Altmışına yakın emekli ilk okul öğretmeni Selda Hanım, doktorunun tüm uyarılarına rağmen, henüz ataması yapılmayan, bu yüzden de ücretli İngilizce öğretmenliği yapmakta olan oğlu Ahmet’e öğle yemeği için bahçede ızgara yapmaya karar vermişti. Son dönemde kanser, Selda Hanımın karaciğerinden kemiğine sirayet etmişti. Bacağında oluşan tümör, onun rahat hareket etmesine mani oluyordu. Çoğu zaman tuvalete giderken bacağının ağrıdığını hissediyordu. Gerçi kemoterapinin üçüncü kürü kemikteki kanseri kısmen geriletmişti. Lakin bir süre önce kemoterapinin yan etkisiyle saçları tamamen dökülen ince yüzlü kadın gene de dikkatli yürümek zorundaydı. Zira yürürken kemikteki tümörlü bölgeye basması durumunda canı gözlerinden yaşlar gelecek kadar çok acıyordu. Acıyordu acımasına ama, çok sevdiği oğluna bu haliyle bile yemek hazırlamaktan kendini alamıyordu. Böyle zamanlarda Ahmet, eve döndüğünde biricik annesinin acı çektiğini; saklamaya çalışmasına rağmen Onun göz bebeklerinden anlıyor; yüreği burkuluyor ve ister istemez annesine kızıyordu. Emekli öğretmenin son zamanlarda, kemoterapinin yan etkisiyle ellerinin üzerinde de ödemler oluşmaktaydı…

Selda Hanım, oğluna o gün bahçede ızgara yapacaktı. Buna çoktan karar vermişti. Hiç şüphe yoktu ki dünyada hiçbir güç, ataması henüz yapılmamasına karşın, boş durmayıp, bir okulda ücretli olarak çalışarak evin geçimine katkı sağlayan oğluna onun çok sevdiği yemekleri yapmaktan onu alıkoyamazdı. Kendini fena hissetmiyordu. Ama gene de dikkatliydi. Ağır hareketlerle sedirden doğruldu. Sedirin iki yanından tutarak destek aldı. Önce tümör olmayan sol bacağını aşağıya uzattı. Ondan destek aldı ve diğer bacağını da aşağıya indirdi. Son kür kemoterapi ağrılarını bayağı azaltmıştı. Yan sedirde yatmakta olan doksan yaşındaki annesi Macide Hanım’ın açılan üstünü battaniyeyle güzelce örttü. İhtiyar kadının kırmızı küçük yüzüne düşen ak saçları eliyle yukarıya kaldırdı. Başını okşadı. Yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. Arka sokağa bakan şampanya rengi küçük odadan çıktı. Uzun zamandır yağlanmadığı için gacırdayan kapıyı yavaşça örttü. Kendini eski günlerdeki gibi hissetmiş olmalıydı ki, hızlı adımlarla dar holde ilerlemeye başladı. Soldan merdivenlerden inerek küçük ama bir o kadar da sempatik mutfağa ulaştı. Eski model buzdolabının kapağını açtı. Kıymayı çıkardı. Mutfak tezgahının üzerindeki ekmek kutusundan bir poşetteki bayat ekmeği çıkardı. Bir kaseye biraz su koydu. Bütün malzemeleri yeşil muşamba örtülü masanın üzerine özenle yerleştirdi. Koyu kahve renkli mutfak sandalyesinin üzerine yavaşça oturdu. Ağrısı olmadığı için kendisini çok mutlu hissetti. Ağrısız-sızısız yavrusuna gönül rahatlığıyla bahçede ızgara yapabilecekti. Öyle olmasaydı da yapacaktı. Canından can kopacağını bilse bile gene de yapacaktı. Tez canlı bir şekilde ayağa kalktı. Hafif hafif bir şarkı mırıldanarak tezgahın köşesindeki radyonun düğmesini çevirdi. Zeki Müren, Selda Hanımın dinlemeye doyamadığı; “Benim Gönlüm Sarhoştur” şarkısını söylüyordu. Daha da neşelendi. İnce sesiyle üstada eşlik etmeye başladı. Ödem dolu ellerine ve onların sızlamalarına rağmen kısa sürede köftesini hazırladı. Gözlerinin içi ışıl ışıldı. Köşede duran mangalı, kömürü ve çırayı demir kapıyı açarak bahçeye çıkardı. Selda Hanım usta bir aşçı olduğu kadar, mangal yakmakta da son derece mahirdi. Hava ekimin sonu için hiç de fena sayılmazdı. Güneş arada bir kendini gösteriyor, bazen de bulutların arasına saklanıyordu. Adeta saklambaç oynamak isteyen yaramaz bir çocuğu andırıyordu. Gerçi hafif de bir rüzgar vardı. Ama bu da iyiydi. Zira mangalı daha kolay yakabilecekti. Öyle de oldu…

Sonbahar daha birkaç ay önceye kadar envayi çeşit meyve ağaçlarının dallarından sarkan meyvelerin göz kamaştıran hükümranlığını bir çöpçünün yerdeki yaprakları silip süpürdüğü gibi süpürmüştü. Şimdi o yeşil yüklü dallar, yerlerini sıska ağaç dallarına bırakmışlardı. Bahçenin bu hali Selda Hanımın içinde tarifi imkansız bir huzursuzluk yarattı. Kadıncağız kısa süreliğine de olsa unuttuğu hastalığını hatırlamış olmalıydı. Yine de olumlu düşünmeye çalışıyordu. Her şeye rağmen ayaktaydı ve yavrusuna yemek hazırlayabiliyordu. Buna şükretmeliydi. Kendisini biraz topladı. Neşesi yerine gelir gibi oldu. Mangalın başındaki iskemleye oturdu; o iskemle Selda Hanım için ayrı bir öneme haizdi. Zira Ahmet’i, o iskemleyi henüz orta 2’nci sınıf öğrencisiyken iş-teknik dersinde yapmış ve sonrasında onu anneciğine hediye etmişti. Aradan çok yıllar geçmesine rağmen emekli ilkokul öğretmeni o iskemleye adeta gözü gibi bakmıştı. Önce soğanları ızgaraya dizdi. Oğlu soğana bayılırdı. Hiçbir şey eksik olmamalıydı. Birkaç biber koydu. Sonra da kalan kısıma köfteleri dizdi. Elini de çabuk tutmalıydı. Ahmet’inin okuldan gelmesi yakındı…

Birkaç dakika sonra nereden geldiği belli olmayan kalleş bir rüzgar peydah oldu. Ardından tükürür gibi yağmaya başlayan bir yağmur.. Kadıncağız dumanları yellemek için kullandığı kartonu bu kez köfteleri yağmurdan korumak için kullanmaya çalışıyordu. Çalışıyordu çalışmasına lakin, her geçen dakika hızı ve yönü değişen rüzgar eşliğinde yağan şahsiyetsiz yağmur, yanlardan girerek mangaldaki ateşleri acımasızca söndürüyordu Kadıncağız ağlamaklı oldu. Zorlukla pişen birkaç soğanı ve köfteyi sehpanın üzerindeki tabağa koyabildi. Ayağa kalkmaya çalıştı. Lanet olası kemikteki tümörün olduğu noktaya bastı. İnsanın ciğerini söken bir acı duydu sağ bacağında. Canı o kadar çok acıyordu ki, zavallı kadının göz pınarlarından peşi sıra yaşlar boşanmaya başladı. Tüm çabasına karşın dengesini sağlamaya muvaffak olamadı. Yağmurdan kayganlaşmış betonun üzerine kapaklandı. Ne acıdır ki zavallı kadın, tümörün iyice incelttiği kemiğinin bulunduğu bacağının üzerine düşmüştü. Acılar içinde feryat etmeye başladı. Kemiği kırılmış olmalıydı.. Yeşil siyah basma elbisesi. utanmadan sıkılmadan arsızca haysiyetsizce yağmaya devam etmekte olan yağmurun yüzünden çamur içinde kalmıştı. Selda Hanım sağ dirseğinin üzerinde kalkmaya çalıştı. Lakin dirseği kaydı. Bu kez yanağının üzerine çamura düştü. Yavrusu için hazırlayabildiği birkaç köfte yere saçıldı. Artık kıpırdayamıyordu. Sokak kapısının paslı kilidi yaygaralar çıkartarak açıldı. Gelen Ahmet’ti. Dar avludan geçerek bahçeye geldi. Gördükleri karşısında gözlerine inanamadı. Anneciği tarifsiz acılar içinde betonda yatıyordu. Karaktersiz yağmur, soğuğu da beraberinde getirmişti. Talihsiz kadın iki büklüm olmuştu. Oğlunu gördü. Göz göze geldiler. Neye uğradığını anlayamayan delikanlı, daha sonra kendini topladı. Hızla yere eğildi. Anneciğini kucakladı. Bir yandan da ona söyleniyordu:

-Ah dünya güzeli, canın durmadı gene değil mi.. Ah be anacım. Ben, okuldan gelir gelmez yapacaktım yemekleri. Niye söz dinlemiyorsun..

Kemiği kırıldığı için acılar içinde feryat eden kadının çektiği acıdan yüz hatları gerilmişti. Birbiri ardına yüzü seyiriyordu. Ahmet, annesinin bacağının kırıldığını anladı. Onun kuş gibi kalmış vücudunu kollarıyla sıkı sıkıya sardı. Kemoterapiden dolayı dökülen saçlarının yerine çıkan kısa saçların olduğu başını birbiri ardına defalarca öpmeye başladı. Anneciğinin başını hem öpüyor, hem kokluyor hem de ağlıyordu. Selda Hanımın o an gözleri yavrusunun gözleriyle kesişti. Zavallı kadın canının acısını unutarak, mahcup bir tavırla ve ağlamaklı bir ses tonuyla şöyle dedi:

-Yavruma bir köfte yapamadım, yazıklar olsun bana, yazıklar olsun..

Ahmet, o an anneciğinin kolları arasında ışıldadığını gördü. Lakin bu ışıltı anlatılır gibi değildi. Sakin yaz akşamlarında bahçelerde yavaş yavaş belirmeye başlayan; yeşilin en güzel tonuna sahip olan ve insanı büyüleyen ağustos böceklerinin yeşili bile Selda annenin ışıltısı yanında sönük kalıyordu…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Fulya 5 yıl önce

Melih bey kaleminize sağlık yine gönül telimize dokunan cok guzel bir ya,i.Yürekten tebrik ederim

Misafir Avatar
Melih Uludağ 5 yıl önce @Fulya

Çok teşekkür ediyorum çok değerli devrem.

Beğenmedim! (0)
Avatar
yusuf..un 5 yıl önce

Melihim, o acı anı ben de gün gibi hatırlıyorum. Allah tüm sevdiklerimize rahmet ve merhamet etsin.

Misafir Avatar
Melih ULUDAĞ 5 yıl önce @yusuf..un

Çok sağolasın dostum.

Beğenmedim! (0)