonunuzun hemen karşısındaki dost çam ağaçlarının dibindeki çimenlerin üzerinde, belki de, yeryüzü kurulduğundan beri yanıp sönmekte olan zümrüt yeşili bir ışık dikkatinizi çekiyor. Çocuklarınızla birlikte bu büyülü ışığın karşı konulmaz çekimine kaptırıveriyorsunuz kendinizi. O an, yerçekiminin, bu anlatılmaz güzellikteki sihirli ışığın çekimiyle kıyaslandığında, hiçbir kıymet- i harbiyesinin kalmadığını fark ediyorsunuz.

Çok kısa bir süre sonra, içinizi yaşama sevinciyle dolduran bu sevimli yeşil ışığın tek olmadığını; O’ nun sağında- solunda, önünde- arkasında, birer- ikişer, üçer- beşer, yeşil ışığın size gülen gözleriyle göz kırptıklarının ayırdına varıyorsunuz. Peşi sıra, ayaklarınız yerden kesiliyor, tüm dertlerinizi unutuyor ve güzeller güzeli çocuklarınızla birlikte, sizi adeta fantastik bir dünyaya götüren ve daha önce hiç bu kadar güzelini görmediğiniz bir yeşil ışığın hükümranlığı altına giriveriyorsunuz. Ancak, bu esirlikten zerre kadar huzursuzluk duymuyorsunuz. Aksine, bu esaretin sürmesi için tabir- i caiz ise can atıyorsunuz. Sayıları artıyor, ilk gördüğünüzde, gözünüzün alışmadığından bir tane sandığınız bu muhteşem yeşil ışıkların, gözünüz alıştığında küçük bir koruyu andıran çam ağaçlarınızın altındaki geniş çimenliğinizin hemen her yerinde olduklarını ve size kelimenin tam anlamıyla görsel bir şölen sunduklarını duyumsuyorsunuz.

Hemen ardından kızınız, kalbi kadar güzel sesiyle: “ Babacım, ateş böcekleri her yeri sarmışlar; şu an ne kadar mutlu olduğumu anlatamam” deyiveriyor bir çırpıda. O esnada inanılmaz bir şey oluyor; en sevimli ağustos böceklerinden biri; arkadaşlarının heyecan dolu bakışları arasında, olduğu yerden yavaşça yukarıya doğru hareket etmeye başlıyor; o yükseldikçe, etrafa anlatılmaz bir enerji yayan ve O’ nun doğadaki tüm renkleri adeta kıskandıran yeşil ışığı, büyüyor ve caddeden geçmekte olan insanların şaşkınlık dolu bakışları arasında her tarafa yayılıyor. Ateş böceği, daha da yükseliyor ve balkonunuza ulaşarak, sizin ve güzel ailenizin yanaklarına, küçük birer öpücük konduruyor ve hemen sonra, kalbinize akıveriyor. İşte o an, kendinizi dünyaya yeniden gelmiş gibi hissediyorsunuz. Ve doğanın ışıltılı mucizeleri karşısında, o gün yaşadığınız ve sizi çok üzen olayların okyanusta bir damla kadar bile hükmünün kalmadığının farkına varıyorsunuz…

Sevgili Okurlar,

Mutsuzluk Okyanusu’ nda devasa dalgalar olmak yerine, Mutluluk Okyanusu’ nda “ Kalp Gözü SEVGİYLE gören” coşku dolu birer damla olalım…

Mutlu olmak, mutsuz olmaktan çok daha kolay…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.