Gazi Mustafa Kemal, kızı Ülkü’nün kalpten dileyişiyle hayata tutunmuştu. Sevinçten deliye dönen Türk doktorları, Gazi’nin karaciğerindeki Sirozu zevkle tepelemişlerdi. Paşa, her geçen gün daha çok sağlığına kavuşmaktaydı. Onun yaşadığını öğrenen yediden yetmişe kahraman Türk Milleti mutluluktan ne yapacağını bilemiyor; gece- gündüz demeden sokaklarda çılgınca bu anlatılmaz güzellikteki haberi kutlamaktaydı…

Gazi’nin ve İsmet Paşa’nın önderliğinde şahlanan Türk Milleti kaldığı yerden devam etmekteydi. Türkiye’de ağır sanayi tam anlamıyla kurulmuş, dönemin şartları gereği öncelik savunmaya verilmişti. Fedakar Türk mühendisleri ve işçileri hiç durmadan çalışıyorlar; Türk Ordusuna teknolojilerini kendilerinin geliştirdiği top, tank, savaş uçakları, kruvazörler, destroyerler, muhripler ve çok sayıda teçhizat üretiyorlardı. Canları çıkıyordu lakin bu Onların zerre kadar umurlarında değildi. Üretimi o kadar büyütmüşlerdi ki, Türkiye bu teçhizatları gelişmiş ülkelere satmaya başlamıştı. Gelen muhteşem paralarla her geçen gün daha da çok zenginleşen Türkiye, yeni yeni uçak, tank fabrikaları açmakta, yeni açtığı tersanelerde modern savaş gemileri üretmekteydi. Gazi, önceliği savunmaya vermesine rağmen, ekonomi kurmaylarıyla birlikte ülke ekonomisini çok sayıda gelişmiş ülke ekonomisini sürklase ederek devasa boyutlara getirmişti. Eğitim, sağlık ve her alanda Türkiye ulaşılması mümkün olmayan bir güç haline gelmişti…

1 Eylül 1939,

Dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasındaki ekonomik savaş, yine kanlı bir savaşa dönüşmüştü. 1945’e değin sürecek; yüzbinlerce insan feci şekilde can verecek ve sakat kalacaktı..

Gazi ve İsmet Paşa, devasa gücünden dolayı ülkeyi savaşa sokmak için çırpınan İngiliz, Fransız, Amerikalılara ve diğer savaşan ülkelere yüz vermiyordu zira bu savaşın sonunda olacakları onlardan çok daha önce görmüşlerdi. Gazi, Almanya’nın bir kez daha yenilen taraf olacağından emindi. Lakin Sarı Paşa, zorunluluk olmadıkça, savaşın bir cinayet olduğunu çok iyi bilmekteydi. Gazi, 2. Dünya savaşı sürecinde de, zaten çok güçlü bir hale gelmiş olan ülkeyi, çalışkan Türk Milletiyle birlikte dünyanın en güçlü üç ülkesinden biri yapmayı başarmıştı…

Dünya savaşıyordu,

Türkiye, dünya ekonomisindeki çöküşe rağmen, zaman zaman hızı düşse de, büyümeye devam etmekteydi…

Almanya yine darmadağın olmuştu…

Savaşın son döneminde, Cezayir, Almanya işgali altındaki Fransa’nın işgalden kurtulabilmesi için binlerce gencini savaşa göndermişti. Tek isteği vardı; Alman işgali bitince, Fransa sömürgesi olmaktan kurtulmak. Fransa bu öneriyi kabul etmişti…

Gelişmeleri yakından izleyen Sarı Paşa, bu işte bir Ali Cengiz oyunu olacağını çoktan anlamıştı…

Çok sayıdaki Cezayirli askerin katkılarıyla, Fransa, Alman işgalinden kurtulmayı başarmıştı. Şimdi sıra, Fransa’nın verdiği sözü yerine getirmesine gelmişti. Herkes dört gözle bunu beklemekteydi…

Çok bekleyeceklerdi…

Fransızların ciğerini bilen Mustafa Kemal Paşa, savaşın bittiği günlerde devasa Türk Donanmasının her biri diğerinden daha güçlü filolarından birini Cezayir açıklarına göndermişti. Ağır silahlarla donatılmış çok sayıdaki Türk Savaş Gemisi, Fransızların masum Cezayirlilerin burnunu kanatmaları durumunda bile müdahale edecek emperyalist Fransızları dümdüz edeceklerdi. Mehmetçik bekliyordu…

Fransa Başbakanı’nın Ofisi:

Uzun boylu, geniş çehreli Fransız başbakanı, sinirden deliye dönmüş bir halde, karşısındaki; uzun yüzlü, top sakallı ve yüzünde her zamanki İngiliz büyük burunluluğundan eser kalmayan İngiliz’e, Gazi Mustafa Kemal’den dert yanıyor; Onu, kendi işlerine burnunu sokmakla suçluyordu. Lakin Cezayirlilere karşı bir katliama başlama cesaretini de gösteremiyordu. Zira kudretli Türk Donanması avını paramparça etmeye hazır bir şahin gibi bekliyordu. Bir Cezayirlinin kanının dökülmesi bile bunun için yeterli olacaktı…

Güçleri sadece çaresiz insanlara yeten emperyalistler, karşılarında Gazi’nin olduğunu ve Onun neler yapacağını o kadar iyi biliyorlardı ki; Onun arkasından konuşmaktan başka bir şey yapmaya cesaret edemiyorlardı… Sefilleri oynuyorlardı…

Aynı saatlerde Mustafa Kemal Paşa’nın dünya kamuoyuna bomba gibi düşen kısa demeci tüm dünyada yankılandı:

-Fransa, bir Cezayirli’nin kanı dökülürse, senden bunun acısını çıkartırız…

Haber Fransız başbakanın ofisine hızla ulaşmıştı,

Zaten korkuyordu, bu resmi açıklamadan sonra korkusu katmerlenmişti,

Gözü seğirmeye başlamıştı Fransız başbakanın,

Başını iki elinin arasına almıştı,

Bozacının şahidi olan İngiliz başbakanına ne yapması gerektiğini sormuştu,

Göz göze geldiler,

İkisinin gözlerinde de çaresizlik vardı,

Kelimesi kelimesine aynı şeyi düşünmekteydiler,

Karşılarında Mustafa Kemal Paşa olduğunu bilmekteydiler,

Onu çok iyi tanırlardı,

Çok değil yirmi beş yıl önce, uzun yıllar savaşmaktan yorgun bir milleti şahlandırmıştı,

Emperyalistleri soytarıya çevirmiş; alaylı bakışlarıyla onları izlemişti,

Tırıs tırıs gidişlerini,

Şimdi mi yapamayacaktı,

Fransız başbakanı basın açıklaması yapmıştı:

“Sayın Mustafa Kemal Atatürk, böyle bir şey yapmayacağız“

Bu açıklamayı yaptıktan sonra Fransız başbakan hayli terlemişti,

Bunun üzerine ona bir bardak su vermişlerdi,

Soğuk su,

İçmişti,

İçmeyip de ne yapacaktı…

Gazi’nin canı Boğaz’da İsmet Paşa ile çay içmek istemişti,

Çay bahçesinin sahibi dünyanın en kuvvetli iki adamını karşısında gördüğünde gözlerine inanamamıştı,

Heyecanlanmıştı,

Elleri titremeye başlamıştı,

Çaylar içilmişti,

Tazelenmişti,

Daha sonra Gazi’nin, yakın arkadaşı İsmet Paşa’ya: “İsmet, var mısın benimle bir tavlaya ?..” dediği işitildi,

Anlatılmaz güzellikteki bir martı kümesi, kendi aralarındaki türlü oyunlarına son vererek, Gazi ve İsmet Paşa’nın üzerinde uçarak sevgi dolu bakışları eşliğinde Onları selamlıyorlardı…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.